Paylaş
BUNDAN elli sene, yüz sene sonra medyanın bugünkü hallerini inceleyen araştırmacılar, 2015 yılının 31 Ağustos tarihini “Fatih Çekirge’nin halkın içine karıştığı gün” olarak kayıtlara geçecekler.
Evet, Fatih Çekirge 31 Ağustos günü Muğla’dan yola çıktı. Aydın, İzmir, Manisa, Akhisar, Bandırma, Bursa tariki ile İstanbul’a geldi.
Köşesine sığdırdığı minyatür seyahatnamesinde adı geçen şehirleri kendisi tek tek böyle saydırıyor.
* * *
Bu yolu kullananlar bilir. Ya Bandırma’dan feribota binip Yenikapı’da inersin. Yahut karadan devam edersin. Yalova üzerinden Bursa, Kocaeli yapıp İstanbul’a ulaşırsın. Fatih Çekirge, Bursa’dan feribota bindiğine göre aynı güzergâhın içinde hem Bandırma hem Bursa bir arada olamaz.
“Gelmişken Bandırma’yı da bir göreyim” deyip yolu uzatması bana mantıklı gelmiyor. Tahminim, Yalova’dan geçerken denizi gördü, orayı Bandırma zannetti.
BİN KİLOMETRE
Uçağa alışık Fatih Çekirge için sekiz-dokuz saatlik yolculuk belli ki uzun ve yorucu olmuş. Yolda üzerine “Marco Polo hissiyatı” geldiğinden yazısının içinde “Bin kilometrelik yolculuk” tarifini kullanmış.
Tatmin olmamış. Bu lafları başlığa da taşımış.
Otomobilin icadından haberi olmayan biri de Fatih Çekirge’nin o yolu deveyle yaptığını zanneder.
Seyahatnamesini kaleme alırken, seçim zamanı parti büyüklerinin peşinden gidip siyasi not yazan muhabirler gibi görünmemek istemiş. O yüzden yazısına “Ben kimsenin nabzını tutmadım” gibi şerhler koymuş.
“Nabız tutmak” biz de ahaliyi yoklamak mealinde kullanılan bir deyimdir. Doktor hastanın nabzını ölçerken bileğini tutar. Elin ele temasının ürkülecek bir tarafı yoktur.
Araları her zaman gergin olan Demirel ile Ecevit bir cenazede yan yana gelince mecburen tokalaşmışlar. Hanım gazetecilerden biri de bunu Demirel’e sormuş:
“Efendim, Ecevit’in elini sıkmışsınız.”
Cevap tarihe geçmiştir:
“Ya neresini sıkacaktım?”
* * *
Fatih Çekirge, nabız tutma deyiminden ısrarla kaçarken, okurun kafasını karıştırmış. Israrla “Bu bir nabız tutma yazısı değildir” tekrarına bakanların aklına ister istemez başka şey geliyor.
Makaleden çıkan sonuca göre yazarımız “nabzın nereden ölçüldüğünü” bilmiyor. Hastanın başka bir yerinden tutulduğunu zannettiği için ihtimaller ona ürküntü veriyor. Olmaz olmaz demeyin!
Acemi tosun ineğe baştan binermiş.
HALK DEDİKLERİ
Saruhan’daki Menekşe Lokantası’nda köfte ikmali yapan Fatih Çekirge orada bir adet halk görmüş. Sonra biri tamirci, biri çiftçi iki adet halka daha rastlamış.
Nabız tutuyor gibi görünmemek için çiftçi kılığına girmiş olan halka “Kavunun iyisini nasıl anlarsın?” diye sormuş. Burada “kavun” sözcüğünü şifre olarak kullanmış ama “partileri” kastettiği anlaşılmış. Çiftçi cevap verirken “Kavunu sapından, insanı lafından tutarlar” deyip taşı gediğine koymuş. Fatih Çekirge de bu laf üzerine yazısında bana sempatik bir gönderme yapmış.
Aklıma Çırağan Sarayı’nın penceresinden dışarıyı seyreden Sultan Abdülaziz heyecanı geldi. Sultan pencereden bakarken sakallı, hırpani kılıklı adamın birini yol kenarında otururken görmüş.
Simitlerini satmış, boş tepsisini, ayaklığını yanına almış olarak evine dönen adam, padişahın kendini seyrettiğinden habersiz, yol kenarında dinleniyormuş.
Sultan Abdülaziz hemen mabeyncisini yanına çağırmış. Yol kenarında dinlenen o adamı pencereden gösterip; “Halk dedikleri bu herif mi?” diye sormuş.
Padişah’ın yüz elli sene önceki “halkı görme” heyecanı ile Fatih Çekirge’nin bugünkü heyecanı bire bir örtüşüyor. Zevkle okudum.
* * *
Yazısında her ne kadar “Ben nabız tutacak adam değilim, köfte yerim” diyorsa da bin kilometrelik seyahatinden çıkardığı önemli siyasal sonuçlar var.
Misal, vatandaş hangi partiyi tutuyorsa oyunu o partiye verecekmiş. Ampul Partisi’ni, Altı Kazık Partisi’ni, Sazcı Oğlan’ın Partisi’ni tutanlarda da hiç fire yokmuş.
Tahmini “oy yüzdelerini” hesap etmeyi de okurun ferasetine bırakmış.
Fatih Çekirge kabul etsin veya etmesin ben “nabız tutma” diye buna derim. Kıl kadar yanılma ihtimali yok.
Halkı tarif ederken “Bir çay bahçesinde küçücük bir havuz başını Karayipler’i yaşar gibi yaşıyor. Çünkü mutlu” diye enteresan bir cümle kullanmış.
Ben bu mutluluk tespitinden, ahalimizin “tiner koklama” işine dadandığı sonucunu çıkardım. Fatih Çekirge yazıyorsa doğrudur. O yüzden biraz tırstım.
Paylaş