Paylaş
Bizim ahalinin “bir şeyin aslı varken” taklidine oy vermeyeceğini dümdük söyledi.
Merhum Erbakan Hoca’nın “Yüz bin tank yapacağız, yüz bin uçak yapacağız” demesi gibi bir iddiadır bu.
Devrin başbakanı Ecevit, bu ölçüsüz vaatler yüzünden zor durumda kalmış. Koalisyon ortağı Erbakan Hoca’ya “Uluorta böyle konuşmasanız” diyecek olmuş. Kibarca “Herkese alay konusu olduk” demeye getirmiş.
Hoca tınmamış bile. “Efendim bunlar vaat değil, temenni mahiyetindedir” deyip bildiğini okumaya devam etmiş.
* * *
Milletin vekili Uygar Aktan’ın laflarını okuyunca aklıma bu geldi. Bizim ahalinin aslı varken taklidine bakmayacağı iddiasını siyaset dışına çıkarıp genişletin. Başka bir meşrep çıkar ortaya.
O meşrebe bakarak ben de tam tersini söylerim.
“Bizim ahali taklide ölesiye meraklıdır.”
Bir şeyin aslı ile taklidini aynı fiyattan tezgâha koyun, gider taklidini satın alır. Erbakan Hoca bu ahaliye “Sizi gidi taklitçi zihniyetliler sizi” deyip durduk yerde parmak sallamadı.
TAKLİTÇİ TIRAŞI
En millici geçinenlere bakın. “İlle de kendi kültürümüz” deyip mangalda kül bırakmayanları bir cırtım seyredin. Üstelik aranmanıza gerek yok. Televizyonlarınızı açıp spor programlarına iki dakika bakın, görürsünüz.
Ne kadar futbolcu varsa tepesinde iki parmak saç, kafa kulak üstünden başlayıp aşağıya kadar tıraşlanmış. Kelleler meşe palamutu tohumuna benzetilmiş.
Eskiden kırsaldaki köylere, eşeği üzerinde bir berber gelirdi. Milleti tıraştan geçirip giderdi. Özellikle o geldiği yer bir Kürt köyüyse tıraş daha da kolay olurdu.
Eline aldığı tası tıraş olacak kişinin kafasına tersten oturtur, altında kalan saçı makine ile alırdı.
Buna “Kürt tıraşı” denirdi. O vakit elimizde yetişmiş, ihtiyaç fazlası tasarımcımız olsaydı bunu “Organik kırsal ortamında Kürt tıraşı esintisi” diye tarif ederlerdi.
Bizim gençler bunu “kardeşlik mesajı” vermek için taklit etmediler. İskandinav yarımadasının gençlerinden gördüler.
İsveç, Norveç köylüsünün tıraşını birebir taklit ettiler.
Kelleler şurada dursun, bir de kollarına bakın. Bilekten itibaren omza kadar dövmeleri var. Oradan sırt nahiyesinin ortasına kadar gidiyor.
Avrupa’nın varoşlarında moda olan bu dövme kültürünü taklitte o kadar ileri gittiler ki maça çıktıklarında, kollarındaki allı güllü desenlere bakıp şoklanıyorsun. Sanki o takımın yönetimi basma üreten “Sümerbank Bez Fabrikası”nı kendine sponsor yapmış.
* * *
Bir yakınımızın Amerikalı gelini ilk kez İstanbul’a geldi. Kızcağız misafir kaldığı evin odasını taklit markaların ürünleri ile doldurdu. O timsahlı tişörtten yüzden fazla almıştı. Tanesini üç liradan aldığı halde aklına kötü bir ihtimal gelmemişti.
Sonra o timsahlı ürünlerin sahibi ülkemize geldi. Yerlere dizilmiş tişörtlerin üç tanesini beş liraya görünce delirdi. O işportacılar yüzünden katil olacaktı.
ÇAKMA RAĞBETTE
Her ürünün çakmasını imal edip, sadece iç piyasayı doyurmayan, Rusya’dan Orta Asya Türki cumhuriyetlerine kadar, her yere “bavul içinde” ihraç eden sektörümüzün ana dinamiği, bizim ahalinin taklide olan merakıdır.
Otuz bin dolarlık Hermes çanta için bir yıl sıra beklemeye tahammül edemeyen sosyetemizin marka meraklıları Beyazıt çevresinde bir dükkân keşfettiler.
Beş yüz liraya aslı gibi Hermes çanta alabiliyorlardı. Cemiyet hayatının ünlülerinden ne kadar ana-kız varsa hepsi oraya üşüştü.
“Zengin ister ki dünyayı tutam, fakir ister ki peşinden yetem” lafını Avrupalı için söylemediler. Bizim ev kadınlarımız için ettiler.
Gidin herhangi bir semt pazarına. Bizim ev hanımlarını, kollarında taklit Prada, Louis Vuitton, Miu Miu, Gucci, Marc Jacobs çantalarla, tezgâhlardan domates, kabak seçerken görürsünüz.
* * *
Dünya’da neyin modası çıkmışsa, bir hafta geçmeden biz oradayız. Taklidini yaptığımız malın reklamını bile dışarıdan arakladığımız “taklit reklam fikirleri” ile yapıyoruz.
O yüzden kimse bana “Aslı varken taklidini...” diye başlayan dokunaklı cümleler kurmasın.
Zaten şunun şurasında seçime on gün kaldı. Orijinali mi taklidi mi birlikte göreceğiz.
Paylaş