Paylaş
GEÇEN hafta Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nin bekleme salonlarından birindeydim. Göz ucuyla sıra numaralarını gösteren ekranları takip ederken, TV’de canlı olarak verilen CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun mitingini de izliyordum. Birden arkamdaki sırada hararetli bir tartışma başladı. Şivelerinden Doğu bölgelerinden birinden olduğunu tahmin ettiğim iki vatandaş ile ‘r’leri yutarak “geliyom, gidiyom” deyişinden İzmirli olduğu anlaşılan bir vatandaş, Kılıçdaroğlu için farklı yorumlar yapıyorlardı.
Doğulu vatandaşlardan biri, “Bu adam Başbakan olamaz çok zayıf. Başa gelse lafını dinletemez” derken, yanındaki hemşerisi kendisini destekliyordu. İzmirli vatandaş ise, “Adam hırsız değil. Kasetlerden öbürünün ne olduğunu hala anlamadınız mı?” diye itiraz ediyordu. Diğer taraf kasetlerin yalan olduğunu söylerken, İzmirli, “Çocuğu yok diye Devlet Bahçeli için söyledikleri Başbakan’ın edeceği laflar mı?” diyordu. Doğulu vatandaşlar ise, “Başbakan Kürt meselesine çözüm için o lafları söyledi. Çoluğumuz, çocuğumuz dağlarda ölüyor. Çocuğu olmayan bunu anlayamaz. AK Parti olmazsa çözüm olmaz” cevabını verdi. Tartışma böylece uzayıp gitti.
Aynı gün akşam pek çok vatandaş, bilgisayar, akıllı telefon veya televizyondan dizi film heyecanıyla yeni tapelerin yayınlanmasını beklerken, bir arkadaşım, “Bu kadar rezaletten sonra hala bu millet AKP’ye oy verirse Türkiye için artık yapacak hiçbir şey kalmamıştır” diyordu. Ben ise farklı düşünüyordum.
Vatandaşın yolsuzlukları
BANA göre AKP’nin oylarını yolsuzluk olayları değil, ancak vatandaşın gerçekten cebini yakacak ekonomik belirsizlikler düşürebilir. Böyle düşünmemin nedeni yolsuzluk ve rüşvetin olağan vaka haline gelmiş olması.
Özellikle 80’li yıllardan itibaren irili ufaklı rüşvetlerle toplumun neredeyse tamamı suça ortak edildi. Gecekondu ve imar afları, işgal Hazine arazilerine verilen tapular, sigorta ve vergi afları, kaçak elektrik kullanımları, geri ödenmeyen tarım kredileri, teşvik için şişirilen faturalar, hiçbiri olmadı, bir zamanlar emeklilerin kendilerine ait olmayan fatura ve fişleri toplayarak vergi iadeleri almaları gibi politikalarla toplumun büyük kesimi devlet karşısında hep açığa düşürüldü.
Bugüne kadar pek çok radikal reformlar yapan AKP iktidarının ekonominin kanayan yarası kayıt dışını bitirmemesi de manidar. İktidar kendisine oy veren büyük bir kesimde sigortasız işçi, vergi kaçacağı gibi kayıtdışı işleri olduğunu bildiği için bindiği dalı kesmedi. Yanılmayı çok isterim ama, devlet karşısında açık vererek suç ortağı durumuna düşen kitlelerin seçimlerde yolsuzluklara hassasiyet göstereceğini sanmam.
Ne zaman ki iktidar milletin cebini yakar, o zaman ne din kalır, ne iman. İktidarın oyları baraj altına bile gider. Türkiye bunu 2001 krizinden sonra gördü.
Paylaş