Paylaş
ESKİ bir kaçakçı köyü olan Sikamina koyundaki balıkçı tekneleri arasından Çanakkale yönüne Asos’a baktığımızda karşı kıyı birkaç kulaç atsak ulaşacakmışız gibi görünüyordu. Aslında 1 milyon yıl önce arada deniz filan yokmuş. Asos ile bitişik olan Midilli volkanik patlamalar sonucu Anadolu’dan koparken, çöken yerleri Ege Denizi doldurmuş. Zaten haritaya bakıldığında Midilli’nin yarım ay gibi kopup gittiği net bir şekilde görülüyor.
Kültür Mirası Listesi’nde
Her ne kadar bazı genç yazarlar, “Midilli dedikleri de neymiş! Sakin birkaç köy, görülecek fazla bir şey yok” deseler de, UNESCO tarafından 2011’de Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınan Midilli, 20 milyon yıllık fosil ormanları, güzel koyları ve bizim kuşağın hasretini çektiği 50’li, 60’lı ve kısmen 70’li yıllardaki Ege kıyılarının havasını hala koruyabilen köy ve kasabalarıyla el değmemiş bir hazine. Konaklama ile balıklı-ahtapotlu mükellef deniz mahsulleriyle donatılmış masalardan Türkiye’deki restoranların yarı fiyatına kalkıldığından bahsetmiyorum bile.
Midilli’de adanın en turistik yerlerinden Molivas’taki suni değil, kültürden gelen temizlik ve düzeni görünce, “Buradaki insanların kendi köylerine, kasabalarına gösterdiği özeni hemen 1 saat uzaklıkta Türkiye’de yaşayanlar neden gösteremiyor?” diye sormadan edemedim. Belki de bu sorunun cevabı çoğunluğun iç veya dış göçle her an yeni bir yere gidecekmiş gibi yaşayan bir toplum olmasında yatıyor.
Savaşlar, ekonomik ve siyasi nedenlerle sürekli hareket olduğu için insanların evlerine, oturdukları mahallere özenle sahip çıkma kültürü oluşamamış. Ayvalık’taki toplam seçmen sayısının yaklaşık yarısının, 3-4 bin kişinin çalışmak için Güney ve Doğu illerinden ilçeye gelen vatandaşlardan oluştuğunu düşünecek olursak durum daha iyi anlaşılır.
Molivas’a dönecek olursak... Üzerleri mor salkım ve sarmaşıklardan oluşan doğal bir gölgeyle örtülü Arnavut kaldırımlı daracık sokaklarda huzur içinde dolaşabilirsiniz. Esnaf dükkanına sokmak için turistleri kolundan çekmiyor. Bu dükkanlardan hediyelik eşyalar ile zeytin, zeytinyağı gibi yöresel ürünlerin yanı sıra çiftçiliğiyle meşhur Midilli’nin kendi adıyla anılan ünlü peynirini ya da eski usul yapılmış tarhana gibi ağız tatlarını da bulmak mümkün.
Her gün 500 Türk
Bir zamanlar Osmanlı’nın en büyük ve en önemli vilayetlerinden biri olan Midilli bugün de Türkiye ile olan bağını, ticari bağlarını tüm canlılığıyla sürdürüyor. Pazar alışverişini Ayvalık’tan yapan halk için her gün Midilli’den sabah gelip akşam dönen tekne seferleri var. Yaz aylarında hemen her gün adayı ziyarete giden 500 Türk ise Midilli esnafı için kriz günlerinde adeta can simidi olmuş. Restoranların hepsinde mutlaka Türkçe menü bulunuyor. Garsonlar, otel ve işyerlerinde çalışan gençler Türkçeyi hayli ilerletmiş, rahatlıkla diyalog kurabiliyor.
Yaşam tarzından ödün yok
Yine de esnafın her gün öğlen 13.00’ten itibaren siesta için evlerine çekilmesi, cumartesi öğleden sonraları ise açık tek bir dükkan bile kalmaması bizim 80’li yılardan itibaren serbest piyasa ekonomisiyle birlikte değişen iş anlayışımıza tamamen ters geliyor. Yunanistan’da komünist partinin en fazla oy aldığı ada olan Midilli’de para sıkıntısı çekilse bile halk yaşam tarzından ödün vermeye niyetli görülmüyor.
Keynes, yüz yıl sonunda teknolojik gelişmelerin sanayileşmiş ülkelerde haftada 15 saat çalışmaya olanak sağlayacağını öngörmüş. Bugün teknolojik gelişmeler insanı bile kopyalayacak kadar ilerledi ama çalışma saatleri hala rekorlar kırıyor. Midillililer ise 100 yıl önce olduğu gibi bugün de haftada 25-30 saat kendilerine yetecek kadar çalışmayı tercih ediyor. Belki de Midilli’nin sadece doğal park özelliği değil, yaşam biçimi de kültür mirası listesine girmeli. Gün gelecek Midilli’de şimdiki yaşlı kuşaklar yok olunca öğle uykusu tatili siesta da tarih olup gidecek.
Paylaş