Paylaş
Eskiden Turgutreis’in gençleri, ki çoğu usta süngercidir, Kos’a yüzerek giderlermiş. Burnumuzun dibindeyken, kazanılan bir zafer sonrası, masa başında verilmesi Lozan’daki diplomatik başarılarımızdan biridir.
Her neyse. Ben de yaz sonu heves ettim. “Yazı buradan uğurlayalım” deyip “Hanımefendi” ile birlikte hafta sonu Kos’a kaçıverdim.
Bodrum-Kos feribotla bir saat. Kış tarifesi yüzünden artık haftada beş gün sefer var. Bileti de gidiş-geliş kelle başı on sekiz Euro.
* * *
Kasım ayında Kos’ta ne yapacaksın? Şehir merkezindeki meydanın çevresinde turnikeye gireceksin. İçinden “yürüyorum, sağlıklıyım..” sloganı atarak şehir meydanının çevresinde dönüp duracaksın.
Kos’ta turizmci milleti tarafından “şehrin sıfır noktası olarak” tarif edilen, trafiğe kapalı bir meydanı var. Otele kaydımızı yaptırır yaptırmaz kendimizi buraya attık.
Kafelerle çevrili meydanın bir tarafına kilise konuşlanmış. Öbür tarafına ise tek minareli, tek şerefeli bir cami yerleşmiş.
AFRODİT TAPINAĞI
Kilise ile caminin az ilerisinde mor begonvillerle sarılmış tarihi bir kemer var. Bunun altından geçilerek öte yana geçildiğinde sizi antik kalıntılar karşılar. Ortalarında ise tektanrılı dinlere inat, Afrodit Tapınağı kendi meraklısını bekler.
Bu Afrodit Tapınağı antik zamandan kalma. Neresinden baksan 2300 senelik. Tabii o zamanlar tektanrılı inanışlar yok. Ruhsal âlemi Zeus başkanlığında bir “ilahlar çetesi” yönetiyor.
Zeus’un “tapınak nikâhlı” karıları, çoluk çocuğu hatta kimi akrabaları da ilahlar çetesinin önde gelen üyeleri.
İlahların başkanı Zeus’un fıtratında ise karşı cinsten kimi yakalarsa onu güzelleştirme eğilimi var. Bu hali ile “malum furya” zamanı bizim Aydemir Akbaş’ın sinemadaki izdüşümü gibi..
İşte Afrodit Tapınakları, gözünü toprak doyurasıca “Üç Karılı Zeus”un meşrebine uydurulmuş.
Kızı Afrodit güya kendini Zeus ve yakın çevresine adamış, adına kurulan tapınanı da randevuevi gibi işletiyor. (Gözümle görmedim, mitolojik tevatür böyle..) Fuhuştan gelen ciro da tapınağın rahiplerine gidiyor.
* * *
O yüzdendir ki antik dönemdeki şehir devletlerinin ne kadar aristokrat kadını varsa kendini bu tapınaklara adamış.
“Zeus katında sevabı çokmuş” deyip tapınakta kendilerini gönüllü olarak erkeklere para karşılığı sunuyorlarmış. Erkek dedimse, koca tapınağı malum yerlere çeviren ayaktakımından serseriler.
Havarilerden Aziz Petrus’un bu topraklara gelmesinden sonra Afrodit Tapınakları da diğerleri gibi yerle yeksan olmuş. Yunan köylüsü, aynı bizim köylü gibi, yolup götürdüğü taşları bahçe duvarlarında kullanıp lahitlerden de yalak yapmış.
DÖNER HASSASİYETİ
Esnafın tamamına yakını Türkçe birkaç kelime biliyor. En az yarısı çat pat Türkçe konuşabiliyor. Meydanın etrafında yörüngeye girdiğinizde hangi dükkânın önünden geçerseniz geçin, Türkçe laf atılıp davet ediliyorsunuz.
Çarşı içinde birçok dönerci dükkânı gördüm. Yakında “Karagöz, baklava” ve “Kahve” nizalarında olduğu gibi iki yakanın esnafı arasında “Türk döneri mi Yunan döneri mi?” kavgası çıkar.
Onlar dönere “Hiro” diyorlar.
O dönercilerden biri Türkçe “Abi gel, bir tadına bak..” deyip döner rulolarının önüne dikti beni. İki rulo birden var, biri tavukmuş. Ben de öbüründen tadayım, dedim. Bizim dönerciler kızacak ama inanılmaz lezzetliydi.
Koslu dönerci “Bu döner domuz etinden..” deyince hafiften şoklanıp, imanımın kısmen zedelendiğini hissettim. Öte dünyada savunmamı yaparken “Bilmeden yediğimin” üzerinde duracağım.
* * *
Kos çok turistik bir yer olduğu halde fiyatlar çok ehven. Bizdeki havaalanı kafelerindeki bir kahve parasına burada dört kahve içebiliyorsun, üstelik garson sana teşekkür ediyor. Yunan adalarının tamamında olduğu gibi Kos’ta da bizim itibar tavan yapmış durumda. Adalılar eskiden beri Türkiye’den gelenlere sempati duyarlardı. Yunan politikacılarına inat bu sempati daha da tırmanmış.
Bu kısa gezi çok hoşuma gitti, bende “buralara dadanma sendromuna” sebep oldu. Haaa! Bir de ada düğününün ortasında kaldık ki onu da sonraki yazıda anlatacağım.
Paylaş