Paylaş
MISIR’a üç kez gittim. Kahire sokaklarında dolaşıp, Nil Nehri’nden tekneyle güneye, Luxor’a, firavunların tapınaklarına kadar gidip, çölde piramitlerin yeraltındaki öbür dünyasında milattan binlerce yıl öncesine inip, Kızıldeniz’de “Cennet böyle bir yer olmalı” dediğim dünyanın en güzel renkli balıkları ve mercanlarının arasında yüzmüşlüğüm var. Ama denizinin altı cennet olan Mısır’da karaya çıkıp otellerden ya da tekneden birkaç yüz metre uzaklaşınca gerçek bir cehennemle karşılaşıyorsunuz.
Bugün olaylar nedeniyle rotalarını İzmir’e çeviren lüks yolcu gemileri ve uçaklar her yıl Mısır’a milyonlarca turist taşıyıp döviz yağdırmalarına, Nil Nehri’nin kenarında bereketli topraklar olmasına rağmen, kötü yönetim ve savaşlar, dünyaya uygarlığı öğreten bu ülkeyi sefiller diyarı haline getirmiş.
Mısır’ın bugünkü haline bakıp bir zamanlar Ramses gibi ünlü firavunların, aşkları ve güzellikleri dille destan Kleopatra gibi prenseslerin büyük bir zenginlik ve şatafat içinde yaşadıklarına inanmak zor.
Kahire tam bir kaos ve karmaşa şehri. Toplam 80 milyon nüfusun büyük bölümü Kahire yakınları ve Nil kıyılarında yaşıyor. İlk gittiğimde Kahire Kapalı Çarşısı’nı dolaşırken, Nobel Ödüllü ünlü edebiyatçı Necip Mahfuz’un her zaman oturduğu kahvede nane yapraklı limonata içmiştim. Daha sonra yolda yürürken gördüklerim bu ülkedeki yoksulluğun boyutlarını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyordu. Bizdeki lavaşa benzer ince pideler kaldırımlarda altlarına gazete kağıdı bile konulmadan yerlere serilmiş satılıyordu.
Yolsuzluklar ülkesi
NİL Nehri’nin doğal yapısını bozduğu belirtilen dünyanın en büyüklerinden Assuan Barajı’nın sularından elde edilen elektrik neredeyse bedava olduğu için Mısır’da geceler gündüze dönmüş durumda. Araçların akşamları farlarını yakmadan dolaştığı Kahire’de bizim eski Murat 124 model, kapı kolunun bile insanın elinde kaldığı bir taksiye bindiğimde şoförle biraz sohbet etmiştik. Sürücü, yaklaşık 10 yıl önce bile Mübarek ve yakınlarının hırsızlıklarından şikayetçi olup, yolsuzlukların Mısır’ı tükettiğini söylemişti.
Nüfusun yarısının yaklaşık 40 milyon kişinin yoksulluk sınırının altında günde 2 dolara yaşadığı Mısır, İsrail’le yaptığı anlaşma karşılığı yıllardan beri ABD’den ekonomik destek alıyordu. Ancak bu desteğin de halktan çok yönetime yakın bir çevrede paylaşıldığı anlaşılan Mısır’da bundan sonra işlerin daha da zorlaşacağı anlaşılıyor. Tamamen çökme tehlikesiyle karşı karşıya olan Mısır ekonomisinde çarkların durması durumunda önlenemez boyutlara ulaşan bir iç savaş yaşanabilir.
Mürsi yönetiminin kötü idaresi darbe için haklı gerekçe olamaz. Ama Müslüman Kardeşler kendi taraftarları dışındakilerin de seslerine de kulak verip önceliği ekonomiye verip günde 2 dolara yaşamaya çalışan insanların karınlarını doyurmaya çalışmaları gerekirdi. Eğer öncelikler bunlar olsaydı çaresizlik içinde olan Mısırlı demokrat ve ilerici kesimler darbecileri destekliyor duruma düşmezlerdi.
Merkez sağa yeni bir parti mi?
BUNDAN birkaç yıl önce Ankara’dan gelen bir arkadaşımla Kordon’da sohbet ederken yeni bir siyasi oluşumun söz konusu olabileceğinden söz etmişti. Daha sonra TOBB Başkanı liderliğinde merkez sağ bir parti söylentileri ortaya çıktı. Hemen ardından Hisarcıklıoğlu bir anda hedefe konup Ergenokoncuların başına gelenlerin onun da başına gelebileceği mesajı verildi.
O gün bugündür TOBB Başkanı pek fazla siyasi açıklama yapmıyor. Ancak TOBB’a bağlı Türkiye Ekonomik ve Araştırmalar Vakfı, Türkiye’nin dört bir yanında halkın katılımıyla nasıl bir yeni anayasa, işsizliğe çare için işyerlerinde ücretli staj sistemi gibi pek çok önemli projeyi yürütmeyi sürdürdü.
Geçen hafta bir gazetede Hisarcıklıoğlu liderliğinde yeni bir siyasi parti kurulacağı, hatta Ankara’da genel merkez için yer bile tutulduğu haberi vardı. Habere göre Gülen cemaati de bu yeni oluşumu destekliyordu.
Birkaç hafta önce “Gezi olayları AKP’yi böler mi?” başlıklı, daha önce yaptığım bir röportaja dayanarak kaleme aldığım yazı tahminlerimin çok üzerinde ilgi gördü. Aslında o yazıda da, yukarıda sözünü ettiğim yeni siyasi partinin yapısına benzer şekilde AKP içindeki liberaller, CHP’yi desteklemeyen sol demokrat ve aydınlarla cemaat destekli bir modelden söz ediliyordu.
Geçen hafta Sözcü gazetesindeki haberi görünce bir anda aklıma bunlar geldi. “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” denir.
Paylaş