TÜRK medyasının köşe yazarları açısından büyük acılarla dolu bir hafta başladı sevgili okurlar.
Siyaset yazmak fiilen yasak ya, bu koskoca hafta onlar açısından nasıl geçecek bilmiyorum.
Bunlardan bir kısmı zorunlu oldukları için siyaset yazısı yazarlar.
Onlar da zorlanacaklardır da, haftayı fazla travma yaşamadan atlatma şansına sahipler.
Ancak bir de yazdıklarından keyif alanlar var aralarında.
Onlar ne olur bilmem. Örneğin ben Hasan Cemal'in ruh sağlığı açısından endişeliyim.
Belki biliyorsunuzdur, Hasan Cemal haftada en az üç sıkıcı yazı yazmadığı takdirde içinde bir huzursuzluk hisseder.
Birkaç ay önce bir kere keyifli bir yazmıştı, yazının tam orta yerine geldiğinde birden panikleyip okuyuculardan özür dileyerek titreyip kendine döndü ve yazıyı alıştığı şekilde bitirdi.
Allah'tan yazın hafta sonlarında Bodrum'a filan gittiğinde yazı yazmıyor, çünkü millet eğlenirken o rüzgár değirmenlerinin olası ekonomik yararları üzerine ekonometrik bir araştırmayı bize anlatmaya filan çalışırdı büyük ihtimalle.
Neyse, diyeceğim o ki Hasan Cemal siyaset yazmanın yasak olduğu bu hafta boyunca bence dikkatle incelenmeli, gözetim altında tutulmalı, çünkü her an buhran geçirerek intihar edebilir
Başkaları da var onun gibi olan ama eğer onlar bir intihar girişiminde bulunurlarsa lütfen onları kimse engellemezse çok sevinirim, Türkiye'ye hayırlı bir iş yapmış olursunuz yollarında durmayarak bence.
Ama Hasan bize, bu ülkeye lazım, en azından Cumhuriyet Gazetesi anılarını yazıp bitirinceye kadar hayatta tutulmasında yarar var.
* * *
Benim başka korkularım da var siyaset yazmanın yasak olduğu bu hafta için.
Bizde bir ádet oluştu; pazar günleri ciddi adamların gayri ciddi konularda yazı yazabileceklerini ispat etme günü olarak kabul edilmeye başlandı.
Bakıyorsunuz adama, devlet adamı gibi köşe yazarı, hafta içinde hükümetler kuruyor, hükümetleri düşürüyor, ekonomik programa yönelik yapıcı eleştiriler filan da ortaya koyuyor.
Bilmediği konu yok ve hepsinde de otorite.
Pazar günü ise aşk, cinsellik ve kadınlara ayrılmış durumda.
Üstelik onlarda da otorite.
Bu konulardaki yazıların hiçbiri şimdiki zaman fiiliyle yazılmıyor, hepsi geçmiş zamanlı, çoğu da hatıra şeklinde olmak zorunda, çünkü pazar günleri ciddiyetlerini nadasa yatıran bu adamların çoğu 50 yaş üstünde ve hemen hepsinde aşk da, cinsellik de, kadınlar da geçmişte kalmış hoş anılardan ibaret.
Fiilen durumu böyle olmayanlar ise korkularından sanki durum böyleymiş gibi yazıyorlar, çünkü gazetelerin şehir baskıları akşam eve geliyor ve bu gazeteyi ilk okuyan da ‘‘Bakalım bizimki bugün neler saçmalamış’’ diyerek gazeteyi eline alan eşleri.
Bence bu yüzden bunlar çok iyi teori yapıyorlar aşk ve cinsellik konusunda.
Bir tür sosyal Darvinist süreç söz konusu burada olan. Pratik eksikliğinden doğan boşluğu laf yaparak doldurmaya çalışıyorlar.
* * *
Hasan Cemal'in hafta içinde intihar etme tehlikesi var dedim ya...
Aslında böyle bir tehlike benim için de var.
Şimdi maazallah siyaset yazmak yasak diye Mehmet. Y. Yılmaz sadece pazarla yetinmeyip haftanın diğer günleri de aşk teorisi üzerine yazı yazmaya kalkışırsa ne yaparım bilemiyorum.
Böyle bir durumda acıya dayanamayarak hayatıma son vermem ciddi bir olasılık.
Bunu haber veriyorum ki eğer bir ihtimal benim intiharımı durdurmak isteyecek olan bir meslektaş varsa hálá daha ortada gözü üzerimde olsun.
Gerçi tek kişi bile çıkacağını sanmıyorum ama olsun, ben söyleyeyim de görevimi yapmış olayım.
* * *
Siyaset yazmaya alışık olup da bir hafta bildikleri yoldan uzak durmak zorunda olan köşe yazarları bence üzülmesinler.
Bir hafta bu, azıcık bir şey, göz açıp kapayıncaya kadar geçer.
4 Kasım'dan itibaren Türkiye öylesine büyük bir saçmalık içinde bulacak ki kendini, hepiniz köşelerinizde istediğiniz biçimde, tamamen özgürce saçmalamak imkánını bolca bulacaksınız.
Üstelik bunlar da yine ciddi yazı olarak algılanacak ve Türkiye'de hiçbir şey değişmeyecek, aynı abukluk sürüp gidecek.