Paylaş
O nedenle gelin bu eğitimi dert edelim. Sorunları ve reform önerilerini masaya yatıralım. Tartışmayı açmak adına ben eğitimde reform önerilerimi şu 7 başlık altında toparladım.
VERİYE DAYALI KARAR VERME PRATİĞİ
Türkiye’de eğitimin pek çok sorunu var ama bana göre en can alıcı sorunumuz reform yapma pratiğimizin verilerden bağımsız olması. Sorun tespitinden çözüm arayışına, alternatif çözümleri yarıştırmaktan her bir çözümün etkinlik analizine dair her aşamada kararlar verilerle alınmalı. Her akla gelen uçuk fikrin reform diye tüm sisteme uygulanması değil, farklı çözüm önerilerinin pilot uygulama ile yarıştığı ve yalnızca sınanmış ve başarısı kanıtlanmış uygulamaların tüm sisteme yayıldığı bir reform anlayışından bahsediyorum.
OKULÖNCESİ EĞİTİM SEFERBERLİĞİ
Eğitim üzerine yapılan araştırmaların en net sonuçlarından biri, okulöncesi eğitimin geri dönüşünün en yüksek yatırım olduğu gerçeği. Maalesef bu alan bizim eğitim sistemimizin en sorunlu olduğu alan. Türkiye, okulöncesi eğitime katılımda AB ülkeleri arasında açık ara son sırada! Türkiye’nin eğitim reformu öncelikleri içerisinde en kalıcı sonucu verecek girişim kaliteli okulöncesi eğitimi tüm ülkede zorunlu kılmaktır. Bunun için okulöncesi eğitim öğretmeni yetiştirmekten müfredat geliştirmeye kadar her alanda ciddi bir yatırım yapılması kaçınılmaz.
ÖĞRETMENLİK PROFESYONEL BİR MESLEK OLMALI
Öğrenci başarısını etkileyen en önemli okul faktörü öğretmenlerin kalitesidir. Bina, eğitim kaynakları ya da müfredat değil, öğretmen! Finlandiya’daki eğitim mucizesinin anahtarı budur. Öğretmenin seçimi, eğitimi ve sosyoekonomik statüsünü yükseltmeden yapılacak her yatırım boşa kürek çekmektir.
MERKEZİ YÖNETİMDE ESNEKLİK
Türkiye PISA’ya katılan ülkeler içinde eğitim alanında hem kaynak hem de müfredat belirlemede en merkezi sisteme sahip ülke. Japonya, Güney Kore, Şanghay ve Hong Kong gibi PISA’da zirvede olan eğitim sistemlerinde okul yöneticileri ve öğretmenler pek çok alanda karar verici konumda görev yapıyorlar. Türkiye’de de bakanlık bürokratlarının elinde olan yetkilerin bir kısmını okul yönetimlerine aktarmadan yerel sorunların üstesinden gelmek mümkün değildir.
DEZAVANTAJLI ÖĞRENCİLERE KÜÇÜK SINIF
OECD ülkeleri arasında fakir öğrencilerin sayısı arttıkça sınıfların kalabalıklaştığı tek sistem bize ait. Türkiye, OECD ülkelerinin çoğunluğunda olduğu gibi sosyoekonomik açıdan dezavantajlı öğrencilerin gittiği okullarda sınıf mevcudunu düşürmeli.
STEM SEFERBERLİĞİ
Ülkemizde bilim, teknoloji ve inovasyonun geleceği açısından en endişe verici durum fen ve matematik alanlarında üst seviyede başarı gösteren öğrencilerimizin neredeyse hiç olmamasıdır. Fen ve matematik alanları bilgi ekonomisinin dinamosu. Bu alanlarda ileri seviyede eğitim veren okullarımızın sayısını ve niteliğini gözden geçirmemiz kaçınılmaz. Dünyadaki STEM (fen, teknoloji, matematik, mühendislik eğitimi) reform girişimini bizim de acil olarak ulusal bir kampanyayla ülkenin her yanına ulaştırmamız gerekiyor.
EZBERİ DEĞİL, PROBLEM ÇÖZMEYİ ÖLÇELİM!
Ulusal sınavlarımız eğitim sisteminin mıknatısı görevini yürütüyor ve maalesef bu mıknatıs tüm sistemi ezber odaklı bir yöne çekiyor. Tamamen çoktan seçmeli ve temel becerilere dayanmayan sınavlar Google çağında pek bir işlevi olmayan ezber gücünü ölçmekten öte bir işleve sahip değil. O nedenle eğitim reformunun başarısı ezber yerine problem çözme becerisini ölçen sınavları hayata geçirmekten geçiyor.
İNSANLAR NEDEN AKLINI KİRAYA VERİR?
ADAMIN tipine bakıyorsunuz herhangi bir karizma ibaresi yok. Söylemlerine bakıyorsunuz elle tutulur pek bir şey yok. Ama gelin görün ki tüm dünyadan okumuş yazmış yüz binlerce insan eşini dostunu terk edip bu adamın peşinden gitmiş. Adı Osho. Bir Hintli tarikat lideri. Hikâyesi şu ara Netflix’in en çok izlenen belgeseli ‘Wild Wild Country’de...
AKIL ALMAZ BİR HİKÂYE
Osho Hindistan’da başladığı küçük çaplı tarikatını kısa sürede global bir operasyona çeviriyor. Aralarında meşhur ‘Baba’ filminin yapımcısı dahil yüz binlerce okumuş, yazmış varlıklı insanı kendisine mürit yapıyor. 1980’lerde Amerika’ya taşınarak devasa bir kent inşa ediyor. Kendine ait barajı, okulu, havaalanı hatta belediye ve polisi olan bir şehir... Bu hızlı büyüme sürecinde tarikat önüne çıkan tüm engelleri yasadışı yollardan da olsa aşıyor. Yasadışı yollar içinde adam öldürme de var, Amerikan tarihinin en büyük biyolojik terör saldırısı da (Bir yerel seçim günü seçmenler hasta olup sandığa gitmesin diye tüm restoranlardaki salatalara zehir katıyorlar!). Bütün bu detaylar tarikat içindeki bir çatlak ile ortaya çıkıyor ve ardından başta Osho olmak üzere pek çok kişi ülkeden sınır dışı ediliyor... Hikâye burada bitti sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Adam bu skandalın ardından Hindistan’a dönüp dükkânı yeniden açıyor.... Ve inanmayacaksınız ama bu sefer eskisinden daha çok kişi kendisini takip ediyor. Bugün de ölümünden yıllar sonra bile her sene yüz binlerce insan dünyanın dört bir yanından adamın öldüğü yere akın ediyor.
FORMÜL BELLİ!
Peki bu kadar insan neden böylesine akıl almaz bir yola girer? Bu soruya yanıt vermenin ilk adımı meselenin evrensel olduğunu ve bir kültürle sınırlı olmadığını görmekten geçiyor. Hindistan’daki Osho’nun benzerini Japonya’dan Amerika’ya her yerde bulmak mümkün. Hepsinde aşağı yukarı formül aynı. Sadece kulağa hoş gelen şeyler söyleyen bir adam. Dünyanın karmaşık dertlerine derman bulur ve aklını kiraya veren insanları peşine takar...
Paylaş