Paylaş
Öncelikle İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması yönündeki referandum kararı bir tavsiye niteliğinde. AB kuralları gereği bir ülkenin birlikten ayrılması için 50. maddeye (Article 50) göre resmi bir başvuruda bulunması gerekiyor. Var olan üç büyük partinin liderleri de böyle bir başvuruya imza atmayacaklarını ifade ediyor. Daha ilginci, referandumda ayrılma yönünde oy talep eden sağcı politikacıların başını çeken Boris Johnson bile “50. maddeyi devreye sokacak mısınız?” sorusuna olumlu yanıt veremiyor. Çünkü böyle bir kararın faturası ekonomiyi kısa vadede krize sokacak ama uzun vadede tüm ülkeyi, hatta kıtayı yeni bir siyasal krizin ortasına itecek. Peki koca bir ülke, üstelik demokrasinin resmen beşiği sayılan bir ülke, nasıl olur da açıkça kendi çıkarına olmayan bir tercihte bulunur?
Öteki korkusu
İngiltere referandumu korkuya teslim edilen seçmenlerin nasıl akıl dışı kararlar alabileceğinin yeni bir örneği oldu. Bu seçimin korku mekanizması yabancılar üzerinden kuruldu. Zenofobi, yani yabancı korkusu, aşırı sağcı siyasetçilerin elinde çok güçlü bir siyasal propaganda aracına dönüştü. Bu propagandanın etkili olmasının somut bir nedeni var: 1990’da 3.7 milyon olan göçmen sayısı bugün 9 milyon sınırına dayanmış bulunuyor! "AB ülkeyi elimizden alıyor." argümanı bu demografik veriye dayanıyor. Peki bu argüman en çok hangi kesimleri etkilemiş olabilir?
Gençler ve azınlıklar korkuya teslim olmadı!
Referandum günü yapılan sandık başı anketlerinde referandum sonucunu anlamak için son derece önemli iki veri vardı. İlk veri yaşa göre ikincisi de coğrafyaya göre tercihlerin dağılımı. Aşağıdaki grafikte de göreceğiniz gibi yaş ilerledikçe AB’den ayrılma eğilimi çok net bir şekilde artmış. 44 yaş ve altı seçmenler AB’de kalma yönünde tercih beyan ederken; 45 yaş ve üstü seçmenler AB’den ayrılma yönünde tercih beyan etmiş. Demek ki yabancı korkusu en fazla yaşlı seçmenleri etkilemiş. Erasmus gibi pek çok programla Avrupa ülkelerini gezen ve çocukluklarından itibaren göçmenlerle bir arada yaşayan İngilizler ise korkuya teslim olmamış.
Azınlıklar AB’yi tercih ediyor!
Sonuçlarda dikkat çeken ikinci veri ise etnik gruplar arası derin uçurumlar. İskoçya ve İrlandalılar net bir şekilde AB’de kalmak isterken, İngilizler ayrılma yönünde tercih beyan etmiş. Azınlıkların yoğun yaşadığı Londra ise kalma yönünde tercihte bulunmuş. Belli azınlıklar, bir etnik gruba ayrıcalık sunan ulusal çerçeveden daha çok hukuki güvencelere dayalı AB çerçevesini tercih ediyor.
Gençler sandığa gitseydi İngiltere AB’de kalma kararı verirdi!
Bana göre bu referandumun en az tartışılan verisi, katılım oranlarının yaşa göre gösterdiği değişkenlik oldu. Seçim sonrası yapılan yorumlarda pek değinilmedi ama eğer gençler sandığa yaşlılar kadar gitseydi bu referandumun sonucu çok farklı olurdu. Şöyle ki 18-24 yaş grubundaki katılım oranı %36 iken; 65 yaş üstü seçmenlerde katılım % 83 oldu! 25-34 yaş aralığında katılım %58 iken; 55-64 yaş grubunda katılım %81 oldu! Olası muhtemel bir ikinci AB referandumunda en çok tartışacağımız verinin katılım oranları olacağından emin olabilirsiniz.
Korku evrensel bir kavram
Bir ülkenin ekonomik gelişmişlik seviyesi ya da demokratlık tecrübesi ne olursa olsun korku, maharetli politikacıların elinde güçlü bir silaha dönüşebiliyor. İngiltere referandumu kadar Trump’un ABD başkanlık seçiminde sergilediği olağanüstü başarı buna örnek. Tıpkı referandumda olduğu gibi Trump da "yabancı korkusu" üzerinden bir kampanya yürüterek iki büyük partiden birinin başkan adayı oldu. İngiltere’de "olmaz oldu" ise ABD’de neden olmasın? Korkunun umudu yendiği zamanlar bunlar...
Paylaş