Paylaş
Gazbetona, yenilikçi buluşlarla geliştirilmiş modern çağın tuğlası diyebiliriz. Çok daha iri olmasına rağmen tuğlaya göre çok daha hafif bir malzeme. Hafif olması depremlerde avantaj olurken, inşaat sırasında daha az demir ve çeliğe ihtiyaç olduğundan maliyetleri düşürüyor. Gazbetonla yapılan sekiz katlı bir binanın maliyetinde yüzde 8, temel maliyetinde ise yüzde 22’ye varan oranlarda tasarruf olduğu ODTÜ raporlarında belirtiliyor. İçinde hava kabarcıkları bulunan gözenekleri ile binalarda ısı kaybını engelleyen yalıtım özelliği ise mantolamanın yerini tutuyor. Bir başka önemli avantajı ise 1200 dereceye kadar ısıya olan dayanıklılığıyla yangına karşı adeta sigorta olması. Gazbetonla yapılan inşaatların çok hızlı bitirilmesi acil yapılması gereken kentsel dönüşümlerde ayrı bir avantaj olarak ortaya çıkıyor.
İzmir’de Swissotel ve Mövenpick, İstanbul’da bir süre önce hizmete giren 39 katlı iki gökdelen Trump Towers, Dubai’deki yüzyılın sekizinci harikası olarak adlandırılan Palmiye Adaları, AKG Gazbeton’la inşa edilen ünlü yapılardan birkaçı.
Yarımada’da genişleme
Geçtiğimiz haziranda Türkiye Gazbeton Üreticileri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı seçilen ve Avrupa Gazbeton Üreticileri Birliği Yönetim Kurulu Üyesi de olan Levent Akgerman’la sohbette söz, İzmir’de başlayacak kentsel dönüşüme geldi. Akgerman dikkat çekici önerilerde bulundu. İzmir’e gökyüzüne doğru dikey büyüme değil, ABD’nin en beğenilen şehirlerinden San Diego gibi yatay büyümenin yakışacağını söyleyen Levent Akgerman, “Aslında gökyüzüne doğru dikey büyüyünce biz daha çok malzeme satarız, ama önemli olan İzmir’in geleceği. Kentsel dönüşüm bir kere olur, arazi sahipleri büyük rantlar sağlayacak ya da daha fazla malzeme satılacak diye 20, 30 katlı binaları savunamayız. Kentsel dönüşümde, tek ya da iki katlı bahçeli evlerden oluşan yeni ve güzel bir İzmir yaratma fırsatı kaçırılmamalı” dedi. Bakın, Akgerman kentsel dönüşüm konusunda neler söyledi:
“Kentsel dönüşüm mutlaka yüksek bina yapmak değildir. İnsanları üst üste bindirmek zorunda değilsiniz. Yeni şehirler rahatlıkla tek katlı veya iki katlı evler olarak yapılabilir. İzmir’e de bu yakışır. En büyük endişem kentsel dönüşüm sonucu çevremizin iyice çirkin olması. Bu çirkinlikten kurtulmak için arazi rantının ikinci planda olması gerek. Türkiye’de çok boş bina var. Bunun da nedeni araziden rant alma kaygısından geliyor. İzmir’in en büyük sorunu Balçova’dan merkeze doğru gelişebilecek arazi olmayışı. O zaman Urla’ya, Çeşme’ye doğru Yarımada’da yayılmak gerek. Çeşme’ye kadar milyonlarca dolar harcanarak yapılmış otoyol var. Bağlantılarla onun çevresinin çalışması lazım. Tek katlı, yaygın bir yerleşimle 10 bin kişi belli bir yere sıkıştırılacağına, Seferihisar’a, Urla’ya, Çeşme’ye doğru yayılabilir. Çeşme-İzmir arasında yeni şehircikler kurulup birleşmeye başladığında, şimdi 8 ay boş kalan yazlıklar da Bodrum gibi 12 ay yaşanır hale gelir. Aslında Manisa’yla da artık birleştik sayılır. O nedenle gelişimi sadece İzmir’le değil, bölgesel olarak düşünmek gerek.”
Şapkadan fabrikatör çıktı
Karşıyaka’da fes tamir atölyesi olan Nuri Efendi, Cumhuriyet’in ilanından sonra şapka devrimi olup fes yasaklandığında İzmir’de Türkiye’nin ilk fötr şapka tesisini kurdu. En büyük müşterisi ise Nuri Efendi’den aldığı şapkaları süsleyip İstanbul’da satan Vakko’nun kurucusu, bir zamanların ünlü şapkacısı Vitali Hakko’ydu. Nuri Efendi’nin iki oğlu vardı, Bedri ve Hasan. Bedri, bugünkü adı Bornova Anadolu Lisesi olan eski İzmir Koleji’nin arazisindeki Amerikan okulunda okurken, öğrenciler arasında Adnan Menderes de vardı. Yıllar geçip şapkanın modası geçmeye başlarken Bedri Bey’in okul arkadaşı Adnan Menderes de başbakan olur. O yıllarda İkinci Dünya Savaşı’nda harabeye dönen Avrupa’yı ayağa kaldırmak için ABD Marshall yardımlarını başlatmıştır. Bir gün Adnan Menderes, Bedri Bey’i arayıp, “Marshall yardımıyla bir çimento fabrikası kurma imkanı var. Eğer biz yapamazsak yardım Yunanlılara gidecek. 10 kişi bir araya gelin, fabrika İzmir’e kurulsun” der. Bedri Bey hemen doktor, mühendis bütün arkadaşlarını dolaşır ama son güne kadar yeterli miktarda para toplanamaz. “Olmuyor” demek için Adnan Menderes’i aradığında, Başbakan, İş Bankası’nı devreye sokar ve bankanın da yüzde 30 ortaklığıyla Çimentaş kurulur. Akgerman ailesi varını yoğunu satarak bu ortalığa girer. Bu arada Bedri Bey’in Robert Koleji’ni bitiren oğlu Öner de işlerin için girer ve aile tam anlamıyla şapkadan fabrika çıkarmayı başarır.
Repocu değil, sanayiciyiz
Gazbeton’un kuruluşu 80 sonrası Çimentaş’ın fon yaratmaya başlamasından sonra olur. Sanayici olduklarını, masa başında repo yapamayacaklarını söyleyen Öner Akgerman’ın aklında her zaman Çimentaş’ın ürünü olan çimentonun değerlendirilebileceği bir sanayi kurma fikri vardı. İzmir’de gazbeton üretimi için Alman ortaklı Türk Ytong’la yapılan görüşmelerde rakiplerine göre yüzde 30–40 fazla maliyet çıkarır. Bunun üzerine kendi başlarına fabrika kurma kararı verilir. Atlanta Georgia’daki bir fabrikanın tıpatıp aynısı İzmir’de 180 bin metreküp kapasiteyle kurulur. Daha sonra 550 bin metreküp kapasiteli Türkiye’nin en büyük gazbeton tesisi Kırıkkale’de inşa edilir. Bu arada yer döşemeleri ve tezgah üretimi yapan halen ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı olan Bülent Akgerman’ın başında olduğu Çimstone kurulur.
Kuruluş sırasında yüzde 30 ortak olan İş Bankası’nın elindeki Çimentaş hisselerini sattığı yeni ortaklarla anlaşamayınca Çimentaş, 11 Eylül saldırılarından bir gün önce 10 Eylül 2001’de İtalyanlara satılır. Ama paraları aldıktan sonra masa başında oturup repoculuk yapamayacaklarını bilen Akgerman ailesi sanayicilikten kopamaz. Bir yıl sonra Çimstone ve Gazbeton geri alınır. İleriki yıllarda iç piyasaya mal yetiştirilemez olunca 2007’de Çorlu’ya 400 bin metreküp kapasiteli yeni bir fabrika kurulur. Bu tesis aynı zamanda tek hatta dünyada en büyük üretim kapasitesine sahiptir. Ukrayna, Romanya başta olmak üzere Doğu Avrupa pazarları bu fabrikadan beslenir. Yaklaşık 30 milyon Euro’luk yatırımın yapıldığı yeni tesislerle birlikte kolon, pencere gibi bölümler için yalıtım plakaları gibi yeni ürünler de geliştirilir.
Türkiye’de maliyete endişesiyle hala briket ve tuğla evler yapıldığını söyleyen Levent Akgerman, gazbeton kullanım oranının yüzde 15-20 olduğuna dikkat çekiyor. Ancak AB standartlarına uyum, ısı yalıtım yönetmelikleri hayata geçtikçe kullanımın artacağını belirterek iki yıl içinde Çorlu’daki fabrikanın kapasitesinin 650 bin metreküpe çıkacağını söylüyor. Akgerman, toplam 25 milyon metreküp üretimle dünyada 2.5 milyar Euro büyüklüğünde bir pazarı olan gazbetonun Çin başta olmak üzere birçok ülkede kullanımının hızla arttığını, fabrika kurmaları için Suudi Arabistan’dan gelen teklifi ciddi şekilde değerlendirdiklerini belirtiyor.
Balık sektöründe büyümeye devam
Selçuk Yaşar’ın balık üretme çiftliklerinin doğru bir proje olarak gören Öner Akgerman da bu işe girmiş. Sadece 50 tonla başlayan tesisler bugün 3 bin tona ulaşmış durumda. Levrek ve çipura işleyen ve ürünlerini ağırlıklı olarak yurtdışına satan tesisler Yarımada’nın iki yakasında üretim yapıyor. Kıyının 1 mil açığında üretim yaptıklarını söyleyen Levent Akgerman, kurallara uyulduktan sonra doğaya dönüşüm sağlanabildiğini ve balık çiftliklerinin çevreyi kirletmediğini söylüyor. Çiftliklerin belli uzaklıkta ve dip akıntısının olduğu yerde kurulması gerekiyor. Yüzen yemleri batana kadar balık yiyor ama fazla verilirse dibe çöküyor. Dip akıntısı, uzaklık, yem kalitesi, bilinçli yemleme gibi kurallara uyulursa doğada geri dönüş sağlanabileceğini söyleyen Akgerman, çiftlikler olmazsa bugünkü kalabalık nüfus yapısında insanların balık yiyemez hale geleceğine de dikkat çekerek üretim hedeflerini iki katına çıkardıkların söylüyor.
Paylaş