Paylaş
Ampul Partisi’nin il teşkilatı olarak Muğla’da hükümet meydanına iki yüz metre mesafede bir alana konuşlanmışlar..
“Barko Vizyon” dedikleri, tenis sahası büyüklüğünde iki adet dev televizyon ekranını o alanın batısına kurmuşlar.. Ses düzeni dört dörtlük.. Kürsüde konuşanı teee Milas’tan dinleten bir mühendislik..
Eşantiyonlar, hediyeler de hazır.. Her gelene bir bayrak.. Meraklısına bir beysbol şapkası.. Bir de üzerinde “Erdoğan” yazılı beyaz fanila tişört.. İkram olarak da soğuk çay..
Daha ne olsun hayırsızlar?
Bu kadar gayretten sonra kendini bilen her insan demokrasiye sahip çıkar.. Hatta bizi hiç ilgilendirmeyen “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine..” bile sahip çıkar..
***
Bunca gayrete rağmen Muğla’dan sürekli dayak yiyen Ampul Partisi bu kez de başaramadı..
Oysa yakında, yörede ne kadar yerleşme merkezi varsa Milas, Marmaris, Datça, Bodrum, Burdur, Isparta, Denizli ve ilçeleri.. Hepsinden otobüslerle, kamu araçlarıyla adam getirilmişti..
“Taşıma taraftarlar” nedense birbirlerine benziyordu..
CSI dizisindeki ekibi getir, bu “Taşıma taraftarları” göster.. Profil çalışmasına gerek kalmadan, bir bakışta ortak tipi tarif etsinler..
Yüzde doksan beşi Bağkur veya SSK emeklisi.. Hepsinin başında partinin dağıttığı avanta beysbol şapkası.. Pazar işi enlemesine mavi veya bordo çizgili tişörtler..
Altlarında çoğunlukla haki renk tonlarında keten pantolonlar.. Ayaklarda parmakları dışarı taşıran bantlı sandaletler..
Yaş ortalaması altmış civarında kaldığından, her iki kişiden birinde numaralı gözlük.. Beş ile on gün arası değişen sakal traşı.. Ağızlarda en ucuzundan filtreli sigara ve elde plastik boncuklu tesbihler..
Meydandan meydana gezdirilen “Taşıma taraftarlar” tiplemesi böyle..
POLİSİN DE FARKI YOK
Ben Isparta, Burdur polis teşkilatlarından yapılan takviyeyi biraz abartılı bulmuştum, değilmiş.. Ankara ve İzmir’den çevik kuvvet mensuplarını meydanda görünce fikir değiştirdim..
Lüks otobüslerle taşınan sivil polislere cesaret edip “Sizi nereden getirdiler” diye soramadığımdan mensubiyetleri belli değil.. Kaldı ki trafik polisleri arasında bile çevreden takviye geleni vardı.. Biri “Adapazarı’ndan bile getirilen arkadaşlar var..” deyince, işin ucu kaçtı..
Polisler suskun.. Kendi iç işlerine dair konuşma yapmıyorlar.. “Hapisteki müdürlere üzülüyor musunuz?” diye sorduklarım, yüzüme sen söyle der gibi gülerek bakıyor.. Bazıları da “Yorum Yok” cevabıyla yan çiziyorlar..
Sadece Muğla’da yedi, sekiz ilin polisi vardı, gördüklerim bana yetti.. Resmi Cumhurbaşkanı Adayımız “Milletin İnsanı” ile milletin polisi arasında soğukluk girmiş.. Polis bayağı kırılmış.. Peki, düzelir mi?
Cevabı bir kamyoncu atasözünde..
“Dal rüzgârı affetse de kırılmıştır bir kere..”
Konuşmanın yapılacağı meydan, taş çatlasa yarım futbol sahası büyüklüğünde.. Saat 18.00’e geliyor, meydan daha boş.. Dolacağa da benzemiyor.. Oysa meydana sıkı arama tarama ile adam almaya başladılar..
Beni arayan polis, omuz çantasındaki fotoğraf makinelerini görünce “Bunlar profesyonel mi?” diye sordu.. Evet, deyince gazeteci kimliğimi görmek istedi.. Basın kartına bakıp meydana girmeme izin verdi..
Ever sıradan bir vatandaş heves edip de profesyonel amaçlı kullanılabilecek bir makine almışsa, miting alanlarına sokmuyorlar.. Niyesi? Bilmiyormuş, talimat böyleymiş.. Ağırlaştırılmış cehaletin bürokratik hali..
Kocaman objektifli makine taşımak şart değil.. Üç Mega Piksel (3MP) kapasitenin üzerindeki her türlü aletin (Cep telefonu dahil) çektiği görüntü gazetelerde de televizyonlarda da gösterilir..
Hangi akla güvenip, neyi yasaklıyorsun hacı?
***
Gözüme bir bant kestirip oturuyorum.. Yanımda oturan ve “Taşıma taraftar” tarifine giren bir vatandaş bana “Nereden geldin?” diye soruyor..
“İstanbul..” cevabı üzerine muhabbetin bitmesinden anlıyorum ki soruyu soran buranın köylerinden..
Karşı hamleyi ben yapıyorum.. Adresleri Milas’ın Kayabaşı köyü çıkıyor.. Köylüsü olan arkadaşı “Sen de hastası mısın?” diye zarf atıyor..
“Neyin hastasıyım efendi baba?”
“Tayyip’in.. Tayyip’in..”
“Heee! Hastasıyım.. Doktorlar umut yok, diyor..”
Böyle söylüyorum ama Süreyya Sırrı’nın haz etmediği birinden söz ederken kullandığı “Evlat olsa sevilmez” lafı o saat aklıma düşüyor..
MİLLET BEKLEYİVERSİN..
O ikili beni sevmedi, kalkıp gidiyorlar.. Bu kez yanımda başka bir emekli oturuyor.. Sohbete zarf olsun diye “Milletin insanını..” kastederek “Gecikecek mi daha?” diyorum..
Cevabı biraz kırılgan: “Geciksin, çok lazımdı sanki..” Haaa! Bu da resmi cumhurbaşkanı adayımıza aykırı gidenlerden biriymiş..
“Milletin insanı..” hâlâ ortalıkta yok.. Polisten aldığım bilgiye göre Aydın’daymış.. İl teşkilatının verdiği saati 90 dakika geçmiş durumda..
Bu millete yakınlık konusunda meydanı kimseye bırakmayanların ortak işidir.. Milleti adam yerine koyup bir yere de vaktinde gitmezler.. Rahmetli Erbakan da böyleydi..
Dönüp dolaşıp Nazar Pastanesi’ne sığınıyoruz.. Ampul Partisi’nin kodamanları ve polis şefleri de orada vakit öldürüyor..
***
Sağımdaki sekiz kişilik masadakiler en azından ilçe teşkilatlarından birinden olmalı.. Erkekler takım elbiseli, kravatlı.. Aralarında iki de kadın (onlara göre bayan) var.. İkisi de ceket pantolon giymiş..
Kadınlardan birinin elinde devasa bir çiçek demeti.. Onu “Milletin insanına” sunacak besbelli.. Bir başbakana çiçek verme fikri ilk kez kendi akıllarına gelmiş gibi kıpır kıpır.. Çiçek buketini elinden bir an bile bırakmıyor..
Diğerlerinin konuşmasına katılmamasından bir de dudaklarının kıpırdamasından anlıyorum ki çiçeği “Milletin insanına” diz kırıp sunarken söyleyeceği cümleyi içinden tekrar edip duruyor..
Polislerden birinin “Geliyor..” demesi üzerine bütün masa yerinden zıpladı.. Konuşma alanına doğru koşturdu.. Çiçekleri taşıyan hanım en arkadaydı ve benim aklım da onda kaldı..
Ya çiçekleri veremediyse?
(Bu yazının devamı gelecek)
bile duyulabilen ses düzeni..
Paylaş