Paylaş
ARTVİN’e bir rahmet yağdı, bir rahmet yağdı. Bu kadar olur. Hesaba vurmuşlar. Metrekareye 252 kilo yağmur düşmüş.
Toprağın çekemediği sular “Beşe seli” olup her şeyi önüne katmış. Tepemize “rahmet” olup düşen yağmurun “rahmetli” ettiği insan sayısı sekiz olunca duyulan acılar siyasal tepkilere dönüşmüş.
“Biz size ağaçları kesmeyin demedik mi?”
“Sizi vaktiyle, bu HES’leri yapar, dereleri kurutursanız tabiat kendini şaşırır, diye uyarmadık mı?”
* * *
Feraset kıtlığında iş bu noktalara geldi mi siyasetçinin bir şey yapması lazım. Doğru olanı budur. Misal, hataya sebep olan Japon bürokratı veya hükümet üyesi ise başka türlü tepki verir.
Karate kursuna yeni yazılmış gibi iki parçalı beyaz libaslarını giyer.
O işler için kullanılan, yani üzerine bıçak yerleştirilen küçük bir rahle vardır. Onu yere koyup önüne bağdaş kurar. O rahlenin üzerindeki bıçakla karnını soldan sağa enlemesine kesip, Azrail’i bekler.
Japon kültüründe bunun karşılığı “Ben sersem bir yönetici olabilirim. Hata yapıp insanlara zarar verebilirim. Ancak bunu üstlenecek ve özür dilemek niyetiyle canıma kıyacak kadar da şerefli biriyim, beni affedin” şeklindedir ve “Onur ölümü” diye adlandırılır.
BİZ SUÇU BAŞKASINA ATARIZ
İzmit Körfez’de yapılan köprünün taşıyıcı telleri kopmuştu. Kazanın sebebi mühendislik hatasıydı. O hatayı bizimkilerden biri yapsa gülüp geçerdi. 51 yaşındaki Japon mühendis Kishi Riyoichi hatayı kabullendi. Türkiye’den özür dileyen bir mektup bırakıp kendini öldürdü.
Ben olsam o köprüye onun adını verirdim.
Batı medeniyetlerinde basiretsizliğin karşılığı bu kadar sert değil. Kişiye yönelik en küçük bir tepki varsa istifa kurumu çalışır.
Suçlanan veya kınanan derhal istifayı basar. Bir avanta uçak bileti kabul ettiği için istifa eden bakanlar gördük. Batı demokrasilerinin birinden, kolundaki 750 bin liralık saati Meclis kürsüsünden savunan biri çıkmadı.
Ama bizden çıktı. Saati aslanlar gibi savunurken, bir kâğıt mendil üzerine yazılı üç-beş satırı gazetecilerin burnuna sallayıp “Saati kendim aldım. Aha elimde gördüğünüz bu kâğıt mendil de fişidir” dedi.
Bu akçalı işlerdeki milli(!) tavrımızdır. Bir öncekinden göre göre teamül haline gelmiştir. Gurur duyarız.
* * *
Artvin’deki gibi yağmur canları önüne katıp götürdüğünde refleksimiz başkadır. İlgili bakan önce susmayı tercih eder. Emrindeki bürokratlardan birine bir açıklama yazdırıp medyaya onu okutur.
Medya leşkerleri tatmin olmayıp “şarlamaya” devam ederse Sayın Bakan bizzat devreye girer, çapına ve meşrebine göre bir hikmet üfler.
Sekiz kişinin katili “Artvin seli” için “Bu doğal afettir” dedikleri gibi. Açıklaması da çok yaman.
“Beş yüz yıldır böyle yağış görülmemiş.”
NEREDE O 500 YILLIK KAYIT?
Beş yüz yıl! Breh breh breh! Duyan da 1500’lü yılların başından, yani teee Yavuz Sultan Selim zamanından beri hizmet veren bir “İstatistik Dairesi” var zanneder.
Osmanlı her sene yağan yağmuru ölçmüş, illere dağılımını hesaplamış, kayıtlara geçirmiş.
Beş asır sonra TC’nin hükümet adamı da bu kayıtlara bakmış. “Arkadaşlar” demiştir. “Bu bir afettir, beş yüz senedir böylesi görülmemiştir.”
Ayhan Sicimoğlu her şeye hasta ya!
Ben de böyle rakamsal sallamalara hastayım. Geçen gün de birileri çıktı. Geçtiğimiz temmuz ayının son dört bin yılın en sıcak temmuz ayı olduğunu söyledi.
Biri çıkıp da “Ne bildin, dört bin sene önce meteoroloji mi vardı?” diyemedi.
* * *
Bizim ahalinin rakamlarla arası yoktur. İnanmayan YouTube âlemine girsin “Altı kere dokuz?” yazıp tuşlasın. Aralarında üniversite öğrencilerinin bulunduğu onlarca kişinin cevaplarına gülsün.
Bunu bilenler işin kolayını bulmuş, rakamları sallıyor.
“Beş yüz senedir böyle yağmur yağmadı” diye salladıkları gibi. Valla işe yarıyor da. Vatandaş, seçim sonuçlarıyla ilgili değilse her türlü rakama inanmaya hazır.
Paylaş