Ahhh... Demokrasi-7

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Türliye'de demokrasi, öyle sadece kitaplarda okutulan, soyut, hayattan kopuk bir kavram değildir.

Bilakis gündelik hayatın tam da içinde, insanların ruhunun taa derinliklerindedir demokrasi bilinci.

Bazen öylesine derindedir ki bu, çıkarmak için beş-altı kişinin dalış sortileri yapması bile yetmez, ama tabii ki, o tamamen ayrı bir yazı konusu.

Ben halkımızın bu ilginç özelliğini çok ama çok önce, hem de tamamen tesadüfen öğrendim.

Yıllar önce ben diyeyim ‘‘Ses’’, siz deyin ‘‘Hayat’’... O dergilerden bir tanesini okuyordum.

Birden ‘‘Devlet Devrim’’ adlı bir bayanın popülaritesinin hızla tırmanmakta olduğunu öğrendim.

Neredeyse o çocuk yaşımda bile bayanın adı benim ruhumda inanılmaz bir uzlaşmaz çelişki krizi yarattı. Marksistleri kitlesel intihara sürüklemek amacıyla, komplo olsun diye düşünülmüş bir ad gibiydi bu.

Ancak gördüğüm kadarıyla toplum, o Türkler'e özgü engin hoşgörüsüyle bu ad ve soyadı arasında bir çelişki olabileceğini düşünmediği gibi, bilakis bunun son derece uyumlu bir ad-soyadı olduğunu kanaatindeydi.

İşte daha o zaman ben ‘‘Devlet’’, ‘‘Devrim’’ gibi kavramların bizim memlekette hiçbir zaman doğru dürüst tanımının yapılamayacağını, bu nedenle de ikisinin de bu topraklarda pek de normal işleyemeyeceğini anladım.

Bu ikisinin doğru dürüst işlemeyeceği tek sistem de herhalde demokrasi olacağından Bayan Devlet Devrim, bence Türkler'in demokrasi aşkını nüfuz cüzdanında belgeleyen ilk kadındı.

Dahası o bir sanatçı değil, bir sosyologdu. Bu ad ve soyadını alarak Türkler'i ne kadar da iyi anladığını suratımıza çarpıyordu.

***

Demokrasi aşkını nüfus cüzdanlarında belgelemeye kadar işi uç noktalara götüren bu ülkenin insanları aslında kendi hallerine bırakılsalar, gerçek anlamda sınıflar üstü bilince sahip olarak mutlu bir şekilde yaşayacaklardır.

Çünkü gündelik yaşam, Türkiye'de sınıfların, ayrıcalıkların bulunmadığını herkese net bir şekilde göstermektedir.

Örneğin, en fakirinden en zenginine, en radikalinden en muhafazakârına bütün Türkler bilmektedir ki, bugün sokakta hastalanan, yaralanan bir Türk'ün tam teçhizatlı bir ambulansla hastaneye yetiştirilebilme olasılığı hemen hemen sıfırdır.

Bu sınıflar üstü bir tespittir. Zengin bir adamın sokakta can çekişe çekişe ölme ihtimali ne kadar fazlaysa, tamamen fakir bir adamınki de o kadardır.

Batı ülkeleri demokrasinin bu sokaklara yayılmış biçimine her gün imrenerek bakmaktadırlar.

Size bir şey söyleyeyim mi?.. Belki de bunca gelir bozukluğuna ve adaletsizliğe rağmen Türkiye'de yaygın bir sosyalist hareket bulunmamasının en önemli nedenlerinden biri de budur.

Objektif olarak sosyalist olması gereken halk kesimleri, objektif olarak düşman olmaları gereken diğer halk kesimlerinin can çekişmekte olan vücutlarının da sokakta aynı demokratik bilinç sonucunda bırakıldıklarını görünce onlara acıyıp, sınıf bilincinden vazgeçmiş olabilirler.

***

Türkiye'de demokratik bilinç öylesine köklü bir biçimde yerleşmiştir ki, terör örgütleri bile demokratik ahlaktan nasiplerini almışlardır.

Ben bunu da üç yıl kadar önce anladım.

Yurtdışı görevden dönüp yazılara başladığım ilk günlerdi...

Bir gün son derece tuhaf görünümlü bir mektup aldım.

Mektubun zarfı bile korkutucuydu, Zarf sanki ‘‘Eğer bombalı mektup göndermek istiyorsanız, lütfen beni kullanınız. Çünkü gördüğünüz üzere benim tipim buna çok müsait’’ diye sloganlar atıyordu.

Bu tip bir zarfla gelen mektubun hayra alemet olması imkânsızdı.

Rana ile geçmişte arada bir kavga edip ayrıldığımızda onun bana yazdığı mektuplar da buna benzer zarflarla gelirdi.

Neyse açtım zarfı. Tahmin ettiğim gibi insanın adını duyduğunda bile ölüme birkaç adım yaklaştığını hissettiği terörist örgütlerden bir tanesi beni en kısa zamanda öldüreceğini haber veriyordu.

Düşünün daha yeni gelmişim. Henüz daha kaşarlanmamışım.

Acayip panikledim ve gazetede insanlara bu mektubu göstererek acele koruma altına alınmamı veya kestirmeden Amerika'ya geri gönderilmemi talep ettim.

Kimse beni ciddiye almadı. Kimse mektuba göz atmadı bile. Hatta kimse yapmakta olduğu rutin işi bırakıp, suratıma bile bakmaya gerek görmedi.

Sonradan anladım ki, bu tür tehditin gelmesi rutinmiş.

Adı geçen örgüt her yazı yazmaya başlayan gazeteciye, sonradan ne olur olmaz diyerek, bir rutin tehdit mektubu gönderirmiş.

Sonra gerek duyar da öldürürsek, bari baştan tehdit etmiş olalım diye düşünürlermiş.

Ölüm tehdidinin bile böylesine insan ayrımı yapılmadan, seçici olmadan gönderildiği bir ülke, demokrat değildir de nedir Allah aşkına?

(Bu arada terör örgütünün adını yazmadım, çünkü ne olur ne olmaz, adamlar ‘‘Biz sözümüzün eriyiz, bunu ona gösterelim’’ diyebilirler, değil mi ama!)

Yazarın Tüm Yazıları