Paylaş
Yeni evli erkeklerin evliliğe ne kadar dayanıklı olduğu bu aylarda belli olur. Eski evlilerin de “cinnet getirmeye” yatkın olup olmadıkları, bu aylarda test edilir.
Çünkü bu aylara girildiğinde, evli kadınların içinde saklı duran “dekoratörlük güdüsü” uyanır..
Bünyesindeki “tasarımcılık” hormonları tavan yapar. Kadın sosyal hayatla ilgisini geçici olarak keser, daha çok nesnelere odaklanır.
Misal, yıllardır asılı duran, iyi-kötü iş gören perdelere veya modeline gıcık olduğu koltuk takımına gözünü dikip, uzun uzun bakar.
Üç vakte kadar işlerin çığırından çıkacağını haber veren ilk alametler de nesnelere kilitlenen bu boş bakışlardır..
***
Dekoratörlük güdüsü ile tasarımcılık hormonları; sağlıklı beslenmiş, vücut ağırlığının yüzde yirmisi kadar yağ biriktirmiş olan her kadının bünyesinde vardır...
Bu hilkatten gelen bir şeydir...
Nasıl ki her yurt erkeği asker doğar ve hayatı boyunca askerden kaçarsa, bizim kadınlarımız da “dekoratör” olarak doğar. Kaçıp kurtulmaya çalışan yine erkek olur.
TABİAT-ÜL BAKARA
Kadın kısmı, hormonların durumuna bağlı olarak da hayatı boyunca durmadan bir şeyler tasarlar.
Erkek kısmı huy bakımından “Tabiat-ül Bakara” olduğundan, yani “Öküz tabiatlı” olduğundan, kadının aklından geçenleri sezemez.
Tam tersine. Kadının gözünü bir şeylere dikip boş bakmasını “ıslah olma” işaretleri çıkarır.
İcraat için uygun zamanı bekleyen kadının eylemsizliğini hayra yorup, içinden “Ne iyi! Artık sesi de çıkmaz oldu...” diye geçirir.
Oysa suskun bakışlı kadının aklından gözünü neye dikmişse, onu yenilemek geçmektedir. Diyelim ki koltuk takımında sabitlendi. Onun yenisini almayı planlamıştır. En iyi ihtimalle eski takımın yüzünü değiştirmeye karar vermiştir. Kumaşın rengine karar verdiği an harekete geçecektir.
***
İlk çıngar, kadının niyetini sözlü olarak açığa vurmasından sonra yaşanır.
Yaz sofralarını domatesin, biberin bolluğunda ucuza getiren erkeğin ruh hali bu tebligata hazır değildir.
Yaz aylarında kalorifer de yanmadığı için, doğalgaza çaktırmadan yapılan zamların yüzde yirmiye yaklaştığının da farkında değildir.
Karısının içindeki dekoratörün nasıl laf anlamaz bir şey oluğu gerçeği ile yüzleştiğinde, zihni tutukluk yapar.
Aklına “Nesi varmış koltukların?” sözcüklerinden başka itiraz cümlesi gelmez.
NESİ Mİ VARMIŞ?
Doğuştan gelen “dekoratörlük yeteneğini” zaman içinde aylık dekorasyon dergilerinin terminolojisi ile zenginleştiren kadını böyle cümlelerle haklamak mümkün değildir.
“Nesi varmış koltukların?” veya “Nesi varmış perdelerin?” türünden cümlelerle ev içindeki statükoyu korumaya çalışmak nafiledir.
Böyle bir çaba, Anayasa Mahkemesi’nde görülen bir “parti kapatma davasını” uzman avukatlara değil de arzuhalciye emanet etmek gibidir.
Erkeğin “Nesi varmış?” diye başlayan cümlesine karşılık, kadının cevaplarında sonu gelmez bir detay zenginliği vardır.
Ev dekorasyon dergilerinden öğrendiklerini birer birer sıralar. Bu arada dekorasyon ve tasarım konusunda kendi yaratıcılığının altını çizmeyi de ihmal etmez.
Bunun meali, “Ben dekorasyona doğuştan yetenekli olmasam cebinden iki kat fazla para çıkardı” şeklindedir.
Erkeklerde cinnet hali, genelde böyle bir cümlenin ardından patlak verir. Zapt edilmez hale gelen erkek, mutfağa koşar. Ekmek bıçağını kaptığı gibi “yeteneğe karşı doğaçlama” yapar.
***
Nedense cinnet getiren taraf hep erkektir.
Ben bu yaşa kadar eşya tartışması yüzünden cinnet getirip kan döken kadına denk gelmedim.
Bu da kadının daha kreatif bir varlık olduğunun alametidir, dekoratörlük de tasarımcılık da onlara daha çok yakışır.
Kasım, aralık ve ocak aylarını kazasız belasız atlatmak isteyen erkekler; tek çare, bir kenara üç-beş kuruş koyup “fon” hazırlamaktır.
Direnmenin faydası yoktur.
Unutmayın! Atalarımız, “Ateşle oynama elini yakar, avratla oynama evini yakar” lafını ettiklerinde “dekorasyonun” lafını bile bilmiyorlardı.
Paylaş