Ancak maalesef vajinal cerrahilerin oranı yıllar geçtikçe azalmaktadır. Bunun başlıca sebebi, her türlü ameliyatın vajinal yoldan yapılamaması, belirli bir miktarda sarkma gerektirmesi, yumurtalıklara ve tüplere ulaşmanın daha zor oluşu, tüm kadın organlarına ulaşmanın ve görüşün kısıtlılığı, kanama ihtimalinin daha fazla oluşu ve çok tecrübe gerektirmesidir.
****
Kapalı (laparoskopik) ameliyatların ise açık (laparotomi) ameliyatlara üstünlüğü artık tartışılmaz bir gerçektir. Örneğin bir rahim alma ameliyatında kapalı yöntemde açığa göre çok daha az iz kalır, daha az kanama olur, daha az ağrı olur ve hasta günlük yaşamına daha kısa vakitte geri döner. Cerrahideki en önemli gelişmelerden biri ise vNOTES cerrahisinin uygulanmaya başlanmasıdır. vNOTES (Doğal açıklık endoskopik cerrahiler) yöntemi “vajinal” ve “laparoskopi” yöntemini birleştirmiştir ve bu yönüyle en güncel, ve en teknolojik cerrahi yöntemdir.
Sağlıklı kalmak ve yaşlanma sürecini daha konforlu geçirmek için dışarıdan alınan Glutatyonun çok faydası vardır ve bu destek tedavisini bir uzman yardımıyla almamız gerekir. Glutatyonun etki mekanizması ve yararlı etkilerini konunun uzmanı Dr. Mehmet Murat Seven ile konuştuk. Seven’in değerlendirmeleri şöyle oldu:
METABOLİZMA GEREKSİNİMLERİNİ KARŞILAR
“Egzersiz aktivitelerinin neden olduğu oksidatif stresin olumsuz etkileriyle başa çıkmanın yollarından biri, antioksidan takviyeleri kullanmak veya doğal ilaçlar uygulamaktır. Aslında tüm hastalıkların altında yatan ana sebep; oksidatif strese bağlı hücrede oluşan hasardır. Günümüzde kanserden, vücutta birikebilen ağır metal atıkları ve kimyasal toksinlerin atılımına kadar, glutatyon kullanılmaktadır. Glutatyon, vücuda zarar verebilecek ve vücudun yabancı gördüğü tüm maddelerden uzaklaştırmada usta bir oyuncudur. Fiziksel performans ve kas gücünü iyileştirip aerobik metabolizma gereksinimlerini karşılar.
Bu hastalığın toplumda görülme sıklığı yüzde 70 civarındadır. Bel fıtığının cerrahi tedavi dışında başka alternatif tedavileri de mevcuttur. TOBB Etü Hastanesi Algoloji kliniğinden Uzm. Dr. Dostali Aliyev, bel fıtığı ve tedavi yöntemleriyle ilgili şu bilgileri verdi:
İLERİ YAŞTA DAHA SIK GÖRÜLMEKTE
Önemli olan bu hastalığın en erken dönemde teşhisi ve tedavisidir. Bu konuda son yıllardaki uygulamalar ve yeni gelişmeler ile ilgili Ortopedi Uzmanı Op.Dr.Cenk Altun’la kısa bir sohbet yaptık. Altun’un değerlendirmeleri şöyle:
EKLEMİN YERİNDE ÇIKMASI DURUMU
PREİMPLANTASYON GENETİK TARAMA(PGT) NEDİR?
Tüp bebekte laboratuvar ortamında oluşturulan embriyoların rahme konulmasından önce genetik durumunun incelenmesi işlemlerine genel olarak ‘Preimplantasyon Genetik Tarama (PGT)’ denir. Temel olarak embriyodan bir hücre veya hücreler alınır ve kromozom yapısı incelenir. Belirli bir hastalık aranabileceği gibi birçok hastalığın dahil olduğu paneller şeklinde de incelenebilir. PGT’nin kullanım alanları ise şöyledir:
*Ailenin önceki çocuklarında var olan önemli hastalıkları embriyo transferi öncesinde tespit edip sağlıklı embriyoyu transfer etmek. İşlemin uygunluğuna genetik değerlendirme sonucu karar verilir. Bazı hastalıklar genetik kalıtım yolu nedeniyle sağlıklı embriyo elde etmeye izin vermez. Bu nedenle her hastalıkta uygulanamaz.
*Ailenin önceki çocuklarında sonradan edinilmiş, kan hastalıkları başta olmak üzere, kök hücre nakliyle tedavisi mümkün olan bir hastalık olması durumunda hayattaki kardeşini kurtarmak için tüp bebek yoluyla yeni bir bebeğin dünyaya getirilmesi için hayattaki kardeşiyle genetik uyumlu kardeşlerin yapılması.
*Genetik hastalık nedeniyle tekrarlayan düşük ve tekrarlayan tüp bebek başarısızlığında PGT yapıp, embriyoların genetiğine bakmak suretiyle sağlıklı embriyo vermek amacıyla da kullanılır.
*İleri yaş(38 yaş ve üstü) tüp bebek uygulamalarında başarıyı arttırmak için sağlam embriyonun seçilip transfer edilmesi.
Oysaki sağlıklı ve genç bir cilt için nem dengesi çok önemlidir. Biyolojik lifting uygulaması uygulandığı bölgede (yüz, boyun, dekolte bölgesi ve eller) su tutucu özelliği ile nemlendirme sağlarken, elastikiyet arttırıcı etkisi ile de ciltte toparlanma elde etmemize yardımcı olur. Son yıllarda popüler olan bu yöntemle ilgili Dr.Serkan Öztürk’ten bilgi aldık:
Kanserin yüzde 10’unun genetik olarak yüzde 90‘ının ise çevresel faktörlerden meydana geldiği düşünülüyor. Beslenme bu noktada büyük önem taşıyor. Akdeniz diyeti gerek kanser gelişimini önlemede gerekse kanser tanısı alan hastaların sonraki süreçlerinde oldukça fayda sağlıyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı ve Kanserde Güncel Tedavilere Erişim ve Geliştirme Derneği Başkanı Prof. Dr. Uğur Coşkun Akdeniz diyetinin faydalarını şöyle anlatıyor:
RAHATSIZLIKLARA KARŞI KORUYUCU
“Akdeniz diyeti UNESCO tarafından ‘Soyut Kültürel Miras’ olarak kabul edilmiştir. Kanser dahil tüm kronik hastalıklara karşı koruyucu olduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmış olan bu beslenme biçimini kanser tedavisi bitmiş bireyler ve sağlıklı kişiler yaşam tarzı haline getirmelidir. Yapılan bir çalışma, Akdeniz diyetinin genel kanser insidansında yüzde 61’lik bir düşüş göstermiştir. Akdeniz tipi beslenmenin genel olarak kanser insidansını azaltabileceğine dair ikna edici kanıtların yanı sıra, spesifik kanser türleri riski ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Akdeniz diyetinde kolorektal, meme, mide, karaciğer, baş ve boyun, safra kesesi ve safra yolu kanseri riskinde azalma olduğunu göstermiştir.
Endometriozis, üreme çağındaki kadınların yaklaşık yüzde bir-ikisinde görülür. Aslında kadınların yumurtalığında görülen çoğunluğu iyi huylu, kötüye dönme olasılığı çok çok az olan bir kisttir. Endometriozis denilen bir hastalığın sonucu olarak karşımıza çıkar. Ağrılı adet görme (dismenore), ilişki sırasında ağrı (disparoni) ve gebe kalamama (infertilite) şikâyetlerinin bir arada olduğu hastalarda ilk akla gelen hastalık olmalıdır. Normalde rahmin iç zarını yani endometriumu oluşturan hücrelerin nasıl olduğunu bugün bile bilemediğimiz bir şekilde rahim dışında en çok da yumurtalıklara sıçraması sonucu oluşur.
NEDENLERİ VE BELİRTİLERİ
Endometrium denen doku her ay adetle birlikte büyümekte, bir sonraki adet döneminde adetle birlikte dökülmekte ve diğer ay yeniden oluşan bir döngü şeklinde görev yapmakta iken, rahim dışında bir yerde olduklarında örneğin yumurtalıkta; dışarı açılan bir ortam olmadığı için yumurtalığın içinde hapsolmakta ve aynı bir apse gibi yumurtalık içinde kalmaktadırlar. Biriken bu kanlı doku, devam eden süreçte vücudun savunma hücreleri tarafından sindirilmekte ve çikolataya benzer bir görüntü oluşturmaktadır. Ameliyat sırasında bu kistler açıldığında ortaya çıkan bu çikolataya benzer görünüm nedeniyle hastalığın bir adı da ‘çikolata kisti’ olmuştur. Çikolata kistinin oluşma nedeni veya nedenleri tam olarak bilinmiyor ancak risk faktörlerini; bağışıklık sorunları, çevresel faktörler, genetik nedenler, doku farklılaşması ve lenf sistemi olarak sıralayabiliriz. Sürekli yorgun hissetmek, stresli olmak, bel, sırt ve karın ağrısı, cinsel ilişki sırasında ağrı-acı hissetmek, tuvaleti yaparken çok zorlanmak ve kanlı idrar, çikolata kistinin belirtileri olarak değerlendirilmelidir.