Paylaş
O birbirinden güzel stadyumlar.. “Ölmeye..” değil “Eğlenmeye..” gelen seyirciler.. Maç öncesi renkli sunum.. Maç bitimi kavgasız, dövüşsüz kolay ulaşım.. Bizim bünyeye ters gelen her şey orada baş tacı.. O zaman olaya tersten girmek lazım..
O çok heyecanlandığımız Avrupa Şampiyonası’nı hatırlıyorum.. Sıfır çektiğimiz, bırakın puan almayı, gol atamadan döndüğümüz şampiyonayı..
Portekiz’le maçımız vardı..
Stadyum yavaştan yavaşa doluyordu.. Maça daha iki saat vardı ama tribünlerin üçte ikisinden fazlası dolmuştu..
Portekiz seyircisi İngilizce bağırmaya başladı.. “We will.. We will.. Rock you!”
Mealini söktürecek kadar toplu İngilizcemiz vardı şükür.. “Sizi sallayacağız..” demeye getirdiklerini pekala anlamıştık..
Tribünden gelen, amigoluk tecrübesine sahip Fenerlisi, Galatasaraylısı, Beşiktaşlısı kafa kafaya verip anında cevap üretti.. En az on beş bin kişi o kontra cevabı uygulamaya koydu:
“We will.. We will.. F..k you!”
***
Bende arada bir beni bile şaşırtan “edepli olma halleri” vardır.. Tezahüratı duyunca önce biraz gerildim, tedirgin oldum.. Sağıma soluma bakmaya başladım.. Bu ağır lafların ardından ne gelecek onu merak ediyorum..
Baktım.. İngilizi, Fransızı, Hollandalısı gülerek bizim tribünleri birbirlerine işaret ediyorlardı.. “Rock you, f..k you” kafiyesi adamların önce hoşuna gitti.. Zekice bir yakıştırma, diye kabul ettikleri besbelliydi..
Derken bizim merd-i gayyur yiğitlerimiz işi abarttıkça abarttı.. Özellikle (sizinle duygusal ilişkiyi abartmak istiyorum..) mealine gelen “F..k you..” sözcüklerini terennüm ederken, ses tonlarını sertleştirmeleri işin havasını bozdu..
Verdikleri görüntü o tezahürata karşılık olarak şakalı bir laf atıp geçme hali değil, düpedüz eylem niyetini beyan etmekti.. İşin tadı resmen kaçtı..
BAKIR GÖZÜKTÜ..
KALAYIMIZ çabuk sıyrılmış, bakırımız çıkmıştı.. O maçı kazanamadık.. Onlar bizi güzelleştirdi.. Figo’lu Portekiz bizi ezip geçti..
Bizim büyük takım yöneticilerinden birinin İspanya’nın Barcelona takımında oynayan Figo için “Onlarda bir yedi numara varmış.. Gidip ona bakacağız..” demesi bu turnuvadan bir ay sonradır..
İş o tribünlerde müstehcenleşen hallerimize kalmadı.. Nerede maçımız varsa o kentin meydanını birbirine soktuk.. Cenk havasını o şehirlere taşıdık.. Dakika başı kavga çıkardık..
İşleri o hale getirdik ki kimi “akil adamlar” pasaporta bağlı aidiyetimiz belli olmasın diye milli formayı üzerlerinden çıkarıp, tişörtle gezinmeye başladılar..
O turnuvadan sonra uzun süre yok olduk..
Üçüncü olduğumuz Japonya-Kore Dünya Şampiyonası’nda ortaya çıktık.. Şanslı kuralar çektik.. Bizden zayıf ve tecrübesiz takımları “Ramazan çadırının bedava yemeği gibi..” kolayca yedik.. Dünya devleri birbirlerini telef ederken aradan sıyrılıp üçüncü olduk..
O üçüncülüğe “Nasıl oldu da böyle oldu?” deyip hâlâ kafa yorarız..
Bilimsel analizlerle yola çıkan futbol katarımız her seferinde bir yerlerde baskına uğrar, yarı çıplak evimize döneriz..
***
Gözüm ekrandaki maçlarda.. Futbolumuzun “Onlarda bir yedi numara varmış.. Adı Figo muymuş ne?” diye aranan “ortak aklı..” adeta resmi geçit yapıyor..
Aha “Yeniköy Kasabı” yakıştırmasıyla eline yedi milyon Euro verip kovduğumuz Vicante del Bosque orada.. Bu kez başarılı olamadı ama Beşiktaş’tan kovulduktan sonra İspanya’ya bir Dünya bir de Avrupa kupası kazandırdı..
Türkiye’de çalışırken Beşiktaş yönetimi bir Del Bosque’ye bir Reha Muhtar’a baktı.. Sonunda Reha Muhtar’ın futbolu daha iyi bildiğine karar verip, kalemi kırdı..
Sekiz senedir Almanya’nın başındaki Joachim Löw de tanıdık.. Fenerbahçe’ye gelmişti.. “Futboldan zerre kadar anlamadığı..” konusundaki teşhisimizi koymak üç ayımızı almadı..
Bu kez cümle Fener yazarları olarak ortak hüküm verdik..
“Bu adam yeteneksizin önde gideni.. Fenerbahçe şöyle dursun Alman üçüncü ligindeki Türkiyemspor’u bile çalıştıramaz..”
FUTBOLCU GEÇİDİ
TEKNİK adam kıyımı futbolumuzu yönetenlerin birinciye gelen hobisi.. O kıyımın daha beteri futbol işçileri üzerinden yapılıyor..
Hangi ülkenin milli takımı sahaya çıksa, ilk on birinde bizim liglerden geçmiş iki üç kişi var.. Adamı milli takım düzeyindeyken alıp getirmişsin.. Futbol ulemamız üç beş maç onu seyretmiş.. Sonrası basmış hükmünü..
“Yaz kızım! Bu adamdan futbolcu olur mu?”
Kimler gelip geçmiyor ki ekrandan.. Artık futbolu bıraksın diye kovaladıkları Mondragon gidişinden yıllar sonra Kolombiya’nın kadrosunda.. Galatasaray’ın burun kıvırdıklarından Hajroviç, Bosna ile sahada..
Fener’in, Beşiktaş’ın kıyımına uğrayanlar da var ama bu konuda Galatasaray’ın eline kimse su dökemez..
İşe yaramazlardan biri de Dos Santos.. Şimdi Meksika milli takımının en etkili silahı.. Galatasaray’da forma bile bulamayan Jo ise favori Brezilya takımının hücumda Neymar’dan sonra ikinci umut adamı..
Fener’in Yobo’sunu Nijerya, Beşiktaş’ın Almedia’sını Portekiz formasıyla seyrettik.. Teofilo, Bamba, Zokora, Dany.. Bir türlü kimseye beğendiremediğimiz Gekas.. Hepsi de bizim ligin eledikleri..
Ben bu satırları yazarken geçen sezon Beşiktaş’a kiralık gelen bu sezonki akıbeti hâlâ belli olmayan Jermaine Jones, Portekiz kalesine harika bir gol attı.. Bu dünya kupasında Fethiyespor bile tek futbolcu ile temsil edildi..
***
Yaradan insanın başında gezdirdiği bütün akılları toplayıp, bir Pazar tezgâhında harman etmiş.. İnsanoğluna “isteyen gelsin kendine yeni baştan akıl beğensin..” çağrısı yapmış..
Hikâyenin sonu bilinir..
O pazara giden herkes yine kendi aklını seçmiş..
O zaman bizim yazının sonu da belli.. Biz ne yazarsak yazalım, örnekleri toplayıp gözlerimize sokalım.. “Evet” derken sağa sola “Hayır” derken yukarıdan aşağıya salladığımız kafalarımız bildiğini yapacak..
Kendi aklından başkasını metelik etmez bulan yöneticilerimiz yine aynı seçimleri yapacaklar.. Yine aynı gerekçelerle aynı yöntemlerle kovacaklar..
Cüneydi Bağdadi’ye “Son nedir?” diye sormuşlar.. “Başa dönmektir..” cevabını vermiş.. Biz de her seferinde başa dönerek, yeniden aynı sona doğru tam gaz koşuyoruz..
Paylaş