Paylaş
“Pembe giyerim pembe, pembe yakışır gence.
İnsan bir hoş oluyor sevdiğini görünce” diye başlayan türkünün ana fikri “pembe rengin” kızlara göre olmasıdır.
Delikanlı adam pembeden uzak durur.
Bu bir Akdeniz kültürüdür ve erkek milleti için Anayasa Hükmü ağırlığındadır.
“Ben laf anlamaz ormancıyım. Bu önyargıyı delerim” dersiniz. O zaman da bütün şehir peşinize düşer. Aman ha!
Zeki Müren büyüğümüzün mangal gibi yüreği vardı. Sahneye, pul işlemeli mini etekle dahi çıktı. Ancak asla pembe giymedi.
***
Futbol maçlarında gözüm otomatik olarak futbolcuların kramponlarına gidiyor.
En ağırbaşlı ve delikanlı renk sayılan “siyah” neredeyse terk edilmiş.
Koç gibi yiğitlerin ayağında; yeşillisinden mavilisine, sarılısından pembelisine kadar ne ararsan var.
Çok şükür “lila” veya “narçiçeği” renkte olan kramponu veya “pembe üzeri siyah beneklisini” henüz görmedik.
Onun da eli kulağındadır.
Arda’nın veya Burak’ın böyle bir şey denemesi yeter. Üçüncü lige kadar, her yerde peşlerine takılırlar.
DİP KÜLTÜRÜ MÜ?
Kuzey ülkeleri neyse de erkeğin maçolaştığı Akdeniz kültüründe “pembe kramponla” sahaya çıkmak ya bir şuursuzluk halidir yahut giyenin mangal gibi yüreği vardır.
İtalyan işçileri, ceplerinden artan üç beş kuruşla Juventus takımını kurduklarında forma renklerine henüz karar verememişler.
Forma için kumaş almak üzere esnafın ayağına gitmişler.
Bakmışlar ki en ucuz kumaş, pembe renkte olanı.
Çünkü delikanlı kısmı bu rengi tercih etmediğinden az satılıyor.
Diğer renklere parası çıkışmayan Juventus’un amatör kurucuları pembede karar kılmış.
Juventus’un ilk iki renginden biri “pembe” olmuş.
Ama ne zamana kadar?
Takım başarı kazanıp, peşine takılanlar artıncaya yani “bitleri canlanıncaya” kadar.
Cepleri biraz para görünce yapılan ilk iş pembe formadan kurtulmak olmuş.
Batı’nın aklı eren sosyologları “kendini kılık kıyafetle ifade etmek isteyen” sporcuların bu hallerini dikkatle gözlüyorlar.
Bilekten başlayıp omuza kadar dövme yapmak, saçları şekilden şekile sokmak, erkek oyunu denen futbolun doğasına uymayan renkte ayakkabılar giymek ya da bunlara benzer ne kadar eylem varsa hepsini bir başlık altında topluyorlar.
***
Adına da “Alt kültür” diyorlar. Bu iki sihirli sözcük ki yiğitlerimizin şaşırmış hallerini ifade ediyor.
Deyim genel anlamıyla bir protest tavrı anlatıyor.
Veya etnik, dini farklılıklar gösteren toplumlar içinde egemen kültürün dışında kalanları tarif ediyor.
Bu işin sosyolojik yanıdır. Ne var ki “Alt Kültür” deyiminin pratikteki kullanımı “eğitimsizlik ve görgüsüzlükten beslenen” modaları içine alıyor.
AFRİKA ÇIKIŞLI
Bu tür modaları çoğunlukla Afrika kökenli siyahi futbolcuların başlatması tesadüf değil.
Sömürge yapısından yeni çıkmış toplumların çocukları için Batı’yı taklit etmekten başka model yok.
Kabile kültürü, asimile olup kaybolmuş. Afrikalı olmayan başka bir kültür gelip tepelerine oturmuş.
O zaman o toplumun genci de aklına eseni yapacak.
Kıvır kıvır saçını civciv sarısı renge boyayacak.
Kırmızı, pembe ayakkabılar giyecek. Kendini sürpriz yumurtaya benzetip rahat edecek.
Futbol sahasında gördüğümüz acayiplikleri Batı topraklarına taşıyanlar da bunlar.
Bir zamanlar Afrikalıya efendilik eden beyazların çocukları şimdi onların zıpırlıklarını takip ediyor.
Bize de aynı acayiplikler hem Afrika’dan hem Batı’dan geliyor.
***
Pembe, turuncu, sarı ayakkabılı millilerimizi seyrediyorum.
Canerler, Selçuklar, Buraklar, elbet Emre ve Arda abileri, ayaklarını kelebek kanadı yapmışlar.
Hevesli anneleri tarafından “bale kursuna yazılmış” çocuklar gibi çıkıyorlar sahaya.
Delikanlılığı da milliyetçiliği de kimseye bırakmıyorlar.
İşin bir de bilimsel tarafı var. Göz “cart renkleri” daha kolay takip ediyor.
Siyah veya yeşil renkteki ayakkabı ile atılan çalımı, pembe ayakkabı ile atılan çalımdan daha geç algılıyor.
Yani renkli ayakkabı, defans oynayanların işini kolaylaştırıyor.
Renklerin dilini, dünyasını, özelliklerini kim bilecek de bizim “pembeli yiğitlere” anlatacak.
Paylaş