Onların bizlere çok ihtiyacı var

İki çok yakınım, haftanın belli günlerinde onlara kitap okumaya gidiyorlar. Biri evli, çoluk-çocuk sahibi. Titiz de bir eşi var. Ama tüm bunlara rağmen, “Dedikodu yapacağıma, vitrin dolaşacağıma, pastane ve cafelerde boş boş oturacağıma birilerine faydam dokunsun. Böylelikle kendimi de önemsiyorum” diyor.

Diğeri ise öz yeğenim. Merve Doğan. Üniversitede okuyor. Pek çok yaşıtı, bar, disko, vitrin, pastane gezerken, o da boş zamanlarında, görme engellilerin yanında alıyor soluğu. Bunları yazmamın nedeni, onların bize ve de devlete çok ihtiyaçları var. Bu köşe biliyorsunuz herkese açık. Amma en çok da sivil toplum örgütlerine ve yarası olan, yardıma ihtiyaç duyanlara daha da açık...
Evlerinden çıkamayanlar çok
“Sadece İzmir’deki görme engellilerden bir avuç kadarını tanıdım. İyi ki de tanımışım. Ne kadar da geç kalmışım. İzmir’de dilenen, görme engelli dilenci, hiç görmedim. Amma en yakınındaki liseye bile alınmayan Aziz’e, (okuyup da ne olacaksın? Sen körsün) denilip, Ballıkuyu’ da ki evinin yakınındaki liseye, kayıt yaptıramayınca, Hatay İnönü Caddesi’ndeki bir okula, gitmek zorunda bırakılan, yürekli bir genci tanıdım...” diyen, yakınım görme engellilerin, engellerini gözlerinden yaşlar akarak bakın nasıl anlattı;
“Şimdi lise 3’te Aziz. Devlet onları, üniversite sınavında, matematik, fen ve biyoloji gibi derslerden muaf tutmuş. Fakat bütün bunlar olmayınca, ancak acık öğretimi kazanabilmiş... Aziz gibi Emirhan da dertli. Emirhan (Madem bize lise yok, biz düz liselere, oda evimizden çok uzaktaki liselere gidiyoruz. Bize ek puan versinler. Ya da bize lise açsınlar. Ortaokuldan sonra, Devlet Baba gidin dilenin demek mi istiyor?) diyor. Aziz (Biz size derdimizi anlatıyoruz. Siz de Şenay Abla’ya ulaştıracaksınız. Ama evlerinden hiç çıkamayanlar, seslerini duyuramayanlar ne olacak?) diyor bana.”
Gönüllüler koşun
Devlet 300 ila 500 lira arasından bir yardım yapıyormuş. Ama yeterli değil. Hepsi yoksul ailenin çocukları. Konak İl Halk Kütüphanesi’nde kendileri ile dertleşecek, kitap okuyacak, onlara dünyadan haberler verecek gönüllülere ihtiyaçları var. “Hepsi utangaç çocuklar teyze. Tavla, domino ve yeni kitaplar istiyorlar” diyor Merve. “Bizi önemsediğiniz ve geldiğiniz için sizi sırtımızda cennete taşıyacağız” diyorlarmış yakınıma. İki gözü iki çeşme anlatıyor. Beni da ağlatıyor. Zaten göz yaşları içinde yazıyorum yazımı da. Evlerinde annelerinin yaptıkları keki, böreği getirip, paylaşıyorlarmış. Onlara özürlüler gibi yaklaşılmasını asla istemiyorlarmış. Yanlarına gelemeyenlere, kendi seslerinden, CD’lere roman, ya da başka kitapları okuyup göndermelerini öneriyorlar. Ya da derslerini...Yalnızca görme engelli değillermiş. Aralarında böbrek, kalp, mide hastası olanlar çokmuş. Amma tüm bunlara rağmen Aziz de Emirhan da “Beterin beteri var. Halimize şükredelim” diyorlarmış.
Belediyeden büyük katkı
Görme özürlülere, Turizm Bakanlığı büyük bütçe ayırmış. Özellikle Konak’taki görme engellilerin, bulunduğu yerde, onların kitaplarını basan makine, bilgisayarlar, okuma odaları, temiz ve düzgünmüş. Yalnız kitap ihtiyaçları çokmuş. Bu arada Başbakanlık Özürlüler İdaresi tarafından, ‘Engelli dostu’ ilan edilen, İzmir Büyükşehir Belediyesi, görme engellilerin yaşamını kolaylaştırmak için, Türkiye’de ilk kez bir projeye imza atmış. Kent Rehberi adı verilen projeyle, görme engellilerin, cep telefonu yardımıyla yön ve adres bulmaları sağlanıyormuş. 15 bin yer bilgisi ve otobüs durak bilgisi, Büyükşehrin,internet sitesinden GPS özelliği olan, cep telefonlarına, bir kaç dakika ücretsiz yükleniyormuş. Söz konusu yer bilgilerini seslendiren, özel yazılımlar içeren programlar www.izmir.bel.tr adresli web sitesinde yer alıyormuş. Yalnız, görme engellilerin telefonlarının yenilenmesi gerekiyormuş. Sponsorlar aranıyor, bilginize... Hepsinin elinde, ikinci el, sadece ‘alo’ diyecekleri telefonları varmış. Hayırsever İzmirliler ses verin. Bu arada, yollardaki yaya geçitlerinin önündeki direkler, Cankaya’daki dershaneye giden Aziz’i bir kaç kez düşürmüş . Belediyenin dikkatine. Dershane sahibinin de bence Aziz’den para alması hiç hoş değil.
Belki bu Pazar biraz içinizi sıktım, fakat şükretmesini bilmeyenler için bu yazıyı yazdım...

Yaratıcılığın böylesi!

Televizyon dünyasında ünlü ve başarılı yapımcılardan biri de Fatih Aksoy’dur. Amma son fikri bana göre çok komik. Bir kere taklitçilik. Hiçbir yaratıcılığı yok. Üstelikte seçtiği isimlerin çoğunun, ne reytingi var, ne de ekranlar için sempatik isimler. Pardon hikayeyi anlatmadım galiba. Fatih Aksoy, tüm dünyada fenomen bir dizi haline gelen ve benim de keyifle izlediğim ‘Umutsuz Ev Kadınları- Desperate Housewives’nın yerlisini yapacakmış. Seçtiği isimlere gelince; Eva Longarıa rolünde Nil Karaibrahimgil, Nıcollette Sherıdan’ı Seray Sever, Felıcıty Huffman’ı Sertab Erener, Terı Hatcher’ı Ayşegül Aldinç, Marcıa Cross’u Deniz Akaya canlandıracakmış...
‘Altın Kızlar’ battı
Seray Sever, Nil Karaibrahimgil, Deniz Akaya, Ayşegül Aldinç sevilen isimler olabilirler. Fakat iddiaya girerim yaptıkları dizi reyting almaz. Ekran için halka soğuk isimler, sıcak değiller. Zaten Seray’ın dışında hepsi pop müziği sanatçısı. Bu arada geçtiğimiz yıl ATV’de ‘Altın Kızlar’ın yerli versiyonu oldu. Tüm çabalara rağmen tutmadı. Üstelik Türk Sineması’nın en sevilen, halka mal olmuş üç dev ismi vardı. Türkan Şoray, Fatma Girik ve Hülya Koçyiğit... Hatırlayanlar bilir. İlk 100 arasına zor girdiler... Bakalım yerli umutsuz ev kadınları ne olacak?

Afiyet olsun

Bonjour değişiyorrrr

İzmir’in en hareketli sokağı olan Mustafa Bey Caddesi’nde, benim gençliğimin, değişmeyen adreslerinden biriydi Bonjour Pastanesi. Hemen her İzmirlinin, burada mutlaka anısı vardır. İşte burası, yeni patronlarıyla, 1 Temmuz’da, bir değişiklik olmazsa tadilata giriyor... Ve, İzmirlilere yepyeni dekoru, ekibi ve mönüsüyle ‘merhaba’ demeye hazırlanıyor. Yeni patronlar, İnciraltı’nda, yine hayli tanınmış ve popüler bir mekan olan, Saklı Bahçe’nin sahipleri... Hayati Küçükoba ve Hüseyin Erbay... Hayli iddialılar. Mimar Tarkan Önal imzalı olacak değişiklikte, dünya mutfağından örnekler ağırlık kazanacak. Ayrıca geniş bir de alkollü ve alkolsüz içecek mönüsü yer alacak...

NOKTA

Benim babam yok

Babasını çok genç yaşlarda kaybetmiş biriyim ben. Tam 47 yaşında babam Naci Düdek gitti. Öldüğü gün yaşayamayacağım sandım. Ama aradan 30 sene geçti. Hayat...Onun kıymetini pek anlayamadım. Acısı hala yüreğimde. Beynimde. Adam gibi adamdı. Mahalledeki çocukların da manevi babasıydı. Bonkördü. Vicdan sahibi, delikanlı, tam İzmir efesiydi. Eski bakanlardan, sevdiğim büyüğüm İsmet Sezgin, bir keresinde, “O kitaplar yerine babanın hayatını yaz. İnsanlara örnek olur. Son İzmir Efesi demişti...Nur içinde yatsın. Babalar gününüz kutlu ve de mutlu olsun...

Yazarın Tüm Yazıları