Paylaş
AHALİYLE araya mesafe koymak Fatih Kanunnamesi icabıdır.
Topkapı Sarayı’ndaki Arz Odası henüz yapılmamış. Kubbealtı denilen Divan toplantısı mekânı da inşa edilmemiş. Fatih Sultan Mehmet, divandaki vezirlerini sarayın en eski yapılarından birinde topluyor.
Vezirler ile meşveret yapılırken içeriye ayağı çarıklı bir Türkmen köylüsü giriyor. Şaşkın bakışlar arasında ortaya soruyor:
“Şevketli hünkâr kangınızdır?”
* * *
Saray ile yönetim arazındaki filmin koptuğu yer burasıdır. İstanbul’u fethettiğinden beri Tebriz, Memlûk, Tahran ve Bizans saraylarının teşrifat yasalarını inceleyen Fatih kararını o saatten sonra uygulamaya koyar.
Osmanlı padişahları “görünmez” olurlar.
Bir-iki nedimi ve beş-altı iç oğlanı ile cuma namazına giden Padişah’ın sonraki namazları devlet törenine dönüşür. Padişahlar giderek hareme kapanır ve “görünmez” olurlar.
O da yetmez. “Konuşmazlar”. Saray yeni adaba uygun dilsizlerle dolar. İçoğlanları, Enderun efradı, Zülüflü Baltacılar aralarında “dilsiz” işaretleri ile anlaşırlar.
AZAMETİNİN GÖLGESİNDEYİZ
Saltanat tatbikatı yapılan şu günlerde “görünmezlik” yöntem değil. “Konuşmamak” hiç değil. Devir PR (Public Relations) devri.
“Halkla ilişkiler” demek, eşekarısı sokası dillerimizde şişkinlik yarattığından PR yazıp “Piar” diye okuyor, halkla ilişkiler olduğunu anlıyoruz.
Tıpkı “One” yazıp “Van” okuduktan sonra “Bir” dendiğini anladığımız gibi.
İşte adı her ne zıkkımsa, yeni töre icabı, televizyon ekranlarını tepeden tırnağa sen kaplayacaksın, kimseye görünme sırası gelmeyecek.
Sadece sen konuşacaksın. Kimseye konuşma sırası gelmeyecek.
Yeri geldiğinde azametinle, görkeminle suyunu çıkarana kadar ezdiklerinin sıfatına karşı “Biz dilsizlerin diliiii, mazlumların sesiyiiiiz!” diye bağıracaksın.
“Lebbeeeyk!” diye karşılığını alacaksın,
* * *
Başbakanımız, plaket kolu başkanımız Sevgili Davutoğlu veya Ak Saraylı Büyük Usta! Mübarek kademleri ile İstanbul toprağına ayak basan hangisiydi, şimdi bilemedim.
Şehirde hayat durmuştu. Alınan güvenlik önlemleri yüzünden “Yedi Tepeli Asitane” kendi ahalisine geçit vermiyordu.
Mahsur kaldığım arabanın içinde “Hem ahaliden korkarlar hem arasından eksik olmazlar, acaba bunun hikmeti nedir?” diye kös kös düşünürken bir bakmışım, iki saat geçivermiş.
YÜZ YILLIK GECİKME VAR
Çanakkale Savaşı’nın yüzüncü yıldönümü münasebeti ile yapılan kutlamalardan bir gün önce “şehir hayatı” askıya alındı.
Önce uçak ve gemi seferleri durduruldu. Sonra şehre giden yollar kesildi. Hükümetimizin Zülüfsüz Baltacıları, İçoğlanları, Solakları, Sekbanları o yollara dizilip asayişi beklemeye başladılar.
Üniversite yurtlarını içlerinde kızlı oğlanlı âdemle dolu bırakmak olmazdı. Yurtları boşaltıp, içlerine kâfi miktarda polis koydular.
Çanakkale il merkezinin okulları tatil edildi. Eceabat, Gelibolu, Lapseki’nin okulları da tatil edilip içindeki sabiler sevindirildi.
Çanakkale içindeki yolların çoğu trafiğe kapatıldı. Savarona yatı Boğaz’da beklediğinden yabancı gemilerin de gelip geçmesine izin verilmedi.
Kimi şuursuz vatandaşlar, özel araçları ile gelip Boğaz’ın iki yakasında birikince, mecburen arada bir yapılan feribot seferleri ile haklarından gelindi. Feribota binerken didik didik arandıklarından tatsızlıklar çıktı.
* * *
Yazar Orhan Kemal’in babası Abdülkadir Kemali 1915’teki savaşta Çanakkale’de yüzbaşıydı. Hatıratında o günlerin hem cephesini hem de cephe gerisini, yani Çanakkale şehri ile ilçelerindeki hayatı anlatır.
Abdülkadir Kemali Bey’in hatıraları sayesinde biliyoruz ki savaşın en kızıştığı zamanlarda bile Çanakkale’de böyle bir sıkılama yoktu.
Eski adıyla Kale-i Sultani yeni adıyla Çanakkale, savaş zamanı göremediği sıkılamayı yüz yıl gecikme ile yeni gördü. “Gazilik hissiyatı” şimdi tamam oldu. Hepsi büyüklerimiz sayesinde.
Paylaş