Paylaş
Projenin odağında kodlama ve dijital oyunlar gibi benim hiç bilmediğim bir alan var. Öyle olduğu için de bu işten anlayan dostların ayağına gidip bir şeyler kapmaya çalışıyorum. Ankara, İstanbul, İzmir’de görüşmeler yaptım. Hindistan’dan Silicon Vadisi’ne online görüşmeler gerçekleştirdim. İki ay sürecek bu arama turunun tam ortasındayken sizinle iki gözlemimi paylaşmak istiyorum. İlki bana ne kadar umut veriyorsa ikincisi de beni o kadar kaygılandırıyor. Önce güzel haber.
GLOBAL MARKALARIMIZ VAR!
Kaç sektörde global markamız var diyebiliriz bilmiyorum ancak dijital oyun sektörü bunlardan biri. Türkiye’de yazılım ve özellikle dijital oyun sektöründe oldukça donanımlı bir insan sermayesi var ve öyle olduğu için de bu alanda pek çok başarı hikâyemiz mevcut. Bu köşede hikâyesini yazdığım Gramgames, Peakgames yüzlerce milyon dolar değere ulaşmış markalar. Almanya’daki üçüncü kuşak Türklerin kurduğu Crytek’i de bu listeye koyabiliriz zira onlar da Türkiye’de faaliyetlerini arttırıyor. Biraz da bu başarı hikâyelerinin etkisiyle sadece büyük kentlerde değil, Kayseri’de, Trabzon’da, Mersin’de oyun geliştiren, Hindistan’da yazılımcı istihdam eden şirketlerimiz var. Geleceği parlak bir sektörde böylesine bir hareketlilik bana ülkem adına umut veriyor.
YAZILIMCILARI KAPTIRIYORUZ!
İkinci gözlemim ise o kadar pozitif değil. Evet oyun ve yazılım sektöründe çok iyiyiz ama bu henüz istediğimiz yerde olduğumuz anlamına gelmiyor. Türkiye dünyanın en büyük 18. oyun marketine sahip. Her sene 30 milyonu aşkın tüketici bilgisayar oyunları için neredeyse 1 milyar dolarlık harcama yapıyor. Bu paranın çok önemli bir kısmı yurtdışına gidiyor. İşin tüketim tarafı bu boyutta olunca üretim tarafında da geleceğe yönelik bir planlama yapmamız gerekiyor zira bu sektör hızla büyüyecek. İşte bu noktada benim kaygılarım artıyor çünkü günlerdir yaptığım görüşmelerde hemen herkesin ortak fikri şu: Elimizdeki yetişmiş yazılımcıları Türkiye’de tutamıyoruz!
GİDENLERİN 3’TE 1’İ
Sonuçta sadece bir gözlem olduğu için biraz araştırdım. Benzer gözlemler yazılım sektöründe oldukça yaygın. Hatta Ekşi Sözlük’te ‘Yazılımcıların Türkiye’yi terk etmesi’ başlığı altında son aylarda yazılan yüzlerce hikâye var. T24’te aynı başlıklı yazısında Barış Soydan’ın aktardığı şu rakamlar meselenin boyutlarını anlamamıza yardımcı olabilir. Yurtdışına giden beyaz yakalıların sektörel dağılımında yazılım ilk sırada. Hatta bir hesaba göre yurtdışına giden her üç beyaz yakalıdan biri yazılım sektöründe!
LOKOMOTİFSİZ VAGON
Türkiye ekonomik olarak yeni bir kalkınma hikâyesi yazacaksa bunun tek bir yolu var: Katma değeri yüksek üretim. Yazılım sektörü bu tarz ekonominin lokomotifi görevini üstleniyor. O nedenle bir taraftan eğitimin her alanında çocuklarımıza bu becerileri kazandırmanın yollarını ararken diğer taraftan da elimizdeki yetişmiş yazılımcıları tutmanın yollarını bulmalıyız. Zira şöyle basit bir denklem var ortada: Yazılım sektöründe yurtdışına giden her bir kişi beraberinde ekonomimizin geleceğini de götürüyor. Neden gidiyorlar, onları elimizde tutmak için neler yapabiliriz? Bu soruları sormanın tam zamanıdır. Lokomotifsiz vagon yerinde durmaya mahkûmdur.
TERCİH YAPARKEN ŞU 4 NOKTAYA DİKKAT EDİN!
ÜNİVERSİTE tercih dönemi bütün hızıyla devam ederken bu köşede daha evvel uzun uzadıya anlattığım şu 4 noktayı tekrar gündeme getirmek istiyorum.
1- Başkalarını değil, kendinizi seçin! Başkalarının tercihleriyle belirlenen bölüm sıralamalarına değil kendi beklenti ve hayallerinize uyan bir bölümü seçin.
2- Meslek değil, disiplin seçin! Meslekler hızla değişiyor. O nedenle çok spesifik bir beceri setine bağlı bir mesleği ancak o işe gerçekten hayatınızı adayacaksanız seçin. Ama eğer böyle bir derin tutku yok ise meslek odaklı bölümler yerine genel disiplinleri seçin. Örneğin, işletme yerine ekonomi okuyun. İlki spesifik bir uygulama alanı, ikincisi genel ve her yere uygulanabilecek bir disiplin.
3- Bölüm değil, üniversite seçin! Artık üniversite beceri kazanılan ya da bilgi kazanılan bir yer olmaktan çıkıp kişinin kendini gerçekleştireceği, yeni ilişkiler kazanacağı bir yer olmaya evriliyor. Literatürde sosyal sermaye denilen bu kazanım için hangi bölümden mezun olduğunuzun değil hangi üniversitede okuduğunuzun önemi var. İyi bir bölüm seçmeden evvel iyi bir üniversite seçin.
4- Yerel değil, globali seçin! Sizi tek bir kente, tek bir kampusa hapsedecek bir üniversiteyi seçmeyin. Ne yapıp edin okul hayatınız boyunca en az bir dönemi yurtdışında bir kampusta geçirin. Erasmus programı olur, Work and Travel programı olur, öğrenci değiş tokuş programı olur...
GELİN TANIŞ OLALIM...
MALUM uzakta yaşadığım için okurlarla buluşma fırsatım neredeyse hiç olmuyor. Daha önce bir fuar dışında herhangi bir imza etkinliği de yapmadım. O nedenle bu hafta yaptığım iki imza etkinliği beni epey heyecanlandırdı. İlk imza Alaçatı’da çarşının içinde tüm piyasa koşullarına direnişini sürdüren şirin mi şirin Alaçatı Kitabevi’ndeydi. İmzaya giderken eşime ‘Bu sıcakta kim evden çıkar’ demiştim. Yanılmışım. İzmir’den toplu taşımayla gelen genç arkadaşlar, tatilini bölüp imza için sıraya giren çocuklu aileler... Açıkçası beklemiyordum. Çünkü insan oturup New York’ta bir bilgisayar başında yazı yazınca neyin nereye varacağını kestiremiyor... Binlerce kilometre uzaktan yollanan kelamın adresine ulaştığını görmek çok güzel... İşte bu duygularla bugün siz bu satırları okurken ben İstanbul’da bir kitapçıda gerçekleştireceğim ilk imza etkinliğinde olacağım (Suadiye D&R, Saat 16.30). Fırsatınız olursa gelin, tanış olalım...
Paylaş