Paylaş
Kimse onu ciddiye almadı. Özellikle rakipleri... “Reklam için girdi”, deniyordu. Öyle olmadı. Trump bugün açık ara Amerikan sağının başkan adayı. Nasıl başardı? Aynı formül bizde de tutar mı? Bizden bir Trump çıkar mı?
Önce bir çerçeve sunayım: Amerikan başkanlık seçimi iki yıllık bir maraton. Her iki parti eyalet eyalet ön seçimle kendi adayını belirliyor sonra da o adaylar seçime giriyor. Maratonun ikinci yarısına Trump açık ara önde girdi. Önümüzdeki dönemde Cumhuriyetçi Parti aday adaylarından herhangi birinin Trump’ı yakalaması için var olan süre hızla tükeniyor. Paniğin nedeni bu.
Trump’ın üç avantajı!
Herkes şimdi birbirine soruyor: “Koca parti nasıl Trump’a yenik düştü?” Bunun üç temel nedeni var: siyasetsiz seçmen, televizyon avantajı ve ayrıştırma becerisi!
Siyasetsiz seçmen avantajı!
En son Gallup’un yaptığı araştırmaya göre seçmenlerin yüzde 37’si kendisini bağımsız görüyor. Diğer iki partiye ait olanların oranı ise yüzde 30. Trump seçim stratejisini bu ortadaki bağımsız seçmen üzerine kurmuş durumda zira o seçmenlere ulaşmak için siyasetçi olmanız gerekmiyor: Meşhur olmak yetiyor. Adı üstünde siyasetsiz seçmen siyasetle uğraşmayan ama popüler kültüre meraklı bir kesim. O grup için Trump bilinen bir marka. Diğer adaylar ne yaparsa yapsın onlara ulaşamıyor. Trump anında ulaşıyor. Bu ciddi bir avantaj.
Politikacı değil, televizyoncu!
Amerikan seçimleri daha ziyade televizyonda gerçekleşiyor. Adaylar 20’ye yakın tartışma programında canlı yayında karşı karşıya geliyor. Televizyonların akşam “prime time”da canlı olarak yayınladığı bu tartışma programları kampanya döneminin kilometre taşları. Bu formatta başarılı olmak için televizyonda canlı yayın tecrübesi olması şart. İşte Trump’ın başarısının ikinci sırrı burada. Toplam 17 adayla başlayan Cumhuriyetçi Parti aday adaylığı sürecinde var olan adayların her biri bu tartışma programlarında tek tek dökülürken kendisi bir televizyon yıldızı olan Trump gayet rahat bir şekilde rakiplerine “yalancı, üç kağıtçı, sahtekar” diyerek ayakta kaldı. Öbürleri terlerken o seyirciyi eğlendiriyordu.
Ayrıştırma üstadı!
Trump’ın en büyük avantajını en sona bıraktım: O bir ayrıştırma üstadı! Merkez sağ yığınların önyargılarını en iyi sömüren aday. Çok basit bir denklemi var aslında Trump’ın: Muhafazakarların önyargılarını bir bir ölçüyor sonra her bir önyargıyı sonuna kadar sömürüyor. Mesela, sağda ezici çoğunluk azınlık haklarına, Meksikalılara ve Müslümanlara karşı bir önyargıya sahip. Trump bu veriye alıp bir adım öteye gidiyor. Meksikalılara “tecavüzcü”, Müslümanlara “Sınır dışı edeceğim” demesi bundan. Muhafazakar sağda bu tür söylemler maalesef karşılık buluyor. Diğer politikacıların etik ya da politik nedenlerle el sürmediği konularda Trump’ın hiçbir sınır tanımaması onu sağcı seçmenlerin gözünde yüceltiyor.
Genel seçim başka!
Bu arada şunu da hatırlatayım. Trump henüz sağın adaylığını garantilemedi. O sınavı geçse bile genel seçimde karşısında çok daha hazırlıklı bir Clinton bulacak ve bambaşka bir seçmen kitlesi bulacak. Son yapılan kamuoyu yoklamalarında Trump’ı sevmeyenlerin oranı yüzde 60 dolayında. Toplumun ancak yüzde 30-35’lik bir kesimi onu beğeniyor. Ancak Huffington Post’un açıkça “ırkçı, cinsiyetçi, demagog” dediği bir politikacı olarak Trump’ın zirveye bu kadar yaklaşmış olması bile kendi namına bir başarı!
Ne dersiniz?
Yazının başlığındaki soruya gelince... Ne dersiniz, bizden bir Trump çıkar mı?
Paylaş