Sosyal medyada bir kadın kendisine sürekli isimsiz çiçek gönderildiğini paylaştı. Firmayı aradığında “İsim özellikle gizli tutuldu” cevabı aldığını anlatan kadın, suç duyurusunda bulunacağını, firmanın da bu suça ortak olduğunu söyledi, “Ayrıca isimsiz çiçek gönderme seçeneği sunmak tacize bence aracılık etmektir. Bu konuyu özellikle belirteceğim dilekçemde” ifadelerine yer verdi.
Peki gerçekten isimsiz çiçek göndermek taciz midir ve en önemlisi şirketlerin isimsiz çiçek yollama seçeneği sunması doğru mu?
'TACİZ OLDUĞU AÇIK BİR ŞEKİLDE ORTADA'
1- İSİMSİZ ÇİÇEK GÖNDERMEK TACİZ MİDİR?
Kişilere isimsiz çiçek gönderilmesinin taciz niteliğinde bir davranış olduğunu düşünüyoruz. İsimle gönderilebilecek bir gönderinin ısrarla isimsiz olarak gönderilmesinde iyi niyet aranması olağana aykırı olacaktır. Günümüzde birçok kişi, ağırlıklı olarak kadınlar isimsiz gönderilerle ısrarla rahatsız ediliyor. Hiçbir şekilde iyi niyet atfedilemeyecek bu davranışın taciz niteliğinde olduğu açık bir şekilde ortada olup gönderici kişinin Kişisel Verileri Koruma Kurumu (KVKK) ve Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında sorumluluğunun olduğu şüphesizdir.
DETAY DETAY KAPSADIĞI SUÇ BAŞLIKLARI
2- İSİMSİZ ÇİÇEK GÖNDERME KONUSUNUN HUKUKSAL BOYUTU NEDİR?
Kişi istememesine ve rahatsız olmasına rağmen bir kişiye çiçek gönderilmiş ise cinsel taciz, kişilerin huzur ve sükununu bozma veya ısrarlı takip suçu oluşabilir. İsimsiz çiçek gönderimi konusunun oluşturabileceği suçları şu başlıklar altında detaylandırabiliriz:
YAŞADIKLARIN NORMAL DEDİLER, BEYNİNDE 10 YILDIR BÜYÜYEN TÜMÖR ÇIKTI
Yaşadığı semptomları doktoruyla ve hemşirelerle paylayan genç kadın, bunun sadece doğum yorgunluğu olduğu cevabını aldı. Ancak ‘anne beyni’ diye geçiştirilen şey aslında çok daha ciddi bir durumun habercisiydi.
Natasha'nın kafasında 10 yıldır büyümekte olan beş santimetrelik bir tümör vardı. Genç anne, kendisine teşhis konmadan önce yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Doğumdan yedi hafta sonra hemen hemen her gün başım ağrıyordu ama şiddetli değildi. Görüşüm bir tuhaftı. Sol gözümdeki çevresel görüşüm biraz bulanıktı. Bir şeyler doğru değildi. Randevu almak için yerel gözlükçülere gidip duruyordum ama onlar da emzirirken tuhaf görmenin normal olduğunu, endişelenmemem gerektiğini söylüyorlardı.”
Londra'daki üç ya da dört gözlükçüyü ziyaret etmeye çalışan ancak randevu alamayan Natasha, "Konuştuğum sağlık personelinin hiçbiri endişeli ya da kaygılı oldukları izlenimini vermedi. Doğum sonrası günlerde böyle hissetmenin normal olduğunu söylediler” dedi.
Ancak Natasha semptomlarının doğum sonrasıyla ilgili olmadığından emindi ve tesadüfen alabildiği bir randevu korkularını doğruladı. Devon’da yaşayan ailesini ziyaret eden Natasha, gözlüğü kırılan babasına gözlükçüye kadar eşlik etmeye karar verdi. Babasıyla beraber gözlükçüye gidince şansını denemek istedi ve 11 Aralık'ta bir göz testi için son dakika randevusu talep etti.
Gözlükçü, gözünün arkasını taradıktan sonra Natasha'ya acilen hastaneye gitmesi gerektiğini söyledi çünkü görüntü beyninde bir büyüme olduğunu ortaya çıkarmıştı.
'İNSANIN AKLINA HEMEN ÖLÜM GELİYOR'
Bu sorunun cevabı 1000 ebeveynle yapılan bir anketin sonucunda gizli. İngiltere’de 1000 ebeveyn ile yapılan ankette, katılımcıların üçte ikisinden fazlası yani yüzde 67’si bebeklerinin salıncakta, yüzde 61’i ise ana kucağında uyumasına izin veriyor. Hatta yüzde 8'i bebeklerini gece boyunca uyumaları için eşyaların içinde bıraktıklarını itiraf etti.
Ani bebek ölümü sendromu (ABÖS) görünüşte sağlıklı olan bir bebeğin ani, beklenmedik ve açıklanamayan ölümüdür. ABÖS her yıl ABD'de yaklaşık 3.400, İngiltere'de ise yaklaşık 200 bebeğin ölümüne neden oluyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2023 verilerine göre Türkiye’de ani bebek ölümü sendromu kaynaklı bebek ölümü 2015 yılında 82, 2016 yılında 421, 2017 yılında 364, 2018 yılında 338 ve 2019 yılında ise 168 olarak raporlanmıştır.
Ana kucağı ve ev tipi salıncaklar, uzun zamandır bebekleri rahatlatmak için kullanılan en popüler eşyalar arasında yer alıyor. Ancak yardım kuruluşundaki uzmanlar kanıtların, bebeği sert ve düz bir yüzey dışında herhangi bir yerde uyutmanın ABÖS riskini artırabileceğini gösterdiğini söyledi. Uzmanlara göre, bebeklerin eğimli veya oturur pozisyonda uyumalarına izin vermek, başlarının öne doğru eğilmesini kolaylaştırarak hassas solunum yollarının kısıtlanmasına neden oluyor.
DÜZ VE SERT BİR ZEMİNDE UYUMALILAR
Uzmanlar, bebeğin sırt üstü yatırılmasını ve yüzünün açık olmasını, gevşek çarşafların ve karyola kenarlarında yastıkların olmamasını öneriyor. SIDS konusunda farkındalık yaratmak için mücadele eden yardım kuruluşu, her 10 yeni ebeveynden yedisinin bebeklerinin ana kucağı içinde uyumasına izin verdiğini tespit etti.
Vakfın CEO’su Jenny Ward, “Bebekler en güvenli şekilde, karyola ya da Moses sepeti gibi düz ve sert bir uyku yüzeyinde sırt üstü uyumalılar. Bu sadece ABÖS riskini azaltmaya yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda bebeğin hava yolunun açık ve temiz kalmasına da yardımcı olur” dedi ve ekledi:
“Bebeklerin uyumaları için tasarlanmamış yerlerde bile uyuyabildiklerini biliyoruz. Birçok ebeveyn, bebekleri uyanıkken ve gözetim altındayken ana kucağı ve salıncaklar gibi ürünleri faydalı bulmaktadır, ancak bunlar bebeklerin uyuması için uygun değildir.”
HER 10 ÖLÜMDEN 9’U İLK ALTI AYDA GERÇEKLEŞİYOR
“Trende yaşarken mahremiyet diye bir şey söz konusu değil. Bununla bir sorunum yok çünkü yaşadığım bu hayatın pek çok avantajı var” diyen Stolley şunları söyledi: “Çok fazla özgürlük alanım var. Her gün nereye gitmek istediğime karar verebiliyorum. Alplere mi, büyük bir şehre mi yoksa deniz kenarına mı… Tamamen esnek biriyim. Canım denize gitmek isterse, sabahları kuzeye giden trene biniyorum. Büyük şehrin koşuşturmacasını özlediğimde ise Berlin ya da Münih'e giden bir aktarma arıyorum. Ya da bir yürüyüş gezisi için ekspres trenle Alplere gidiyorum.”
RAYLAR ÜSTÜNDE 500 BİN KİLOMETRE
Stolley, sabahları uyandığında uygulama üzerinden tren bağlantılarına bakıyor, hava durumuna ve ruh haline göre nereye gideceğine karar veriyor. Çoğunlukla Rügen Adası’ndaki tatil beldelerinden biri olan Binz veya Almanya'nın en yüksek dağı Zugspitze gibi turistik bölgelere gitmeyi seven Stolley, “Sık sık kısa yürüyüşlere çıkıyorum çünkü egzersiz günlük hayatımın hemen hemen bir parçası. Berlin’e gittiğimde Duvar boyunca birkaç kilometre yürüyorum. Birkaç günde bir Frankfurt ve Münih'teyim” dedi.
17 yaşındaki genç şimdiye kadar Alman demiryolları üzerinden 500 bin kilometreden fazla yol kat etti. Bu, dünya etrafında yaklaşık 12 devire karşılık geliyor. 16 yaşındayken ebeveynlerinin Fockbek, Schleswig-Holstein'daki evini terk edip trende yaşamaya karar veren Stolley, bir YouTube belgeselinden esinlenerek tüm trenlerde ücretsiz seyahat imkânı sağlayan bir kart satın aldı. O zamandan beri trenlerle Almanya’da sınırsız seyahat ediyor ve hayatını bir blogda anlatıyor.
Trende yaşama kararını Stolley şu sözlerle anlattı: “16 yaşındayken bir trende yaşamaya karar verdim. Okul günlerimi geride bırakmıştım ve tüm dünya bana açıktı. Bu yüzden 2022 yazında seyahat tutkuma teslim olmaya, ailemin evini geride bırakmaya ve büyük bir maceraya atılmaya karar verdim.”
Peki ailesi Stolley’in yaşam tarzı hakkında ne düşünüyor? Ebeveynleri, reşit olmayan oğullarının trenler ile seyahat ederek yaşayacağı fikrine başlangıçta şüpheyle yaklaşmış ve tepki göstermiş. Genç adam ailesini ikna etmek için çok uğraşmış. Bu ikna sürecini tamamladıktan sonra, anne ve babası işin yasal yönünü kontrol etmiş ve kabul etmişler. Ardından oğullarına eşyalarının çoğunu satmasında yardımcı olmuşlar ve şimdi ise kararını tamamen destekliyorlar. Odasını boşalttıktan ve eşyalarını sattıktan sonra Stolley, 8 Ağustos 2022'de ilk yolculuğuna çıktı.
BİR SIRT ÇANTASIYLA YAŞIYOR
47 yaşındaki anne Sam Fairbairn, Andre'nin sorulara sadece üç kelimelik cevaplar vermeye başladığını ve kendisiyle konuşulduğunda yüzünde boş bir ifade belirdiğini söyledi. Sam şimdi oğluna 24 saat bakıcılık yapıyor, yıkanmasına, yiyecek ve içeceklerini hazırlamasına ve kıyafetlerini seçmesine yardımcı oluyor.
NE OLDUĞUNU ANLADIĞINDAN BİLE EMİN DEĞİLİZ
Oğlunun demans hastası olduğunu öğrenmenin ‘yıkıcı bir darbe’ olduğunu ve bunun aile için gerçekten zor olduğunu söyledi, “Andre'nin kıyafetlerini ben seçiyorum, duşta ne yapacağını hatırlayamadığı için banyo yapmasına yardım ediyorum, yiyecek ve içeceklerini hazırlıyorum. Genellikle sabahları kendine yiyecek bir şeyler almak için markete giderdi ama şimdi gittiğinde neden orada olduğunu unutuyor. Neler olduğunu anladığından bile emin değiliz. Andre’nin şu anda nasıl hissettiğini söylemek çok zor” dedi.
Oğlunun tam zamanlı bakıcısı olmak için otobüs şoförlüğü işini bırakmak zorunda kaldığından da bahseden Sam Fairbairn şunları söyledi: “Erken başlangıçlı demanstan bahsedildiğinde insanların aklına otomatik olarak 40 yaş gibi genç biri geliyor ama bu hastalık her yaşta herkesi etkileyebilir. Andre ile olup biten her şeyi, özellikle de hastane randevularını konuştuk. Ancak söylediklerimizi tam olarak anlayıp anlamadığını gerçekten bilmiyoruz çünkü bize hiçbir geri bildirim vermiyor.”
YAVAŞ KONUŞMAYA VE HAREKET ETMEYE BAŞLADI
Sıkı bir güreş hayranı olan Andre, okulda rugby ve futbol oynayarak büyüdü. Arkadaşlarıyla konsol oyunları oynamaktan hoşlanıyordu. Ayrıca Norwich'teki lüks bir otomobil üretim firmasında çalışıyordu. Genç adamın hayatı ve tüm beklentileri, iş yerinde bir günü bile geçirmekte zorlanmaya başladığında değişti. İş yerinde çalışmakta zorlanmaya başlayan, günü geçirmek için çok mücadele vermeye başlayan Andre, altı ay sonra işten ayrıldı. Ancak sorunun ne olduğunu kimseye anlatamıyordu çünkü kendisi de bilmiyordu.
Kasım 2022’de Andre’nin işten ayrıldığı sıralarda annesi oğlunun konuşmasının yavaşlamaya başladığını fark etti. "Çocukken bile her zaman konuşkandı. O kadar konuşkandı ki ben ona genelde susmasını söylüyordum” diyen Sam oğlunun durumunu şöyle anlattı:
“Ama öyle bir noktaya geldi ki ona bir soru sorduğumuzda sadece üç ya da dört kelimelik bir cevap alıyorduk. Çok yavaş hareket ediyordu. Ondan bir şey yapmasını istediğimizde boş bir ifadeyle karşılaşıyorduk ve sanki ona bir soru sormamışız gibi çekip gidiyordu.”
Kirpik liftingi uygulamasına talep oldukça fazla ve her geçen gün artıyor. Göz hastalıkları uzmanları, kirpik uygulamaları sırasında kullanılan kimyasal maddelerin göze temas etmesi sonucu kendilerine başvuran hasta sayısının sanılandan çok daha fazla olduğunu söylüyorlar. Eğer dikkat edilmez ise kalıcı hasara dahi sebep olabilecek kirpik liftinginin tüm risklerini Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Nesrin Tutaş Günaydın’a sordum.
1- Kirpik işlemlerinde kullanılan malzemelerin gözle teması nasıl riskler içeriyor?
Kirpik liftingi ve benzeri kozmetik uygulamaların popülerliği günümüzde gittikçe artıyor. Ancak bu işlemlerde kullanılan malzemelerin gözle teması ya da işlemin kendisi, cilt üzerindeki diğer bölgelere nazaran daha hassas olan göz dokusuna zarar verebiliyor ve gözde başta alerji olmak üzere, enfeksiyona, gözün saydam dokusu olan korneada çizilmeye ya da yara oluşmasına, kılcal damar çatlaması gibi durumlara yol açabiliyor.
2- Bu maddelerin göze teması sonrası gözde meydana gelebilecek semptomlar neler?
Kızarıklık ve tahriş: Göze temas eden kimyasallar, gözde kızarıklık, tahriş ve yanma hissine neden olabilir.
Gözde kaşıntı ve hassasiyet: Malzemelerin alerjik reaksiyonlara veya tahrişe yol açması sonucu gözde kaşıntı ve hassasiyet oluşabilir.
Gözde şişlik: Göz kapağı veya göz çevresindeki deri, alerjik reaksiyonlar veya tahriş nedeniyle şişebilir.
Bulanık görme:
Silah haline getirilmiş beceriksizlik, bir kişinin kasıtlı olarak görevleri kötü bir şekilde yerine getirdiği veya belirli görevleri tamamlamaktan acizmiş gibi davrandığı bir pasif-agresif davranış biçimidir. Bu manipülasyon taktiği genellikle sorumluluktan kaçınmak için kullanılıyor ve başkalarını görevi devralmaya ve yerine getirmeye zorluyor.
SENİN GİBİ YAPAMIYORUM AŞKIM!
Ruh sağlığı uzmanı ve psikoterapist Emily Mendez, silahlandırılmış beceriksizliğin çeşitli bağlamlarda ortaya çıkabildiğini söyledi ve ekledi:
“Örneğin, bir iş gezisinden eve yeni geldiğinizi ve evin darmadağın olduğunu düşünün. Eşinize dağınıklığın sebebini sorduğunuzda ise 'Temizlik konusunda iyi değilim, o yüzden senin yapabileceğini düşündüm' cevabı alırsınız. Ya da 'Bulaşık makinesini senin yaptığın gibi yerleştirmeyi bilmiyorum, o yüzden bulaşıkları lavaboda bıraktım' diyerek sizi pohpohlamaya çalışırlar."
İşte tüm bunların silah haline getirilmiş becerisizlik olduğunun altını çizen Mendez, “Bu, bir kişinin basit bir eylemi yapamıyormuş gibi davranması ve böylece birilerinin bunu onun yerine yapmasıdır” dedi.
'SİLAHLANDIRILMIŞ BECERİKSİZLİK' TERİMİ NEREDEN ÇIKTI?
Bu terim son yıllarda sosyal medyada viral hale gelmiş olsa da aslında onlarca yıldır var. Gazeteci Jared Sandberg 2007 yılında Wall Street Journal'da yayınlanan bir makalesinde bu olguyu ‘stratejik beceriksizlik’ olarak tanımlamıştı. 1986 yılında ise iş teorisyeni Chris Argyris, Harvard Business Review'da bunu ‘yetenekli beceriksizlik’ olarak tanımladığı bir makale yayınladı.
Bu terimler başlangıçta kurumsal dünyada işi geçiştirmek için beceriksizmiş gibi davranma eylemini tanımlıyordu. Ancak 2008 yılına gelindiğinde, stratejik beceriksizlik evdeki ve çocuk bakımındaki adil olmayan iş bölümlerini tanımlamak için de kullanılmaya başlandı. Terimler psikoloji ve sosyoloji alanlarında gelişmeye devam etti. 2021 yılında ise sosyal medyadaki popüler videolar sayesinde ‘silah haline getirilmiş beceriksizlik’ olarak viral hale geldi.
Teşhisini ailesi ile paylaşmayacağından bahseden genç kadın “Her şeyi berbat ettim ama şimdi bir karar vermem gerekiyor. Herhangi bir tedavi arayışına girmeyeceğim. Herhangi bir tedavi hayatımı kurtarmak yerine sadece uzatıyor. Ölümümle aileme yük olamam ve son yılımın olumlu geçmesini istiyorum. Son günlerimde bakımevinde olmak istemiyorum. Aileme teşhisten bahsetmeyeceğim çünkü acılarının uzamasını istemiyorum. Onların iyiliği için merhametli davranıyorum. Bana yardım edemezler, neden onlara acı çektireyim?” ifadelerine yer verdi ve ekledi:
“Sadece 31 yaşındayım ve hayatımda daha fazlasını yapamadığım için üzgünüm. Hayallerimin peşinden hiç gitmedim, bu hayatta başarısız oldum. Umarım bundan sonra kendimi affettirebileceğim başka bir yaşam vardır.”
KOLON KANSERİ 2030 YILINA KADAR 20-34 YAŞ ARASINDA YÜZDE 90 ARTACAK
31 yaşındaki genç kadın her yıl kolon kanseri teşhisi konulan binlerce gençten biri. Gençler arasında kolon kanserleri gizemli bir şekilde artıyor. Son yıllarda genel anlamda hastalık riski düşük olan genç yetişkinlerde kolon kanseri vakalarının artması doktorları da şaşırtıyor.
Uzmanlar bu artışın arkasında ne olduğundan emin değiller ve modern diyetlerin, antibiyotiklerin ya da mantar enfeksiyonlarının rol oynayıp oynamadığını araştırıyorlar. Buna ek olarak, genç insanların hastalığa yakalandığından genellikle şüphelenilmediği için gecikmiş teşhis ve tedavinin de ölümlere katkıda bulunuyor olabileceği düşünülüyor.
1990'larda kolorektal kanser vakalarının sadece yüzde 11'i 55 yaşından genç insanlar arasındaydı. Ancak 2021'deki son verilere göre, vakalar iki kattan fazla arttı ve bu yaş grubundaki insanlar artık tüm teşhislerin beşte birini oluşturuyor. JAMA Surgery dergisinde yer alan bir araştırmanın rakamları, kolon kanserinin 2030 yılına kadar 20 ila 34 yaş arasındaki kişilerde yüzde 90 oranında artmasının beklendiğini gösteriyor.