Kınama toplum beni kınama! El içinde yaptın beni sinema!

Fenerbahçe kafilesine yapılan korkunç saldırıdan sonra üretilen akıllara bakın, bunca yıldır neden bir cırtım yol yapamadığımız anlaşılır.

Haberin Devamı

Olay, kan kusan zavallı şoförün dışında, ucuz atlatılmış. Kafile dehşet içinde, olay yerine gelen polis yaptığı ilk incelemeden sonra aklını servise koyuyor: “Saldırı taşla yapılmış.”

Teşhis vahim!
İlk incelemeyi yapan polisler de başlarına diktikleri şef de otobüsün ön camında izlerini bırakan nesnelerin “taş mı kurşun mu” olduğunu ayıramıyor.
Kurşun göçüklerine bakıp “taştır, taş” diyor.
Bunu dedikten sonra içinden bir muhasebe yapıp, kendi kendine “Ulan ben bunlara taş işi dedim ama o taşı atanlar, ellerindekini hem ön cama hem yan cama nasıl denk getirdiler?” diye sormuyor.
Yüz on kilometre hızla giden bir otobüse bir kişi veya iki kişi, bilemedin üç kişi taş attı diyelim. Nasıl oluyor da üç elle atılan taşla otobüsü beş kez vurabiliyorlar. Bu nasıl bir dedektiflik kafası?
“Taştır, taş!” deyip işin içinden çıkıyor.

Haberin Devamı


NEYiN GAYRETi?


Türkiye “düdük” değil de “hukuk” toplumu olsa, bürokratik yapının tepesindekiler Aksaraylı Büyük Usta düdük çalmadan harekete geçebilse, başka türlü sonuçlar alınırdı.
Örneğin olay yerinde ilk incelemeyi yapan ve “Taştır, taş!” diyen polis şefi hemen görevden alınıp, mecburi izne çıkarılırdı.
Saldırının dehşetini gizlemeye çalışan Vali de bu gayretinden dolayı aynı hızla layığını bulurdu. İşin bir ayağı budur.
Diğer ayağı da kolluk kuvvetleri atılan taşın büyüklüğünü hesap etme-ye çalışırken saldırganların kaçmış olmasıdır.
Kamuoyu “Bu saldırganlar yakalanır mı?” diye merak etmesin. İhtimal yakalanırlar. Belki de bu satırlar yazılırken yakalanmışlardır bile.
Lakin sonuç değişmez.
“Taştır, taş!” kafası, eninde sonunda başka bir yer ve başka bir zamanda duvara tostlar. O taş kafaya değil de duvara acırım.

* * *

Örnek tazedir, burnumuzun dibinde duruyor.
Çağlayan Adliyesi’nde şehit edilen savcı için bürokratik büyüklerimiz önce “Savcımızı teröristler iki kurşunla şehit etti” açıklamasını yaptı.
Ardından otopside, savcının naaşından on kadar kurşun çıkarıldığı medyada yer aldı.
İki el silah sesi gelmesinden sonra içeri dalan polis, teröristleri öldürürken, başıboş kurşunlardan kaç tanesi savcı-
mıza geldi belli değil.
“İki kurşun” resmi açıklamasından sonra gazetelerde “on kurşun” haberi çıkıyor. Bürokrasinin tepesindekiler yalanlamak için geceyi bekliyor.
Önce “Beş kurşun çıktı” diyorlar. Sonra “Üç kurşun da sıyırmış” açıklaması geliyor. Belli ki şehit savcımızın dana kırkı çıkmadan, olay el birliği ile karanlığa görülecek.

Haberin Devamı


EĞLENMEK iÇiN


Kendi savcısının başına geleni ölümlü vukuatı “işin ucundan tutarak” inceleyen bürokrasimiz var. Bütün gayretleri gerçeğin üzerinin örtülmesi için. Gerçeğin üzeri örtüldü mü kendi akıllarının kaç kıratlık oluğu gerçeği de örtülür.
Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda “Akşam namazı kaç rekâttır?” türünden sorulara cevap verebildikleri için o makamlara gelenler bir eyyam daha o makamların tadını çıkarır.
O makamlarda oturanlar; 3 Temmuz vak’asından beri Aksaraylı Büyük Usta’nın hasmı olarak gördüğü Aziz Yıldırım’ın takımına suikast yapıldığında, işe başka türlü mü bakacaktı?
Önce “Taştır, taş!” der.
Yemediler mi lafı çevirir “Av tüfeği ile ateş edilmiş” der. Hatta olay yeri-ne yakın bir yerde tüfeğin bulunduğunu da söyler.
Av tüfeği sportif malzemedir. Onunla öldürmek için değil eğlenmek için ateş edilir. Vurulan hayvan ölürken, vuran avcı eğlenir.
Av tüfeği asla bir “Kanas-Sniper” tüfeği değildir. Bunu zihnimizin bir köşesine yazarsak, Fenerbahçe’nin başına gelenin de “eğlence amaçlı” olduğu algısına yaklaşırız.
“Suriyeli muhaliflere gönderiyoruz” diye yola çıkarılıp da IŞİD’in eline geçen ağır silahlar için, televizyonlara çıkıp “Onlar av tüfeğiydi, olimpik oyunlarda kullanılan yarışma tüfeğiydi” açıklamasını yapan devrin Savunma Bakanı değil miydi?
Yaptığı tarife göre IŞİD o tüfeklerle adam değil de kuş avlayacaktı. Kaçırdıklarını, esir aldıklarını da kafa-larını keserek katledecekti.
Şimdi anladınız mı “Av tüfeğiydi” diye kıvırmanın dayanılmaz hafifliğini?
Bunları geçelim, IQ’su “Ortalama 85” olarak belirlendikten sonra Makedonya ve Arnavutluk ile birlikte “Avrupa Zekâ Ligi’nde son üçe kalan” ortak aklımızın başka neler ürettiğine bakalım.
“Bir hafta maçlara çıkmayalım”
İyi, anladık, maçlara çıkmayalım da neden diye sorarlarsa.
“Bu kafada olanların aklı başına gelsin, diyelim”

Haberin Devamı

* * *

Her masum kadına yapılan ölümcül saldırıdan, her korumasız çocuğa tecavüz edildikten, her türlü rezillikten sonra yaptığımız gibi olayı “nefretle kınarız” olur biter.
Canavar ruhlu koca öldürmez. Sapık tecavüz etmez. Rezil, rezilliğini yapmadan önce “Ya beni kınarlarsa?” diye bir daha düşünür.
Fenerbahçe’ye yönelik başarısız katletme girişiminden sonra bulduğumuz çare de budur.
Sanki bu memlekette hiç gün ışığında maç oynanmamış gibi “gündüz maçını” futbol devrimi ilân eden fede-
rasyonu sorgulama.
Onun şemsiyesi altında çeteleşenleri sorgulama.
Toprak altı edilmiş hukuk düzenini sorgulama.
Onun yerine “Takım otobüsüne ateş edenleri kına, bir hafta da maç oynama.” Görsünler el mi yaman, bey mi yaman? Tuttum bu aklı. Keşke fotoğrafını çekebilsek de instagram’a koyabilsek.

Yazarın Tüm Yazıları