Paylaş
Çoğumuz, hayatı ıskaladığımızı kendimize itiraf etmemek için, ‘başarılı mıyım, başarısız mıyım?’ diye sorgulamayız. Zaten başarılı olamadıysak, kabahat bizde değil, ötekiler ile ahval ve şeraittedir. Nasıl bir hayat yaşamak istediğimizi bilmediğimiz ve düşünmediğimiz için, önümüze koyulanla yetinir, dolap beygiri gibi dönerek emekliliği bekleriz.
Azımız, ağzımızda altın kaşıkla doğduğumuzu unuturuz; yahut bulunduğumuz noktaya hangi tesadüfler sonucunda yahut ne tür rezillikler sayesinde geldiğimizi unuturuz. Ve bileğimizin hakkı olduğuna kendimizi inandırır, başarıyı kendi yaptıklarımızla tarif ederiz.
Bugün, sizi bu başarı konusunu (yeniden yahut nihayet) düşünmeye zorlamak için, yerimi kendi alanında dünyanın en başarılı insanlarından birine terk edeceğim.
Emmett Grogan’ın (*) kült kitabı Ringolevio’yu “Bronx’tan çıkan en büyük Ringolevio oyuncusuna…” diye ithaf ettiği Albie Baker’a…
ABD’de bir zamanlar bir efsane haline gelmiş mücevher hırsızı (ve “Stolen Sweets: Immodest Confessions of the World’s Biggest Jewel Thief” adlı otobiyografinin yazarı) Albie, Ringolevio’nun ön sözünde şöyle der:
*
Çocukluğumun en büyük oyunu Ringolevio idi. Bu bir ölüm kalım oyunuydu. Oyundan çok bir savaştı. Yakalanmamak için mücadele ederken, yahut bir rakibi etkisiz hale getirmeye çalışırken sakat kalan hatta ölen, eski mahallemin çocuklarının isimlerini hâlâ hatırlarım.
Ringolevio bizi hayata hazırlardı. Şiddete, haksızlıklara, yoksulluğa, savaşa. Savuşturmayı öğrenirdik, hayatta kalmanın iki şartı, hızlı hareket etmeyi ve kurnazlığı öğrenirdik. Matematiğimiz belki sıfırdı ama başarırdık.
Tek bir inek öğrenci, tek bir diplomalı görmedim ki hayatta gerçekten başarılı olsun. Tabii ki ticarette veya reklamcılıkta başarılı olurlardı, ama bütün yaptıkları eski amerikan başarı efsanesinin zokasını yutmaktan ibaretti ve gerçek hayatın ne olduğunu asla anlayamıyorlardı.
Benim çocukluğumun büyük Ringolevio oyuncuları, her biri kendi usulünce, başarılı oldular ve bir ikisi elektrikli sandalyeye oturdu yahut hapishanelerde çürüdü. Bazıları muhteşem haydutlardı, hırsızlığı, silahlı soygunu sanat haline getirmişlerdi, ama biri bile gangster yahut pezevenk olmadı. Aralarından büyük sporcular, askerler, solcular, polisler, şairler hatta işadamları çıktı. Bunlar kendi alanlarında başarılı oldular çünkü, bu dünyada, hızlı hareket etmek gerektiğini öğrenmişlerdi. Hiç biri bir otomobilin ya da bir tranvayın altında kalmadı, hiç biri bir muz kabuğuna basıp düşmedi. Onlar ayaklarındaki topu kaleye göndermeyi bilenlerdendi, top suratında patlayan salaklardan değil.
Bugün hâlâ yeni insanlarla karşılaştığımda, şampiyon olsun olmasın, eski Ringolevio oyuncularını şıp diye tanırım. Bazen eski dostum Grogan’ın kulağına eğilip sorarım: “Şu tip, bak bakayım sence oynamış mı oynamamış mı?” Emmett barın üzerine eğilip adama bakar, bir müddet inceler, sonra başını sallayarak “I-ıh, der, bu hiç oynamamış.” Biz biliriz. Grogan ve ben, belki vurularak öleceğiz ama asla ellerimiz havadayken değil. Muhteşem bir kavga sırasında, şerefli bir soygundan sonra fakir bir mahallenin damlarında, özgürlüğün gelgeç bulutlarına doğru atlarken ve “Ringolevio, Ringolevio, biiiir, kiii, üüüüç!” diye bağırarak…
Albie Baker
(*) Tanımayanlar için: Emmett Grogan (1942-1978) hippiliğin doğduğu Haight-Ashbury’de (San Fransisco) 1967-68 arasında faaliyet gösteren radikal-aktivist The Diggers grubunun öncüsüdür. Bob Dylan Steet Legal albümünü Grogan’a ithaf etmiştir.
Not: Serdar Devrim'in bu sitede yer almayan eski İK yazılarını http://serdardevrim-ik.blogspot.com.tr/ adresinde bulabilirsiniz.
Paylaş