Paylaş
BİZİM ahalinin eli kalem tutanlarından şu “Ejderha Dövmeli Kız” gibi dört dörtlük “polisiye roman” çıkmaz. Şöyle soluk kesen, bağırsağından çıkmaya hazırlanan gaza düğüm atan dozda heyecanlı bir polisiye film de çekemeyiz.
Yeşilçam çok denedi. Sinemanın cümle büyüklerine polisiye filmlerde şans verdi. Ellerinden ya sonucu önceden bilinen ya da sulu zırtlak şeyler çıktı.
Benim yaşımdakiler Meclis’in daha tıfıl muhabirleriydik. Eski dışişleri bakanlarımızdan rahmetli Turan Güneş, bir kulis sohbetinde bu konuda ilk tüyoyu veren oldu.
“On cinayetinden sekizini balta veya bıçakla işleyen bir toplumun polisiye romanı olmaz.”
* * *
En zekice suçları en zeki adamlar işler. Hatta süper zekâlar işler. Elbette dengesizdirler. Tıbbın “Superio Dejenerio Psikopat” diye tarif ettiği kategoriye giren iflah olmaz adamlardır.
Onların işlediği karmaşık suçları da en az onlar kadar zeki dedektifler çözer. Buradaki “ortak payda” zekâ oluyor. Biz de zaten onun kıtlığını çekiyoruz.
Bir süre önce yazdığım Avrupa Zekâ Haritası’nı hatırlayın (meraklısı Google’dan bulur). Ortalama IQ’su doksanın altında olan üç ülke vardı. Birisi Makedonya, diğeri de Arnavutluk’tu. Ben de okura “Üçüncüsünü siz tahmin edin” diye seslenmiştim.
Oybirliği ile verilen cevabı hâlâ saklıyorum.
NEDEN DİYE SOR!
Çünkü eninde sonunda, durumdan vazife çıkaran “Seksen beş ortalama IQ sahibi” biri çıkar. “Teröre destek veriyor, propagandasını yapıyor” diye suç duyurusunda bulunur.
Lafımı seksen-doksan IQ’lulara emanet edemeyecek kadar kurnaz olduğum için cevabı saklıyorum.
Balta ile cinayet işleyenleri, paçasındaki kana bakıp şıp diye yakalayıp “üstün hizmet ve liyakat madalyası” alanlara elbette ben de minnettarım. Onların zekâsına laf etmem.
Lakin öldürülmüş bir adamı, resmi aracın tamponuna bağlayıp “ibreti âlem için” o sokak senin, bu cadde benim diye gezdirenin de bırakın zekâsını, aklından bile şüphe ederim.
* * *
İşim gereği yüzlerce cinayet haberi gördüm, binlerce olay yeri fotoğrafına baktım. Sonunda geldiğim yer çalıştığım gazetelerin polis adliye muhabirlerinin çok daha yetenekli olduğuydu.
Faili meçhul bir olay önümüze geldiğinde, bizim çocuklar sonucu resmi açıklamadan çok daha önce söylüyorlardı. Buna karşılık polisin ise kafası karışabiliyordu.
FIRTINA DEDEKTİF
Namı İstanbul’da rüzgâr gibi esen genç bir polis şefiydi. Ondan söz edildiğinde adıyla değil “Fırtına” lakabıyla anılırdı. O gün gazeteye akşam saatlerinde garip bir cinayet haberi geldi.
İki gündür giren çıkanın olmadığı bir evden şüphelenen komşular, polis çağırmışlardı. Evden de altı ceset çıkmıştı.
Karı-koca yer yatağında yan yana yatıyordu. Diğer kurbanlar öbür odalardaydı. Haberin hakkını vermeye çalışıyorduk ki telefonum çaldı. Arayan rahmetli Ahmet Vardar’dı.
Yanında polis şefi “Fırtına” varmış, kahvemi içmeye geleceklermiş. Geldiler de. Ben de fırsattan istifade olay yeri dialarını “Fırtına”ya gösterdim. Olay yerini zaten görmüştü.
“Adam Almanya’dan izinli gelip karısını hamile görünce katliam yapmış, sonra intihar etmiş” diye açıkladı. Gerçekten de kadının karnı altı aylık gibi şişmişti.
Ahmet Vardar o sırada dialara bakıyordu.
“Bu kadın hamile değil” dedi. “Cinayet iki gün önce işlenmiş, karnı o yüzden gaz yapıp şişmiş” dedi. “Fırtına” itiraz etti, fazladan gülerek dalgasını geçti.
Ertesi gün o evden yan eve açılan kapıyı bizim muhabirlerden biri buldu. O kapının izinden gidenler de katili dışarıda yakaladılar. Kadın da hamile değildi. O günden beri, resmi açıklama yapıldı mı üç kere düşünürüm.
* * *
Ahmet Hakan’a yapılan saldırının ne kadar zekice planlandığı(!) iki gün içinde ortaya çıktı. Herkes birbirinin kirli çamaşırlarını döktü.
Eylemi organize eden “Reis” her kimse, onun IQ’sunun da tartışılır olduğu görüldü.
O saldırıdan beri İttihatçıların işlerini sayıp döküyoruz ya! Dönemin gazetecileri Hasan Fehmi’yi, Ahmet Samim’i, Zeki Bey’i öldürten İttihatçıların adamları hiç değilse yakalanmamıştı.
Şimdikiler “gazeteciye saldırma” işinde bile yüz on yıl geriden geliyor.
Paylaş