Acaba kimi kastetti?

GEÇENLERDE tüm Hürriyet çalışanları olarak büyük bir badire atlattık.

Hepimize geçmiş olsun.

Yalçın Bayer'e patronumuz Aydın Doğan'la mülakat yapma izni verilmesi Türkiye ve Osmanlı tarihinde yöneticiler tarafından verilmiş en isabetsiz karar olarak tarihe şu anda bile geçmiş durumdadır.

Yanlış anlaşılmasın, Yalçın Bayer'i çok severim.

Ona rağmen neden böyle düşündüğümü anlatabilmem için onu size biraz tanımlamam gerekir.

Yalçın Bayer fikir düzeyinde hiperaktiftir.

Vücutsal hiperaktiviteden çok daha vahim sonuçları olan bir durumdur bu.

Mesela masasında otururken siz onu hiç hareket etmiyormuş gibi görebilirsiniz.

Ama yanılıyorsunuz çünkü o çoktan alacakaranlık kuşağına geçti bile.

Beyni hiç durmadan çalışıyor o anda. Aynı anda diğer medya kuruluşlarındaki dedikoduları, tıp áleminde yeni ortaya atılan bir ilaç formülünün doğru olup olmadığını, CHP Çankırı örgütünde son yaşanan kavganın taraflarını barıştırmak için ne yapabileceğini, Beşiktaş'ta bir mahallede muhtarlık yapan kişinin yaşam hikáyesini, kendi yazısını, başkalarının yazılarını hep birlikte düşünür.

Bunların hepsinde detaylara iner. Kendisine gelen bütün mektupları okur, bunları dünyada şu ana kadar keşfedilmemiş bir kütüphanecilik metoduyla tuhaf bir şekilde arşivler, geçmiş bütün mektupların tümünde ne yazıldığını hatırlar ve onlara cevap da yazar.

Bu nedenle diyelim ki ona ‘‘Yalçın abi bugün hava ne kadar da sıcak’’ diye bir soru sordunuz değil mi. Size ‘‘Evet Cenova'da o gencin öldürülmesi beni de üzdü’’ diye bir cevap verebilir.

Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin. Böylesine yaşayan ve de yorulmayan bir insanın çalıştığı kurumun patronuna gidip de özgürce sorular sorması hem kendisi hem de bizler açısından tehlikeli değil mi Allah aşkına!

Yahu o kendisine gelen her mektubu, her ihbarı ciddiye alır. Başka bir insan olsa anında yırtıp atacağı mektuplardaki ihbarları acaba haber olur mu diye sonuna kadar araştırır.

Rivayet odur ki Yalçın Bayer bu nedenle son 20 yıldır filan Hürriyet binasından çıkmadı. Toplam telefon faturasının yüzde 73'ünün de müsebbibi o.

Bizim patronumuzun hakkında Türkiye'de dili olan konuşuyor maşallah. Akıl almaz komplolar kuruyorlar kafalarında ve bunlara da kendilerini inandırıyorlar.

Patron da muhakkak kızıyordur haklı olarak bunlara, şimdi bir de Yalçın Bayer gazetecilik tam yapılmalıdır diye duyduğu her deli saçmasını sorarsa -ki sorar abi- o zaman patron da bir an kızıp o ve ona benzediğine inanabileceği herkesi işten atarsa ne olacak?

İşte ben bizim üst yöneticilere bu nedenle kızıyorum. Bu basit soruyu kendilerine sormadan ona bu yolu açtılar ve bu kriz ortamında hepimizin geleceğini riske attılar.

* * *

Mülakatı tabii ki baştan sona iki kez okudum.

Yalçın Bayer mülakata gitmeden önce üç dört adet sakinleştirici yutmuş olmalı.

Çünkü patronumuz hakkında Türkiye'de üretilen komplo teorilerinin sadece yüzde 10'unu sormakla yetinmiş. Diğer deli saçmalarını da ‘‘Ben sormuş olmayayım’’ diye sormamış.

Gerçi patronu kızdırmaya o yüzde 10 da yetmiş ve bilmem bunu fark ettiniz mi ama bir an Yalçın Bayer de ölüm ile yaşam arasındaki o ince çizgide gidip gelmiş.

Patron bir anda ‘‘Yoksa sende mi bunlara inanıyorsun’’ diye konuşmuş.

Şimdi ben patrondan böyle bir laf duysaydım şak diye düşüp bayılıverirdim korkudan.

Ancak o yaklaşan büyük tehlikeyi görmez, çünkü kızgınlığa yol açan soruyu sorduktan sonra anında diğer soruyu düşünmeye başladığından cevap içinde olabilecek tehlikeleri algılayamaz. Tabii bu arada Çankırı CHP örgütünün meselelerini çözme işi de var kafasında, bilmem anlatabiliyor muyum?

Ayrıca gayet tabii ki öyle düşünmüyor sadece her şeyi soracak ya, ele aldığı konuyu sonuna kadar tüketecek ya, insanın içini kanırtacak ya, onun için soruyor da soruyor işte hiç durmadan.

* * *

Sevgili okurlar.

Yalçın Bayer mülakatından sonra bende yeni bir takıntı başlamış durumda.

Bazen sabaha karşı ter içinde uyanıyorum. Bazen gün ortasında durup dururken panik atak başlıyor.

Önceki gün yemekte durup dururken ağlamaya başladım. Rana 12 saat sorguladı beni, Allah'tan gerçeği anlatınca o da hak verdi ağlamama. Biraz daha dinleseydi o da ağlayacaktı büyük ihtimalle.

Hep o cümle aklımda sevgili okurlar.

Sadece yedi kelimeden oluşuyor cümle.

Patron konuşurken bir ara ‘‘bir köşe kapıp’’ diye başlayıp bazı köşe yazarları hakkında gerçek fikrini açıklamış.

‘‘ADAMIN DİLİNİN KEMİĞİ YOK ELİNİN AYARI YOK’’ demiş.

Onu okuduğumdan beri beni uyku tutmuyor sevgili okurlar.

Yanlış anlaşılmasın, bunun ben olabileceğim konusunda en ufak bir kuşkum yok da acaba hangi arkadaşımı kastetti patron, bunu çıkarabilmek için neredeyse ikinci kez ruh hastası oldum ya!

Bilmem anlatabiliyor muyum?
Yazarın Tüm Yazıları