Paylaş
Bir süredir yapay zekanın insanlık için tehlike mi yoksa büyük bir fırsat mı olacağı konuşuluyor. Elon Musk bir yanda Mark Zuckerberg diğer yanda aykırı fikirler ortaya koyuyor. Ancak bu tartışma nereye giderse gitsin şu bir gerçek ki yapay zeka ve son teknoloji durmadan ilerliyor ve her geçen gün bizi şaşırtmaya devam ediyor. Detroit: Become Human ise uzun süredir oyun çılgınlarının beklediği bir oyun.
Daha önce Fahrenheit, Heavy Rain ve Beyond: Two Souls gibi yapımlarla oyuncuların gönlünü alan David Cage'in başında bulunduğu Quantic Dream'in yeni bir eseri olan oyun bizi 2048 yılına götürüyor. Yani 30 yıl sonrasının dünyasına. Şimdi düşünelim; 30 yıl sonrası için ne hayal ediyoruz? Uçan arabalar mı, her işimizi gören robotlar mı? Nesnelerin interneti ile hemen her şeye saniyesinde erişip bugünün imkanlarının da ötesinde 'şey'leri yapmak mı?
Görüyorsunuz ya; çok şey bekliyoruz gelecekten. Ancak hepsi bizi mutlu eder mi, tartışılır! Detroit: Become Human'ın hikayesi 2048'in Detroit eyaletinde geçiyor. Android gibi bir kavram hayatımıza iyiden iyiye yerleşmiş. Ancak bu Android'ler bugünün telefonlarındaki Android yazılımı anlaşılmasın. İnsan görünümlü robotlardan bahsediyoruz. İnsandan ayıramayacağımız robotlar yani... Büyük bir teknoloji şirketi bu Android'leri üretiyor ve pazarlıyor. Hem de 7-8 bin dolar arasında değişen (yani bugün bir Mac alabileceğiniz fiyatla) satılan Android'lerden bahsediyoruz.
Gidiyorsunuz bir mağazaya, yüzünü gözünü beğenip pazardan meyve alır gibi satın alıyorsunuz. Android'lerin de birçok modeli var, her yeni model eskisini gölgede bırakıyor ve tahmin edebileceğiniz gibi eski modeller çöp muamelesi gördüğünden ölümle burun buruna geliyor.
Bu Android'ler evleri temizliyor, çamaşır yıkıyor, çocuk bakıyor, marketten alış veriş yapıyor ve hatta seks işçisi olarak dahi kullanılabiliyor. Android'lerin kullanımı gün geçtikçe yaygınlaşırken diğer yandan insanoğlu da Android'lerin hayata daha çok dahil olmalarını sindirmeye çalışıyor. Askeriyeye, spor müsabakalarına ve hatta bir gün politikaya dahi atılabilecek Android'lerden bahsediyoruz.
Onları gerçek bir insandan ayırmak neredeyse imkansız. O nedenle Android olanlar üzerinde Android yazılı özel bir giysiyle dolaşmak zorunda. Çöpçüler ve bekçilerin artık hemen hepsi de insan değil Android olmuş durumda. Yani oyunda bazı yerlerde eylemlerle karşılaşacağınızı ve Android'lerin işsizliğe yol açmasından ötürü Android'lere biriken öfkeyi göreceğinizi söyleyebiliriz.
Oyunun hikayesi ise elinde bir tabanca ve kaldığı ailenin çocuğunu rehin alan bir Android'le başlıyor. Ortada bir sorun olduğu çok açık. Bir Android nasıl olur da bir insanı silahla rehin alabilir? Hani tüm Android'ler emirleri dinliyordu; aksi söz konusu değildi? 'Aykırılar' şeklinde uyarlanan bir kavramla karşılaşıyoruz. Android'lerin emir dinlemeyen ve kendi kafasına göre hareket edenler bu şekilde anılıyor. Peki aykırılar nasıl ortaya çıkıyor? Aykırılık da ne demek? Bir Android'in kendi özgür iradesi olabilir mi? İnsanı karşısına alıp harekete geçebilir mi? Daha doğrusu bir Android tüm bunları neden yapar?
Oyunda bu gibi soruların yanıtlarını arıyoruz. Üç ana karakterimiz var: Biri bu aykırı Android'lerin kaynağını öğrenmeye çalışan ve gelişmiş bir Android olan polis müfettişi Connor; diğeri aykırıların içinde kendini bulan Android Marcus ve çocuk bakıcılığıyla serüvenine başlayıp bambaşka maceralara atılmak zorunda kalan Android Kara.
Oyunda Connor'a hayat veren Bryan Dechart
Yine daha önceki Heavy Rain ve Beyon Two Souls oyunlarında olduğu gibi alacağınız kararlar çok farklı sonuçlara yol açıyor. Yani oyunun mantığı tamamen aynı. Sinema filmi izler gibi oynuyorsunuz; ancak öyle yerlerde kontrol size veriliyor ki bazen daralan sürelerde karar vermek gerçekten de sinir bozucu olabiliyor!
Oyunda Kara'ya hayat veren Valorie Curry
Oyunun grafikleri için diyecek bir şey zaten yok; gayet başarılı. Kamera açıları yer yer sıkıntı olsa da yine de oyun deneyiminizi baltalamıyor. Karakterler birebir gerçek insanlardan modellendiğinden oyun sizi içine çekiyor ve film gibi izler halde buluyorsunuz kendinizi.
Oyunda Markus'a hayat veren Jessie Williams
Oyunu birkaç günde bitirerek hüzünlere boğulduğumu söyleyebilirim; aslında 32 bölüm var ama bölümleri öylesine hızlı geçiyorsunuz ki oyunu ne ara bitirdiğinizi fark edemiyorsunuz bile! Ancak oyunun bekleneni fazlasıyla verdiğini ve mutlaka görmeniz gerektiğini söyleyelim.
Detroit: Become Human sadece PlayStation 4 ve 4 Pro'lara özel satışa sunulmuş durumda.
Paylaş