Paylaş
“Vergisini var oğlu gibi verip, lafını Köroğlu gibi söylemek” yetmiyor futbolcu kısmına.. Eline geçen milyon Eurolar’ı sapıtmadan, dağıtmadan korumayı bileceksin.. Vah koruyamayanın haline..
GALATASARAYLI Burak Yılmaz’ın sezona golle başlamasına çok sevindim.
Tanır mıyım Burak’ı.. Tanımam.. Hallerine dair ne biliyorsam gazetelerden ve televizyondan.. Hakkında bir kere yazı yazmıştım.. Kulak çekme kıvamında, ağır sitemli, ağabeyce bir yazı..
Lüks araba merakına çakmak için..
Bir milyon iki yüz bin lira sayarak 458 İtalia tipi Ferrari alması, parasını böyle anlamsızca çarçur etmesini “Ya ileride başına bir sakatlık gelir de artık futbol oynayamazsa..” diye kendime dert etmiştim..
Babasından da uyarıma teşekkür eden ve “Yazınızı oğluma okutacağım” diyen bir e-mail alınca doğru yaptığımı düşünmüştüm..
Golüne sevinmemin sebebi de bu işte.. Burak adına işlerin iyi gittiğini düşünüp, rahatladım..
***
Futbolda star olmak, büyük takımlarda oynamak her yıl Milli Piyango’dan veya Sayısal Loto’dan büyük ikramiye kazanmak gibidir..
Futbolu hakkıyla oynadığın sürece her yıl o ikramiyelerden birini kazanacağını bilirsin.. O yüzdendir ki başarılı futbolcular Allah’ın şanslı kullarıdır.. Hem sevdikleri işi yaparlar hem de servet edinirler..
Otuz beş, bilemedin kırk yaşında “genç emekli” olarak ikinci şanslı hayatları başlar.. Ceplerindeki para ve şöhretleri onlara her kapıyı açar..
Lakin işin teorisi bu, pratiği ise böyle değil..
Yazık ki futboldan kazanılan paralar aynı hızla tüketiliyor ve bu arkadaşların çoğu daha orta yaştayken yokluğa düşüyorlar..
AVUÇ AÇAN MİLLİ
HALI sahalarda top kovalıyorduk.. Namım rüzgâr gibi esiyordu.. Eğer “Yazı müdürümüzdür..” deyip mahsustan gol yemiyorlarsa Hakan Şükür’den farkım yoktu..
Zaten sakatlık yüzünden futbola ara verdiğimde H. Şükür’ün rekorunu kırmama iki gol kalmıştı..
İki üç haftada bir, biz maçı bitirip de çay ocağı başında çeneye vurduğumuzda içeri koltuk değnekleri ile yürüyen biri girer, bizleri selamlayıp yanımıza otururdu..
İstanbul’un büyüklerinden birinde yıllarca top oynamış, oynarken de milli formayı kimseye bırakmamış biriydi.. Yarı kötürümdü, beş parasızdı ve eski futbolcuların takıldığı neresi varsa, o mekânlara uğrayıp el açıyordu..
Her seferinde aramızda para toplayıp eline veriyorduk.. Çekip gitmesini beklerken utancımızdan yüzüne bakamıyorduk.. Sefalet içinde ölene kadar böyle yaşadı..
***
Bir başkası da Metin Oktay’ın takım arkadaşıydı.. Hem Galatasaray’ın hem milli takımın değişmez oyuncusuydu.. Futboldan sonra sefalete düştü, hane berduş oldu (evsiz kalıp) ve donarak öldü..
Ölüsü karlı bir kış günü Çanakkale sokaklarından birinde donmuş halde bulundu..
Borç içinde ölen, iflas edip intihar eden, şimdi bile üç otuz kuruşluk emekli maaşına kalan veya yeniden baba evine sığınanları biliyorum..
Sebebi mi? Kazanırken parayı elde tutamamak, har vurup harman savurmak, kötü yatırım veya boşanma ile biten berbat evlilikler..
Elin adamı bizim gibi lafta kalmıyor.. Araştırmasını yapıp çözümü ona göre arıyor..
BATIRAN BATIRANA
DÜNYANIN bir numaralı futbol organizasyonu olan İngiliz Premier Ligi’nin zengin futbolcuları için bir finans araştırması yapılmış.
Ortaya çıkan gerçek şöyle..
Futbolu Pound milyoneri olarak bırakan her beş futbolcudan üçü, en geç beş yıl içinde iflas ediyor.. Parasız kalıyor.. Araştırmacılar futbolcuyu batıran sebepleri şöyle sıralıyor:
“Lüks araba ve lüks ev merakı.. Lüks tatiller.. Marka giyecekler, mücevher harcamaları ve nihayet boşanmalar..”
Bir de parasını büyütmek isteyip, iş hayatına dalanlar var ki bunların da başını anlamadığı işlere yaptıkları “kötü yatırımlar” yiyor..
Ekonomide elbet her şeyin bir sebebi var..
Bizde denenmiştir.. Lafa dökülüp, formüle edilmiştir.. “Zengini hayırsız evlat, köylüyü kuru inat, memuru süslü avrat batırır..” derler..
Hayırsız evlatlığa meraklı futbolcunun başının belası aynı şeyler.. Lükse inadına bağlılık ve düşünmeden evlenilmiş süslü avrat..
Galatasaray’dan gidip 41 yaşına kadar Premier Lig’de oynayan Kaleci Freidel iş bilmediği için kazandığı 7 milyon Pound’u batıranlardan..
8-0’lık İngiltere maçından sonra bizim defansın “Adam kara tren gibi gidip geliyor” diye tarif ettiği John Barnes lüks araba ve konut kurbanı..
İngiliz efsanelerinden George Best içkiden öldü de sefaletten kurtuldu.. Gazza lakaplı bir diğer efsane Paul Gascoigne ise sokaklarda sürünüyor.. İkisinin toplam serveti 40 milyonun üzerindeydi..
Bizim taçsız kralımız Metin Oktay da eğer çok akıllı ve asil bir kadınla evlenmese sefalete düşerdi.. İtalya’dan döndüğü gün, o günün Türkiye’si için servet sayılacak transfer parasını, yakın dostları(!) bir gecede poker masasında elinden almıştı..
***
Yurt dışında batağa sürüklenen futbol milyonerleri için ihtiyaçtan kurulmuş “Family Ofis” denen yeni finans kurumları var..
Eline geçen milyonlarca Euro’yu nasıl yiyeceğini bilemeyen futbolcuların finans danışmanlığını yapıp, onları yönlendiriyorlar.. Finansal, hukuki, vergisel, görüntü ve sosyal medya haklarını değerlendiriyorlar..
Böyle bir hizmet bize de geldi..
İstanbul’da futbol dünyasına yakın bir grup genç iş adamı, bizim futbolcular için “İstanbul Portföy” adı altında bir program başlattı..
Futbolcunun hem parasını yönetiyor hem onu “Gel cafe açalım, kebapçı açalım.. Paranın gözüne vururuz..” diye azdıran yakın arkadaş çevresinin evlere şenlik fikirlerinden koruyorlar..
Yakında mutlaka başka “Family Ofisler” de kurulacak, tatlı bir rekabet başlayacaktır.. Ben, futbolcu arkadaşların gözünü açmak için olaya “Reklam olur mu olmaz mı?” kaygısı taşımadan doğrudan daldım..
Spor medyasının bu olayı cesaretle tartışmaya açarak, futbolcuları bilgilendirmesini dilerim..
Paylaş