Paylaş
FENERBAHÇE’nin Shakhtar Donetsk ile oynadığı Şampiyonlar Ligi ön eleme maçında bir naklen yayın rezilliği yaşadık ki bu kadar olur.
Takımlarının maçını seyredebilmek için “zaten abonesi ol-
dukları kanala” fazladan 30 lira ödemek zorunda kalan yüz binlerce taraftarın tepkisini sallayan olmadı.
Dört ay yirmi gün başkanlık yapan Hasan Doğan’ın olağanüstü futbol kişiliğinin gölgesinde icraat yapan Federasyon olayı görmemiş, duymamış gibi yaptı.
Kendisine “aşağılık tüketici” muamelesi çekilen vatandaşın söylenmesi ise iki satırı geçmedi.
Haaa! Medyadan bir iki kişi çıktı. Onlar da “iki satırlık söylenmenin” bir satırını haber yaptı. Diğerleri baktılar ki işin öbür ucunda Katar var. Sustular.
Haksızlıklar karşısında susmak, dilsiz gibi davranmak bu yeni düzenin erdemidir.
* * *
Digitürk, otuz bin kere yazdığımız gibi, para karşılığı hizmet veren bir yayın platformudur. Abone yaptığı müşteriden para alır, onun karşılığı maçlarından sinemasına kadar bir sürü alanda yayın hizmeti verir.
Ne var diğer kanallar da o hizmeti veriyor hem de parasız, diyecek olan kimi şuursuzlar için aradaki farkı söyleyeyim.
Ulusal nitelikteki on altı kanalımız bu yayını bedava verir ama bunun karşılığında reklam alır. Senin sevdiğin 60 dakikalık dizinin içine yüz elli reklam sokmadan o diziyi sana yar etmez.
Paralı kanal ise senden aldığı abonelik ücreti karşılığı seni “reklam vurgunundan” korur. Sevdiğin diziye reklamla böldürmez, yayınladığı maçın ekranını girdiği reklam spotlarıyla çöplüğe çevirmez.
KÖLE GİBİYİZ
Bizde paralı yayın yapan platform hem senden paranı alır hem de seni, diğer kanallar kadar reklama boğar. Üstelik bundan utanmaz.
Yayın platformu, canı kanı olan bir şey olmadığı için insan gibi tepki vermez. Misal platformun yüzü kızarmaz. Ancak onu yönetenlerin yüzlerinin de kızarmadığı bir gerçektir.
Abonesine “köle muamelesi” çeken bu platform, kendi hakları söz konusu oldu mu aşırı hassastır. Üç beş kıraathane, kahvehane yayınlarını beleş seyretmesin diye sabah akşam ekrandan gözdağı verirler.
Kamu spotu gibi, yapımcısından başkasına bir şey kazandırmayan, uyarı spotları çekerler. “Beleş yayın” olayını “banka soygunu” gibi gösterip vatandaşı ekrandan tehdit ederler.
Birileri çıkıp da onları eleştirdi-
ğinde, ekrandan “Biz de kavga etmesini iyi biliriz” tehdidi sallarlar. “Kavga etmiyorsak asaletimizdendir” mesajı gönderirler.
Kavga etmek için dik durmak gerekir.
Her türlü gücün karşısında iki büklüm durarak varlıklarını sürdürenlerin kavga ettiğini gören olmamıştır.
* * *
Ben en çok Federasyon’un bu konuda ne yapacağını merak ediyor-
um. Yüksek tepelerden bir rüzgâr esip de tenlerine değmediği için ne yapacağını bilemiyorlar.
Buraları eskiden hukuk devletiydi.
“Fıkıh devleti” olduktan sonra, herkesin dili içine kaçtı. Fıkıh üzerine hüküm üretmeye kalkışsalar “Çakma müslüman” oldukları da anlaşılacak, başları bu kez de buradan belaya girecek. Onu da göze alamadıklarından susuyorlar.
KATAR DA KATAR
Digitürk’ün dolayısı ile Lig TV’nin yeni sahibi Katar oldu. Orta Doğu’da komşularıyla sıfır sorunlu bir ülkeyken IŞİD’in insafına kalmış bir ülkenin dayandığı coğrafyada Katar sihirli şifre sözcüğüdür.
Son iki yılda Türkiye ile Katar arasındaki üst düzey gidiş gelişin sayısı elli altı. Demokratik ve şeffaf bir ülke olduğumuzdan bu elli küsur buluşmada ne konuşuldu, neyin sözleri verildi bilemiyoruz.
Bildiğimiz, işin içinde “Katar” varsa kurcalanmaması gerektiğidir.
Futbol Federasyonu’nu, zengin çocuklarının “eğlence makamı” haline getiren irade o makama sadece bir konuda serbestlik tanımış. Kendi yakın arkadaşı Hasan Doğan’ın ebediyen övülmesi serbestliği...
Ona gösterilen saygı, Ak Saray’a gösterilen saygı yerine geçtiğinden, üç dönem iktidar milletvekili olmanın sevabına bedeldir.
Biz, abone olduğumuz kanaldaki maça fazladan 30 lira öderken, kumandamız altındaki ekranda Şampiyonlar Ligi yayınlarında görülmemiş bir şey yaşandı.
Paralı kanalın “ekstradan paralı maçında” ekrana reklam üzerine reklam geldi.
Şampiyonlar Ligi’nin en baba sponsorlarından Ford, bizim Sultanahmet Köftecisi ile ekranda rekabet etmek durumunda kaldı.
* * *
Peki, şimdi ne olacak?
On beş yılda on altı teknik direktörün başını yiyen Aziz Yıldırım, Lig TV’yi mahkemeye vereceğiz filan diyor ama kulak asmayın.
Kendisi de o mahkemelerin, “federasyon başkanını mezun eden lise kadar özel” olduğunu biliyor. Eğri ağaçtan nasıl düzgün değnek çıkmaz.
Kanalı mahkemeye verme teşebbüsü de kanaldan üç beş kuruş daha koparma manevrası olarak kalır. “Dereağızlı büyük usta” bunu bilmez mi?
Biz sersem abonelere geçmiş olsun.
Paylaş