Paylaş
Fransa’da aşırı sağ seçimlerde ilk defa birinci çıktı ve Amerikan Başkan adayı Trump, Müslümanlara kapıları kapatma planını açıkladı.
Trump’ın Müslümanlara özel bir düşmanlığı yok. O kriz yaratmadan siyaseten varolamayacak bir siyasetçi. Muhafazakar sağ seçmenin korkularını çok iyi biliyor ve o korkular üzerinden başarılı bir siyaset güdüyor. Seçim döneminde önce Meksikalılara, sonra feministlere, şimdi de Müslümanlara saldırması bu yüzden. Tabanını teyakkuzda tutması için sürekli korkulacak bir düşman yaratmak zorunda. Trump’ın bu çıkışlarının Amerikan basını ve dünya kamuoyunda çok ağır bir şekilde eleştirilmesi ise ancak onu kendi tabanında daha kıymetli yapıyor.
Faturayı Amerikalı Müslümanlar Ödüyor
Trump kendi siyasi çıkarı için manevra yapıyor ama olan da Amerika’daki Müslümanlara oluyor. 7-8 milyon dolayında olduğu tahmin edilen bu grup, Avrupalı Müslümanlardan çok farklı. Bir kere Amerikan Müslümanları hem eğitim hem de gelir bakımından Amerika’daki diğer gruplardan çok daha iyi bir konumda. Göçmen Müslümanlar, bazı çalışmalara göre, Yahudileri de geçerek en yüksek gelir ve eğitime sahip grup. Amerikan rüyasını gerçekleştirmiş ve dinini yaşamak bakımından hiçbir sıkıntı yaşamayan bu grup o nedenle “Hem Amerikalıyım hem de Müslümanım” diyor. Böyle olduğu için “Müslümanlar Batı’ya uyum sağlayamaz” diyen medeniyetler çatışması tezini çürüten bir vaka Amerikan Müslümanlığı.
11 Eylül ile Gelen Kırılma
Medeniyetler çatışması Müslümanlarla Avrupalıların bir arada yaşayamayacağı tezine dayanıyor. Huntington’ın dile getirdiği bu teze hem fundemantalist İslamcılar hem de Batıdaki sağcı politikacılar sahip çıkıyor. Bu iki grubun da istediği İslam medeniyeti ile Batı medeniyetinin bir arada, uyum içinde yaşama olanağının ortadan kalkması. IŞİD sayesinde şu sıralar yeniden rağbet gören bu tez 11 Eylül’de zirve yapmıştı. Trump işte bu yakın tarihten beslenerek İslamofobik açıklamalar yapmaktan çekinmiyor.
11 Eylül saldırılarının nasıl bir gerçek kırılma olduğunu bilfiil yaşadığım için biliyorum. O sabah Boston College’de ders veriyordum. Az sayıda öğrenci bir taraftan Boston’dan hareket eden uçakların akıbetini soruyor, bir taraftan da bu olayların arkasında kimlerin olduğu hakkında hüküm yürütüyordu. Akla gelen ilk zanlılardan biri maalesef “Müslüman teröristler”di. ‘’Müslüman’’ ve ‘’terörist’’ kavramlarının bu kadar kolay arka arkaya sıralanması zoruma gittiği için o güne kadar 5 yıl yaşadığım Amerika’da daha önce hiç yapmadığım bir şeyi yaptım o derste. Öğrencilerime uzun uzun bizi anlattım. Terör denince akla Müslümanların gelmesinin sakatlığını anlattım. Batılı değerlere en az onlar kadar bağlı babamı, beş vakit namazı kaçırmayan başı örtülü annemi anlattım. O gün derste başlayan bu anlatma ihtiyacının 10 yıllık bir bilimsel projeye dönüşeceğini sonradan anlayacaktım. Türkiye’de Bahçeşehir Üniversitesi yayınları arasında çıkan yeni kitabım işte bu çabanın bir ürünü. Amerika’da İslamofobinin zirve yaptığı bir dönemde meslektaşım Dr. Michelle Fine ile belli bir risk de alarak Amerikalı Müslüman çocukların maruz kaldığı durumu gündeme taşıdık. Medeniyetler çatışması tezinin bilimsel bir dayanağının olmadığını anlattık.
Amerika’daki Müslümanların hikayesi aslında kimliklerinden dolayı hor görülen herkesin hikayesi. Amerikalı Müslüman Gençler kitabımda bu baskı altında yetişenlerin hikayesini anlattık. Amerika’da ya da dünyanın başka bir yerinde ne zaman yetişkinler kimlikler üzerinden bir çatışmaya girerse bilin ki orada bedeli kendilerinden çok çocukları öder.
NOT: Amerikalı Müslüman Gençler kitabım artık Türkçe’de. Kitaba şu linkten ulaşabilirsiniz. http://www.ugurstore.net/AMERIKALI-MUSLUMAN-GENCLER,PR-13565.html
Paylaş