Paylaş
BU pazardan başlayarak arada bir de olsa hatıralarımı yazmaya başlıyorum.
Çok tembel olduğum için ayrıca ek bir gayret gösterip hatıralarımı yazmama imkán yok.
Bugüne kadar yayınlamış olduğum bütün kitaplara bir bakın, onların hepsi gazetede yayınlanmış yazıların yeniden toplanmasından ibarettir.
Orijinal bir şey yaratacak çalışkanlık dürtüsü bende gayet net olarak bulunmamakta.
Ama hatıralarım da önemli yani! En azından genç nesile nasıl yaşanmaması gerektiğini anlatabilmek açısından hatıralarım denilen ibret belgesini gelecek kuşaklara bırakmak zorundayım.
Onun için de bugünden itibaren ilerde toparlama yazılarla oluşturulacak yeni kitap için yazıyorum ve hem günü de kurtararak bir taşla iki kuş vuruyorum.
* * *
Bir içki problemim olduğunu ben bir yaz gecesi, 1973 yılında fark ettim.
O gece Brooklyn'de o güne kadar gittiğimi hiç hatırlamadığım bir bara girmiştim.
Barmenin arkası bana dönüktü. ‘‘Bir duble black label’’ dediğimde bana katiyen dönmedi, aynadan suratıma da bakmadı ve otomatik olarak yeni bir defter çıkarıp, yeni bir hesap açtı.
Anladığım kadarıyla içki isteyen ses tonum New York barmenleri arasında meşhur olmuştu.
Bu sesi barında duyan bir barmen hemen zengin olma rüyaları kuruyordu ve benim hesabım kabarık olacağı ve diğer müşterilerin hesaplarına defterde yer kalmayacağı için bana özel yeni bir defter açıveriyorlardı hemencecik.
Bunu görünce ‘‘hmmmm’’ dedim kendi kendime. Daha sonra başka şeyler de düşünmüş olmalıyım ama bunların ne olduğunu şu anda katiyen hatırlamıyorum.
Bu unutkanlığımın aradan uzun yıllar geçmesiyle de bir alakası yok.
O yıllarda neler düşündüğümü, düşüncemden ortalama 10 saniye filan daha geçmeden unutuveriyordum.
Bu çok harika bir yaşam stiliydi, çünkü hemen her şeyi anında unutuverdiğiniz için hiç üzülmüyordunuz.
Kadınlarla da bir probleminiz olmuyordu çünkü herhangi bir ilişki benim kafamda başladığı an bitiyordu çünkü onu da unutuyordum.
* * *
Formumun iyi olduğu zamanlarda bir buçuk şişeyi biraz aşıyordum.
Ve bu bira da değildi gayet tabii ki. Alkol derecesi 40'ın altına olan herhangi bir şeyi ben ilke olarak içmezdim o zamanlar.
Örneğin ilk şarabımı 1991 yılında içtim. İlk biramı daha önce içtim çünkü bazen bir buçuk şişeden fazla, prensip itibarıyla 40 derecenin üstünde olan alkolü tüketirken arada bir susuyordum. Ve su yerine de bira içiveriyordum gayet tabii ki.
Bir keresinde bir gece arkadaşlarla Queens'deki Fresh Meadows parkına gitmiştik. O saate kadar gündelik içki ihtiyacımı karşılayamamıştım. Parkta aradaki farkı kapatayım diye 20 kutudan fazla soğuk bira içtim. Ve o gece bir şey daha fark ettim ki benim böbreklerimde de bir tuhaflık vardı. Çünkü yirmi şişe birayı devirmeme rağmen o gece ilk tuvalete bundan beş saat sonra gittim ki bu kendi kategorisi içinde bence bir dünya rekoruydu. Bugüne kadar egale edildiğini de tahmin etmiyorum bu rekorun.
* * *
Bir keresinde Queens College'in barından çıktım. Fakülte içinde barın açılmasıyla birlikte babamım gönderdiği eğitimimle ilgili paranın hemen hemen tamamı da endirekt yollarla İrlanda Kurtuluş Ordusu'na gitti çünkü okulun barmeni insan dövmekten hoşlanan bir İrlandalıydı.
Paranın IRA'ya gitmesine benim bir itirazım yoktu, babamın olurdu mutlaka ama ona bu konuyu sormayı da unuttum gayet tabii ki.
Şimdi anlıyorum ki televoleci ekonomistler tamamen haklılar, ben ekonomiden anlamam. Anlamam da mümkün değil çünkü ekonominin temellerinin okutulduğu öğrencilik yıllarımın büyük bölümünü bu barda geçirdim. Mikroiktisat öğrenemedim ama ne yapayım yani, şimdi bu banal konu üzerinde üzülecek halim de yok.
İşte oradan bir gün saat 17.00 civarında çıktım ve kendimi saat 21.00 civarında evde yatarken buldum. Arada geçen dört saatte ne yaptığımı ise katiyen hatırlamıyorum.
Yani şu anda New York'tan 28 yaşında bir kişi gelip bana ‘‘Baba, bana sarıl’’ dese fazla şaşırmam, bu lafı mazur görürüm, çünkü aşırı alkol nedeniyle hafıza kayıplarım sık sık oluyordu o zamanlar. Bu da harikulade bir olaydı çünkü unutulacak şeyi bile ortadan tamamen kaldırıyordu, neyi unuttuğumu bile bilmiyordum, üzerimden stres tamamen kalkmıştı.
Şimdi diyeceksiniz ki bu yaptıklarından pişman mısın? Hayır değilim, aksine bunlarla övünüyorum.
Haydi baş baş bakalım!
Paylaş