Paylaş
Hocam senenin bu son gününde neden bizi karamsarlığa itiyorsunuz demeyin. 2018’de değişmesini umduğum veriler bunlar. Evet, umudum hep var!
VERİ ÇOK, DERT EDEN YOK!
Eğitim ve çocuklar üzerine her zamankinden daha çok veriye sahibiz. Bu verilerin neredeyse tamamı bizim vergilerimizle ve başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere resmi kurumlar tarafından toplanıyor. Kuşkusuz bu veri setlerinden en önemlisi, bu köşeyi takip eden herkesin yakından bildiği PISA. Her 3 yılda bir bizimle birlikte 72 ülkeden toplanan bu veri setinin en önemli özelliği hem ülke içinde geçmişe yönelik bir karşılaştırmaya hem de ülkeler arası kıyaslamaya olanak sağlaması. Genel sonuçları biliyorsunuz ama 2018’e dair hayaller kurarken hatırlatmak istiyorum. Çocuklarımız temel beceriler bakımından dünyadaki ilk 50 ülke arasında yok!
YATIRIM ARTIYOR, BAŞARI DÜŞÜYOR!
Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nce (BYEGM) açıklanan, “Rakamlarla Türkiye” çalışmasına göre Türkiye’nin eğitime ayrılan bütçesi 14 yılda yaklaşık 12 kat artmış. Ancak aynı dönemde performansa baktığımızda negatif bir trend görüyoruz. Tabloda da göreceğiniz gibi 2003’te ilk 35 ülke arasında yer alan Türkiye, 2015’te 50. sıraya gerilemiş durumda. Bir G-20 ülkesi için bundan daha önemli bir dert olabilir mi?
2018, eğitimde kaynak artışına rağmen performansımızın niçin düştüğünü sorguladığımız bir yıl olsun.
HER 3 GENÇTEN 1’İ NE İŞTE NE OKULDA NE DE KURSTA!
Türkiye’nin en önemli potansiyeli genç ve dinamik nüfusu. Malum medyan yaş, 30’un biraz üstü. Yani her iki kişiden biri genç. Peki bizim gençler ne yapıyor? Resmi istatistiklere dayalı olarak yapılan analize göre Türkiye’de her 3 gençten biri, yani yüzde 30’u ne herhangi bir işte çalışıyor, ne bir okulda ya da kursta okuyor, ne de herhangi bir düzenli spor ya da sanat faaliyetine katılıyor. Bu oranla OECD ülkeleri arasında ekonomistlerin tabiriyle gençleri en ‘atıl’ durumda tutan ülke biziz. Zaten en son açıklanan resmi istihdam verileri de bu durumu doğruluyor: 15-24 yaş arası iş arayan dört gençten biri hâlâ işsiz!
2018, daha çok sayıda gence üretken bir yurttaş olma fırsatı verdiğimiz bir yıl olsun!
VE SURİYELİ ÇOCUKLAR, BİZİM ÇOCUKLAR...
Türkiye’de 1 milyonu aşkın okul çağında Suriyeli çocuk var. İyi haber, bu çocukların üçte biri halen bir devlet okuluna gidiyor. Kötü haber ise bu çocukların yüzde 40’tan fazlası, yani 400 bini aşan sayıda Suriyeli çocuk, şu an hiçbir okula gitmiyor. Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Murat Erdoğan’ın hesabına göre daha önceki yıllarda zorunlu okul çağında olup sonrasında artık istatistiklere girmeyenler de dikkate alındığında şu an Türkiye’de en az 700-800 bin Suriyeli genç, hiç okul yüzü görmeden hayata karışmış durumda.
2018, ülkesinde derin travmalar yaşayarak bize sığınan bu gençlere biraz daha fazla umut verdiğimiz bir yıl olsun!
GENÇLER DURUMUN FARKINDA!
Yine Milli Eğitim Bakanlığı tarafından PISA kapsamında toplanan verilere göre gençlerimiz durumun farkında. 72 ülkeden toplanan verilere göre bizim gençler, dünyadaki akranları arasında en mutsuz olan gençler! Neredeyse her üç gençten biri (% 29) hayatından hiç memnun değil ki bu oran OECD ortalamasının neredeyse 3 katı! Bu çocuklar niye bu kadar mutsuz sorusunun yanıtı yukarıdaki verilerde saklı.
2018, çocuklarımızı hayatlarının baharında bu kadar mutsuz etmekten vazgeçtiğimiz bir yıl olsun!
Ama her ne olursa olsun, 2018 tahayyülünüzün bol olduğu bir yıl olsun!
NEDEN BİR TÜRKİYE HAYALİNDE ISRAR EDİYORUM!
GAZETEDE yazmaya başladıktan sonra daha çok sorulur oldu: 20 küsur yıldır New York’ta yaşayan biri olarak neden bir Türkiye hayali? Hayatını İngilizce yazarak geçiren biri olarak niçin sosyal medyada ve gazetede ısrarla Türkçe yazıyorsun? Hazzetmediğim, beni utandıran sorular bunlar. Çünkü memleketi dert etmek bir tercih ya da zül olamaz! Seven dert eder...
Bir Türkiye Hayali kitabımın önsözünde yanıt vermiştim aslında bu sorulara. Geçen sene başımdan geçen bir anekdotla tekrar anlatayım. Bizim ev NYU kampusuna yaklaşık bir saat uzaklıkta. Evden ders için kampusa geldiğimde, Washington Square Park’tan yürüyerek geçerim hep. O gün, her zaman cıvıl cıvıl olan parkta tek bir öğrenci olmayınca şaşırmıştım. Ders verdiğim binada da in cin top oynuyordu... Kapıdaki güvenlik görevlisine “Öğrenciler nerede?” diye sorduğumda aldığım yanıt hâlâ kulağımda: “Bugün resmi tatil, okul kapalı hocam!” Nasıl yani? Binadan biraz utanarak ayrıldım, zira onlarca yıl oldu Amerika’da ders vereli ama işte ben unutmuşum resmi tatil olduğu günü. Unutmuşum çünkü sabah kalkınca Türkçe gazetelere bakıyorum önce, Türkçe Twitter’da kaybolarak geliyorum kampusa...
İYİ DE OĞLUM BUNUN BİZİM ÇOCUKLARA FAYDASI NE?
Tabii meselenin bir geçmişi de var. 2005 senesindeydi. Doktora tezim yayınlanmış ve alandaki en büyük ödüle layık görülmüştü. San Francisco’da 5 bini aşkın akademisyenin huzurunda yaptığım ödül konuşması için babamı aradığımda beni tebrik etmiş ama beklemediğim bir de soru sormuştu: İyi de oğlum bu ödülün bizim çocuklara ne faydası var? Sen bu memleketin okullarında okudun, buraya borcun var... Kars, Erzurum, Yozgat, Ardahan, Çankırı, Mersin ve Ankara’nın köylerinde binlerce çocuk yetiştirmiş ve sorduğu her sorunun bedelini ödemiş bir öğretmen sorunca bu soruyu insan cevapsız bırakamıyor... Ol sebep, Türkçe yazdığım her şey ve tabii ki bu köşe, babamın yıllar evvel sorduğu o soruya bir yanıt verme çabasıdır... Hepsi bu!
HAFTANIN SORUSU
ÇOCUKLARA ikinci dil öğretmenin ideal yaşı kaçtır?
Hiç uzatmadan yanıt vereyim: Çocukların ikinci dil öğrenmesi için ideal yaş, erken yaştır. Eskiden önce anadili öğrensin, sonra başka dili öğrensin mantığı yaygındı ancak bu tez bilimsel olarak geçerliliğini yitirdi. Fırsatınız varsa çocuğunuza birden fazla dil öğrenme olanağı verin ve bunu 3-4 yaşlarında hatta daha erken yaşlarda yapın. Çünkü erken yaşta birden çok dil öğrenen çocuklar hem yaratıcılık hem eleştirel düşünme hem de zihinsel esneklik bakımlarından tek dil konuşan akranlarından bir adım önde.
Paylaş