Paylaş
Daha sonra La Smyrneen (İzmirli), La Courrier de Smyrne (İzmir Postası), Echo de L’Orient (Doğunun Yankısı), Impartial (Yansız), Revue d’Orrient (1871), Independant (1918), Le Levant (1919), La Liberte (1919), Echo del La France (1919- 1922) isimleriyle çok sayıda gazete yayımlandı. Kısacası İzmir Osmanlı döneminde gazeteciliğin merkezi idi.
Ancak matbaayı icadından ancak 270 yıl sonra topraklarına sokma izni veren Osmanlı Sarayı Fransızca gazeteye izin vermesine rağmen Türkçe gazeteye hala izin vermiyordu. Halk okuyup olan bitenden haber olursa saray elden gidecek korkusu bu gecikmede büyük rol oynuyordu.
Ama yasak çözüm olmuyor insanlar Türkiye’de ve dünyadaki gelişmelerden, Fransızca gazetelerde çıkan haberler ve yayılan söylentilerle yalan yanlış haberdar oluyordu. Sonunda matbaanın Türkiye’ye gelişinden 100 yıl sonra Padişah 11. Mahmut’un fermanıyla ilk Türkçe gazete 1831 yılında İstanbul’da Takvim- Vakayi çıkar. Bu gazeteyi kurma görevi de yine İzmir’de yaşayan bir Fransız Alekandre Blacque (Blak bey)’e verilmişti.
Aslında Osmanlı padişahları Türçe gazeteyi geciktirirken bindikleri dalı kestiklerinin farkında değillerdi. Anadolu insanı cehaletin bataklığında debelenirken matbaanın bulunuşuyla bilgi devriminin başladığı dünyada okuyan ,öğrenen sayısı arttıkça icatlar, keşifler, ardı ardına gelmeye başlamıştı. Örneğin 1769 yılında kendi başına hareket eden ilk kara aracını keşfeden Fransız mühendisin buluşu 1800’lü yıllarda insanları attan indirip otomobile bindirmeye başlamıştı.
Otomobil devrimiyle birlikte petrolün gelecekteki önemini gören Avrupa, verimli petrol yataklarını ele geçirmek için Arap şeyhlerini örgütleyip Osmanlıyı içten çökertmeye başlamıştı bile. Eğer dünyayı yakından takip etseler Arap çöllerinde sahip oldukları petrol yataklarının her santimetre karesini koruyacak Osmanlı sultanları artık çok geç kalmış ve sonunda çökmekten kurtulamamışlardı.
Saltanat endişelerinin yanlış yönetimlere yol açtığı Osmanlı’nın dağılmasının üzerinden neredeyse bir asır geçti ama bugün hala halkın haber alıp, eğitim ve kültür düzeyini yükseltme özgürlüğü engellenmeye çalışılıyor.
Can Dündar ve Erdem Gül
Can Dündar ve Erdem Gül gibi işleri sadece gazetecilik olan insanları hapse atan düşünce yapısının Osmanlı’nın sonunu hazırlayan zihniyetten farkı yok. Ama bugün bu kafada olanların unuttukları bir şey var. İletişimde öyle bir çağa girildi ki 50 milyon kişinin internete bağlandığı Türkiye’de gizlenmeye çalışılan bir şeyin ortaya çıkması birkaç saati geçmiyor. Artık eski metotlarla insanların içeri atılmasının hiçbir anlam ifade etmediği , düşüncenin hiçbir şekilde parmaklıklar arasına konamayacağı bir çağdayız. Bazı kararları alanların gelişmeleri takip edip hangi dünyada yaşadığımızı daha iyi bilmesinde yarar var.
Paylaş