Paylaş
“Evime gazete almıyorum, haberlere bakmıyorum” diyenler bile Allah vergisi sezgileri sayesinde işin içinde ince planlar olduğundan kuşkulanıp isyan ettiler.
“Uçan kuşun kanadından hile sezen” köşe yazarı esnafının, normalde bu buluşma üzerine birbirinden kanlı en az on senaryo üretmesi beklenirken onlar da lâl olup, sessiz kaldı.
Çaresiz iş başa düştü.
***
Bu buluşmaya kendimce bir tarif vermeye çalışırken aklıma iki büyük yazar geldi.
Birincisi Uruguaylı Eduardo Galeano’dur, ki geçtiğimiz nisan ayında öldü. Hasan Cemal abimiz gibi futbol üzerine de yazmışlığı vardır.
Eduardo Galeano “Tarih asla elveda demez” diye yazmış. Bu lafı şimdilik aklımızda tutalım.
Ak Saraylı ve Antalyalı büyük ustalar birlikte anıldığında, aklıma gelen diğer yazar da Zülfü Livaneli’dir.
YAPIŞTI MI BIRAKMAZ
Teee 2007 yılının temmuz ayında bir yazı yazıp, Antalyalı Büyük Usta’nın nasıl bir feraset sahibi olduğunu gözümüze sokmuştu.
Tarih 19 Aralık 2002.
Mekân, Altı Kazık Partisi mitinglerinin birinci gelen takdimcisi Mehmet Sevilgen’in evi.
Zülfü Livaneli ile birlikte Önder Sav, Yaşar Nuri Öztürk, Bülent Tanla. Eşref Erdem ve elbette ev sahibi, birlikte oturmuşlar, durum değerlendirmesi yapıyorlar.
Devrin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, o yıllarda çıraklık dönemini yaşayan Ak Saraylı Büyük Usta’ya milletvekili olmadığı için başbakanlığı vermek istemiyor. Antalyalı Büyük Usta da buna celalleniyor.
“Başbakan olmalı” diyor.
Sebebini yine kendisi açıklıyor:
“İki ay bile dayanamaz, göreceksiniz. İki ayda dağılır gider.”
Zülfü Livaneli ve diğerleri tam tersini söylüyorlar. Bu adamın kumaşı başka, yapıştı mı bırakmaz, diyorlar.
“Ardında Amerika var. Amerika’nın ılımlı İslam demokratı ülke projesi var, bu kalıcıdır” diye diller döküyorlar ama Antalyalı Büyük Usta’nın feraseti şahlanmış bir kere.
Kendine olan özgüveni “Ben iğne deliğinden bakar, ferasetimle Hindistan’ı seyrederim” seviyesinde. Zekâsına olan inancı ise “Ben anamın ilkiyim, Antalya’da yetişmiş tilkiyim” kıvamında. Tutturdukça tutturuyor.
“Göreceksiniz, iki ay bile dayanamaz”
***
Ne kadar dayandığını hep birlikte gördük. Antalyalı Büyük Usta’nın kendine bile hayrı olmayan feraseti sayesinde on üç yıl tepemizde boza pişti.
Bu arada en büyük dayağı da kendisi yedi.
İnternet denen güzellikler âleminden mahkeme kararı ile silinen o ses hâlâ kulağımızda. Antalyalı Büyük Usta’nın “yatay performansını” anlatan paralel kaset çarşıya düşmüş.
Teyp kayıtlarındaki “malum ses” elemanlarına ayar veriyor:
“Yayın bu kasedi. Televizyonlara da verin.”
HAKİKATEN SOPASI YOKMUŞ
O trajik olayda sopa Allah’ın değil, Ak Saraylı Büyük Usta’nın elindeydi. Hiç acımadan, kendisine bütün ikbal yollarını açan Antalyalı Büyük Usta’nın beyn-i bâlâsına ekleştirdi.
Ne genel başkanlığı kaldı, ne ağırlığı. Artık bitti noktasına gelmiştik ki bir de ne görelim. Bizim ikili yine baş başa, diz dize siyaset üretiyorlar.
Plan kesin Ak Saraylı Büyük Usta’nındır. Seçim biter bitmez bir “pişmanlık anketi” yaptırmış. Orada görmüş ki hükümet kurulamazsa Ampul Partisi’nin oyu bir iki puan artacak. O da kıl payı kaçan hükümeti yeniden yakalamaya yetecek.
Siyasetin şimdi o tarafını kaşıyor. “Görüyorsunuz, bunlardan bir şey olmuyor” oyununu sahneliyor.
Kendisine “hükümet arayışı içinde” olan, egosunu tek etmiş adam süsü vermek için onca adamın içinden Antalyalı Büyük Usta’yı seçmesi ise hasmının ferasetine(!) olan güvenindendir.
İki defa denemiş, ikisinde de dayak atmış. Üçüncüsüne kim engel olacak?
Kıssadan hisse için başladığımız yere dönüyoruz:
“Tarih asla elveda demez. İleride görüşmek üzere hoşça kal der.”
Paylaş