Soru: Pek Sayın Amca. Sence bugün Türkiye Cumhuriyeti'ni bekleyen en büyük tehlike nedir?
Cevap: Sayın Derin Devlet. Bu sorunun cevabı çok açık. Her şey o kadar açık oynanıyor, vatan hainleri, Cumhuriyet düşmanları o kadar pervasız ki senin gibi bir dangalağın bile sorunun cevabını aslında tek başına bulabilmesi gerekirdi. Bugün Cumhuriyetimizi yıkmaya yönelik tehditlerin birincisi uzun süredir etrafta aniden mantar gibi yaygınlaşan TANGO KURSLARIDIR. Türklerin sanki bundan önceki bütün dans akımlarını tam başarmışlarcasına aniden bu tango işine kafayı takmaları benim uzun zamandır kafamı meşgul ediyordu zaten. Twist'i bile beceremeyen, eğlenecekken tercihen kadın erkek ayrı odalarda oturmaktan hoşlanan, kadın erkek bir arada illa da eğlenecekse de sahnedeki bir standart üretim ürünü şarkı çığırana bakarak el çırpmayı yeğleyen bu tipler neden tango gibi komplike bir olaya takmışlardı acaba? Arjantin'de halk ayaklanınca mesele kafama dank etti sonunda. Üzerinden asfalt düzeltme makinesi geçse ayaklanmayı düşünmeyecek bu bizim halkı önce tango ile ele geçirecekler sonra da özendirme yoluyla, aynı dansı yapıyoruz siz niye oturuyorsunuz bre gafiller diyerek bizimkileri de kışkırtacaklar. Eyyy İçişleri Bakanı. Sen bu tür ihbarlarda kolayca ikna olacak bir insan izlenimini veriyorsun, bu yazımı ihbar kabul et ve kurtar sevgili Cumhuriyetimizi bu tangocu bölücülerden.
***
Rumuz: Haşır Huşur
Soru: Sevgili Amcacığım. Sen de yakında aşk yazıları yazmaya başlayacakmışsın. Bu haber doğru mu?
Cevap: Sevgili Haşır Huşur. Benim de aşk yazıları yazmaya başlamam için şu dört olaydan en azından bir tanesi gerçekleşmelidir: 1- Üst yönetimin alacağı bir karar sonunda yatay geçiş yapıp artık Milliyet Gazetesi'nde yazmaya başlayacağım. 2- Genel yayın yönetmeni olacağım. 3- 50 yaşımı geçip ben de aşk ile seksi birbirine karıştırmaya başlayacağım. Biraz önce aklımdaydı ama dördüncüyü unuttum. Şimdi ikinci olasılık katiyen yok. Çünkü bizim genel yayın yönetmeni Mao gibi ebedi lider o, üçüncü olasılık için dört yıl daha var, birinci olasılık ise olabilir tabii ki ama orada da rekabet pek güçlü be babam. Oraya gitsem de yazar mıyım bilmiyorum ki.
***
Rumuz:Dedikodu
Soru: Pek Sayın Amca. Genel Yayın Yönetmeni bayram günü kendisine sorulan sorulara verdiği cevaplardan bir tanesinde sizin tipik olarak seri katil profiline uygun düştüğünüzü söylemiş. Bir yorumunuz olacak mı?
Cevap: Dedikodu, canım. Evet, böyle demiş olduğunu okudum. Tespiti doğrudur. Ancak benim bu hale gelmemde kendisinin büyük payı vardır, bunu açıklamalarında göremedim. Birlikte Hürriyet'te çalışmaya başladığımızda o 39 ben 32 yaşımdaydım. Ben 46 oldum o 53 yaşında. Ben onunla birlikte çalışmaya başladığımda da ruhen pek düzgün değildim zaten. Ancak tamamen sağlıklı, hatta Tibet'te sakinlik eğitiminden geçmiş derin düşünceli bir Budist bile olsaydım 32 yaşımdayken hiç fark etmezdi, onu her gün göre göre sonuçta yine aynı ruh halinde olurdum bugün. Ona benimle ilgili bu lafı Allah söyletmiş olmalı. Yakında cinayet işlemeye başlayacağım ve doğal olarak da ilk kurbanım beni bu hale getiren kişi olacak. Ben New York sokaklarında büyüdüm. 1970'li yıllarda öldürdüğünüz kişinin cesedine bir de Kolombiya Türü Kravat Bağı atma modası vardı. Kurbanın boğazını kesip, dilini arkaya itip, boğazından çıkarıp öyle bırakıyorsunuz cesedi. Bir mesaj olsun diye onu da öyle bırakacağım.
***
Rumuz: Duydum
Soru: Sevgili Amca. Kolombiya usulü kravat bağı atılmış bir genel yayın yönetmeni cesedi fotoğrafı Hürriyet camiasında nasıl karşılanır acaba?
Cevap: Sevgili Duydum, bu soruya cevap vermeden önce iki telefon konuşması yapmalıyım... Bir dakika bekle....... Alüüüüüüü.... İnsan Kaynakları mı? Sevgili kardeşim benim hakkımda çıkış işlemi yapılmış mı? Yok mu daha bişi, Allah Allah tamam öyleyse.... Alüüüüüü giriş kapısı mı... Serdar Turgut'un binaya girmesi yasaklandı mı? Şu ana kadar öyle bir talimat gelmedi mi. Peki sağol. Şimdi cevap verebilirim. Bu tür bir fotoğraf tüm Hürriyet camiasında büyük bir hüzünle karşılanırdı, herkes nehir gibi gözyaşı dökerdi, canımızdan çok sevdiğimiz bir insana bu yapıldığı için Genel Yayın Yönetmenim sen kalk da ben yatam diye de haykırıp, kafalarımızı duvara vurup, sonra yine dövünürdük. Okay mi anam...