Paylaş
İstanbullular entelektüel gelişme dışında her konuda Batı'daki, özellikle de Amerika‘daki trendleri yakalayabiliyorlar.
Bizim şehrin insanlarının bu başarılarının son örneğini deprem sonrasında yaşadık.
Son derece ilginç bir ‘felaket fetişizmi' durumu var ortada.
İnsanlar ‘son alınan haberlere göre olacağı kuvvetle tahmin edilen' yeni depreme takmış durumdalar.
Daha düzgün kurumsal örgütlenmelere sahip ülkelerde insanların toplu halde akıl hastanesine sevk eldilmesine yol açabilecek bu durum, bizim şehirde rutin gündelik yaşamın parçası oldu.
Üstelik benim anladığım kadarıyla vatandaş kendisini rutin yaşamın sıkıcılığından, tekdüzeliğinden kurtaran bu takıntıdan hoşlanmaya da başladı.
İstanbul, kitlesel bir konken partisinin hiç bitmeyen lüzumsuz sohbetinin ana mekánı haline geldi.
* * *
Ben lümpenliği ağar basan bizim sözde burjuvazinin korkak olduğunu Körfez Savaşı'ndan beri düşünürüm.
Körfez Savaşı öncesinde İstanbul'da gaz maskesi satışında patlama olmuştu.
Canı terbiyesizlik düzeyinde kıymetli olan lumpen burjuvazi, zaten düşük düzeyde olan utanma eşiğini daha da aşağıya çekerek, olası savaşa karşı gaz maskesi stoku yapmıştı.
Deprem sonrasında da aynı şey oluyor.
Bugüne kadar Türkiye'de olan hiçbir depremle ilgilenmeyen, İstanbul dışındaki insanları düşünmeyen lumpen burjuvazi iki adet sallanınca kıyameti koparmaya başladı.
Eh önemli adamlar, medya leşkerleri hep burada yaşıyor ya, konuşuyor da konuşuyorlar o günden bu yana.
Tabiat felaketinin sonrasını bile bu derece sınıfsal bir sosyolojik histeri haline getirmeyi başarsa başarsa Türkler başarırdı, onu da yaptılar işte.
* * *
Şimdi diyeceksiniz ki bütün bu dediklerinin ABD'deki trendleri, modayı takip etmekle alakası ne?
Çok haklı bir soru, hemen cevaplayayım.
Amerika'da son yıllarda ‘felaket fetişizmi' modası var.
Televizyonda en çok izlenen belgesel programların başında depremler, volkanik patlamalar, kasırgalar ve tsunamilerin yaptığı tahribat anında çekilmiş dokümanter filmler geliyor.
24 saat, hiç durmadan yayın yapan ‘Hava Durumu' (The Weather Channel) izleyici sayısını katlayarak artırıyor.
Kitapçılarda ‘Mükemmel Fırtına' (The Perfect Storm), ‘Rüzgar Estiği Zaman' (When The Wind Blows), ‘Yıkıma Geçen Tabiat' (Nature on the Rampage), ‘Yüzyılın Fırtınası' (Storm of the Century) adındaki kitaplara büyük ilgi var.
İnsanlar kasırgayı bir sohbet konusu haline getirmiş durumdalar.
Dördüncü derecede kasırga ile beşinci derece kasırga arasındaki farkı bilmeyen yok.
İnternette hava durumunu veren, uydudan fotoğrafları gösteren, olabilecek ‘felaketleri' önceden söyleyen siteler milyonlarca kişi tarafından ilgiyle izleniyor.
Bütün bu tuhaf ortamda, yeni bir yüzyıl da yaklaştığından, delilerin sayısı doğal olarak inanılmayacak kadar artmış durumda.
Çeşitli tarikatlar ortaya çıktı ve bunların bir bölümü de Türkiye'de ve Tayvan'da olan depremlerin yüzyılın sonunda olması ‘kesinlikle beklenen' büyük felaketin habercisi olduğunu söylüyorlar.
* * *
İşte bu modayı İstanbul anında yakaladı.
Onlarınkine neredeyse eş sayıdaki aktif ve potansiyel ruh hastasını bir ay gibi kısa sürede yetiştirdik.
Hatta bizimkilerin durumu Amerika'dakilerden daha da kötü çünkü onlar kasırga tahmin etmekle yetinirken Türkler dünyada ilk kez bir bilimsel mucizeyi gerçekleştirerek, deprem anını tahmin etmeye başladılar.
Gökyüzüne bakarak depremin olacağı saati etraftaki insanlara açıklayanlar bile çok sayıda.
* * *
Slate elektronik dergisinde yazan David Plotz, tabiat anaya Amerika'da duyulan bu aşırı ilgiyi ‘Hava Durumu Pornografisi' (Weather Porn) kavramıyla açıklıyor.
İstanbul'da deprem nedeniyle kafayı yemeye başlayan lümpen burjuvazinin herhangi bir konu içersinde pornografik çağrışımlar olmadan o konuya ilgi duyması mümkün değil.
Bu nedenle Slate Dergisi yazarının bulduğu yeni kavramın oldukça ilginç yeni bir abuk toplumsal harekete işaret etmesi ihtimali bence kuvvetle muhtemel.
Paylaş