Paylaş
Bilimkurgu çok uzun yıllar boyunca ‘‘gayri ciddi’’ yazın türü olarak kategorize edildi.
Bunun temelde iki ana nedeni vardı:
1- Kitapların çok satışını sağlamak için yayınevleri kapaklara kitabın içeriğiyle çok da ilgisi bulunmayan fantastik çizimler koyuyorlardı. Bu çizgiler kitapta sadece basit bir çizgi roman mantığının yer aldığı izlenimini doğuruyordu.
2- Bilimkurgu filmleri birkaç istisna dışında sadece eğlendirmeyi amaçlayan ve bu nedenle de düşünme düzeyini aşağıya çeken yapıya sahipti.
Bu ikinci neden incelenmeye değerdir, çünkü aslında bilimkurgu son derece ağır olabilen ve ciddi bir edebiyat dalıdır.
Buna rağmen kitaplardan yola çıkılarak yapılan filmler, hemen her defasında kitapta var olan o nitelikleri yakalayamamakta, belki de yakalamak istememektedir.
*
Romanların sinemaya aktarılması meselesi yıllardır tartışmalara neden olan bir sanatsal söylem konusudur.
Özellikle klasik romanların filmleştirilmesinin imkánsız olduğunu, çünkü romanda her bir karakterin, ayrıntının detaylı ve derin irdelenmesi yapılırken, filmde bunu yapmanın imkánsız olduğunu düşünenler vardır.
Bir kısım düşünür ise filmde roman yazma amacı olmadığı takdirde alıntı yapılan romanın genel havası aktarılabilirse filmin de başarılı sayılması gerektiğini söylerler.
Bu ikinci görüşe en uygun filmler, Ismail Merchant ve James Ivory tarafından yapılan bir dizi filmdir. Bu ikili, klasik romanın havasını en özet bir şekilde veren, böylelikle romanın ruhunu zedelemeden eğlendiren filmler de yapabilmektedirler.
Bence romanın havasını en iyi yakalayan, roman söylemine en yaklaşan film Polanski'nin TESS filmidir. Bu film, bakış açısı ve hızı itibarıyla sinemada klasik romanın yazılması deneyimidir ve de çok başarılıdır.
*
Bilimkurgu edebiyat türü, bu konuda ayrıntılı bir incelemesi bulunan Kingsley Amis'in deyişiyle, ‘‘Sıradan edebiyatın bir yana ittiği, üzerine gitmediği büyük, genel ve spekülatif sorulara çözüm getirmekle uğraşır’’ (New Maps of Hell).
Bu nedenle de ciddi bilimkurgu, aslında edebiyatın ağır toplarının imzalarını da taşır.
Isaac Asimov, Arthur Clarke, Frederick Pohl, Ray Bradbury, C.M.Kornbluth, Larry Niven, Philip Jose Farmer, R.C. Matheson, Harlan Ellison gibi isimler muhteşem edebi romanlar yaratmışlardır.
Ayrıca bilimkurgunun, sadece uzun yıllar sonrasının uzay romanı olduğu fikri de bir önyargıdır.
Harlan Ellison'un editörlüğünü yaptığı üç kitaplık ‘‘Dangerous Visions’’ (Tehlikeli Vizyonlar) dizisi bugün, sıradan insanların yaşadığı gerçekliğe bilimkurgu açısından baktığı için edebiyatta bir dönüm noktasını oluşturur.
Bilimkurguda önemli olan alternatif bir gerçekliği düşünmektir. İşte bu nedenle bilimkurgu, en radikal edebiyat dalıdır da aynı zamanda.
*
Mesele böyle konulunca insan, bilimkurgu filmlerinin kalitesizliğine üzülmeden edemiyor.
Filmler kitleye yönelik olmak zorunda olduğundan bunların uyarlandığı romanlardaki ağırlık ve derinlik hemen kaybediliyor.
Bu bağlamda Arthur Clarke'ın romanı ‘‘2001: Space Odysey’’ en şanslı romandır, çünkü Stanley Kubrick gibi bir dáhi yaptı bu filmi ve romansal bir şaheser çıkardı ortaya.
Ray Bradbury'nin romanından uyarlanan ‘‘Fahrenheit 451’’ de derinliği olan bir filmdi.
Bunlar dışında tuhaf canavarlarla, teknolojik aygıtlarla dolu olan, patlayan, bağıran bilimkurgu filmleri bana fazla bir şey ifade etmiyor.
Amerika'da bir zamanlar ‘‘Twilight Zone’’ adında bir dizi vardı. ‘‘Alacakaranlık Kuşağı’’ yani.
Bu dizide, sıradan insanların bir anda kendilerini buldukları tuhaf ortamlarda verdikleri mücadeleler anlatılırdı.
Harlan Ellison'un ‘‘Tehlikeli Vizyonlar’’ kitabının hassasiyetlerine en çok bu dizide yaklaşılmıştı.
Sonradan insanlar işin kolayına kaçıp, entelektüel düzeyi katiyen olmayan canavarlı filmler ürettiler ve sinemada bilimkurgu maalesef kalitesizleşti.
*
Romanda hálá daha bilimkurgu yazarları şaheserler üretiyorlar.
Örneğin, son olarak ‘‘Alien Sex’’ adlı kitabı ikinci kez okuyorum. Burada seks meselesi, bilimkurgu ustalarının elinde kısa makalelerde nasıl da ele alınmış, tekrar hayretler içinde kaldım.
Dolayısıyla da Yıldız Savaşları'nın yeni filmi gelince katiyen bunu izlememeye karar verdim.
Geçenlerde video CD'de ‘‘Matrix’’ adında bir film izledim. Zor bir konuyu mükemmele yakın ele almışlar. O film gelince, bir de büyük ekransa seyretmek isterim doğrusu.
(Bu yazıyı, ‘‘Öcalan davası sürerken nasıl olup da başka konularda yazabilirsin’’ diye soran insanlara ithaf ediyorum.)
Paylaş