Paylaş
Geçen hafta, 30 yıl evvel bana dünyanın kapılarını açan Anthony ve Philippa hikâyesini yazınca gelen tepkiler genelde böyleydi. Oysa o yazıda da dediğim gibi başarıda şansın rolüne inanmıyorum ben. Bir hikâye ile derdimi anlatayım.
25 yaşımdayım. Üniversiteyi bitirince maaşı iyi diye bankada işe girmişim ama ne işimi seviyorum ne de bankacılıkta kendime bir gelecek görüyorum. En büyük kâbusum masa başında bir bankacı olarak emekli olmak. Hayalim ise akademi... 1990’ların ortasında böyle bir hayali gerçekleştirmek için önünüzde birkaç devlet üniversitesinden başka bir seçenek yok. Köşeler tutulmuş... ODTÜ’de kadro yok dediler. Bir taşra üniversitesinde de İngilizce sınavında elediler... Tam umudumun tükendiği bir anda karşıma hayatımın fırsatı çıktı: Bankalar Birliği ve British Council İngiltere’ye yüksek lisans bursu veriyor!
LİSTENİN BAŞINDA
Burs sınavının koşulları tam bana göre zira sınavı British Council yapıyor ve değerlendirme son derece objektif. Hemen başvurdum ve sınava hazırlanmaya başladım... İngiltere’nin en iyi üniversitelerinden birinde tam burslu olarak yüksek lisans yapma hayalleri kuruyorum... Binlerce kişi arasından yalnızca birkaç kişiyi göndereceklerini duyunca bile keyfim kaçmadı; ne sınav ne de mülakat gözümü korkuttu. Yıllardır böyle bir fırsat kolluyorum... Nitekim yazılı sınav sonuçları açıklandığında mülakata çağrılanlar arasında adımı görünce hiç şaşırmadım. Hayallerim gerçek oluyordu...
DENİZİ GEÇİP DEREDE BOĞULMAK!
Mülakat günü evden heyecanla çıkmıştım... Her şey tam istediğim gibi gidiyordu... Ama işte hayatta zorlukları aşmak, kolaylıklara takılmaya engel değil. Evet, tahmin ettiğiniz gibi o gün o mülakata giremedim. Her şeyi hesaba kattım ama Meclis’te çıkan bir krizin Ankara trafiğini altüst edebileceğini hesaba katamadım. Normalde yarım saatte varacağım Bankalar Birliği binasına o gün Meclis’te çıkan olaylar nedeniyle 3 saatte gidemedim... Dolmuştan inip kan ter içinde koşarak ulaştığım Bankalar Birliği binasında bir tek bekçi kalmıştı beni karşılayan.... Hayatımın fırsatını kaçırmıştım...
BİR KAPI KAPANIR BİR KAPI AÇILIR!
İngiltere hayallerimi rafa kaldırıp bunalıma girdiğim günlerden birinde dediler ki, YÖK Başkanı geliyor, kapıda karşılayıp genel müdür katına kadar eşlik et! Asansörde çıkarken dedim ki ‘Hocam ODTÜ’de yüksek lisansım da bitiyor ama akademik kadro olmadığı için bankacı oldum!’ Hoca’nın bu sözlerime verdiği karşılık hayatımın yönünü değiştirdi: Yurtdışında master ve doktora için bir burs sınavı açtık ama başvuru için bugün son gün! İşte ‘hayatımın fırsatı’ yeniden karşıma çıkmıştı... Sonrasını biliyorsunuz!
ŞANS DEĞİL!
Şimdi bu hikâyeyi geçen haftaki hikâyeyle bağlayınca aklınıza ne geliyor? Sizce ben çok şanslı olduğum için mi karşıma bu kadar çok fırsat çıkıyor? Bu soruya sizin vereceğiniz yanıtı bilmem ama Türkiye ortalamasını biliyorum. Pew Araştırma Merkezi tarafından tüm dünyada toplanan verilere göre ‘Başarı benim elimde olmayan sebeplere bağlıdır’ cümlesine katılanların oranı bizde yüzde 75. Tahmin ettiğiniz gibi başarıyı en çok şans ve tesadüfe bağlayan ülke Türkiye! Gelişmiş ülkelerde insanlar başarıyı çok çalışma ve eğitimle açıklarken bizim de aralarında olduğumuz gelişmekte olan ülkelerde başarı, şans ve kimi tanıdığınla açıklanıyor... Öyle olduğu için de benim anlattığım hikâyeden geriye ‘Hoca da çok şanslıymış!’ cümlesi kalıyor.
10 BİN SAAT KURALI!
Daha evvel bu köşede detaylarıyla aktardığım gibi yüzlerce çalışma gösteriyor ki hiçbir başarı tesadüfle gelmiyor. Hiçbir başarılı insan da geldiği yere şansla gelmiyor. Tıpkı detayını anlattığım 10 bin saat kuralında olduğu gibi çalışmadan, çok çalışmadan hiçbir başarı ortaya çıkmıyor... Eğer ben bankada çalışmaya başladığım dönemde akşamları ve hafta sonları yüksek lisans derslerine girmeseydim, burs sınavlarını her taraftan takip etmeseydim, girdiğim sınavlara geceli gündüzlü çalışmasaydım elbette tüm bu tesadüflerin hiçbir kıymeti olmayacaktı...
ÇÖP KUTUSUNA ATMIYORSA MÜEYYİDE UYGULANSIN
GEÇEN hafta Londra sokaklarını gezerken de aynı soruyu sordum. Bizde evler bu kadar temizken sokaklar neden bu kadar pis? Bu köşede önerdiğim 10 kitaptan biri olan Nudge (Dürtme) tam bu konuya değinen bir bölüm içeriyor. Richard Thaler’e bu sene Nobel Ekonomi Ödülü getiren davranışsal iktisat yaklaşımına göre işin sırrı ne kültürde ne de eğitimde. Bir toplumda pozitif bir davranışı yerleştirmenin (etrafı temiz tutmanın) sırrı o pozitif davranışı teşvik etmekten geçiyor... Yani mesele sistem meselesi. Açalım...
ÇÖP KUTUSU ŞART!
Eğer bir toplumda insanların çöpü kolayca atmasına yol açan önlemler alınmamışsa birileri ilk çöpü atar ve siz de bir süre sonra aynısını yaparsınız! Çok bilinçli ve eğitimli olsanız belki biraz direnip çöpü çantanızda ya da elinizde bir süre taşırsınız ama bir bakarsınız ki etrafı çöp götürüyor ve siz de kervana katılırsınız. Kendimden örnek vereyim. Ben New York’ta bir arabanın arka koltuğuna oturunca kemer takıyorum ama İstanbul’da takmıyorum. Neden peki? Oysa İstanbul’da kaza olma oranı New York’tan yüksek... Bunu bilecek kadar eğitimliyim ama deneyin bir bakayım İstanbul’da bir takside kemer takmayı...
İKİ NEDENİ VAR!
Davranış iktisadına dönersek. Bizim sokakların bu kadar pis olmasının iki nedeni var. Birinci sebep çok pratik bir durum: Pek çok yerde özellikle sahil ve sayfiye yerlerinde ulaşılır bir çöp kutusu yok. Var olan kutular ise ya kırık dökük ya da çok küçük olduğu için hemen taşıyor... Eğer kutu var da insanlar çöpü o kutuya atmıyorsa bu sefer devreye ikinci sebep giriyor... Müeyyide! Bizde etrafa çöp atmanın bir bedeli yok. Yani biri çöpü sokağa atınca ceza görmüyor, uyarılmıyor, ayıplanmıyor.
NE YAPMALI?
Bu yazıyı somut bir öneride bulunmak için yazıyorum. Türkiye’de kamuya açık alanların temiz olmasını istiyorsak kamu spotuna ya da uyarıcı yazılara falan gerek yok. Bu konuda okullarda eğitim vermek de tek başına boş bir çaba... Yapmamız gereken daha görünür ve kullanışlı çöp kutuları talep etmek ve aynı zamanda bu kutuları kullanmayanlara müeyyide uygulamak. Yani kutu artı toplumsal baskı... Ülkemizde temiz kalmış yerlere bakın, hepsinde bu iki unsuru göreceksiniz. Bu yaz bulunduğumuz her yerde bu örnekleri çoğaltalım...
Paylaş