Paylaş
MUSTAFA Denizli’yi Lig TV’deki Maraton programında seyrettim. Gaziantep maçında, aleyhine pankart asan Ultra Kasımlar’a dert anlatmaya çalışırken gördüm.
Onun gözlerine ve beden diline yansıyan hüznü, benim de içimi burdu. Canının acıdığı o kadar belliydi ki.
O pankartı asanlar, “Hah işte! Biz de tam bunu istemiştik” deyip, sevinmişlerdir.
Mustafa Denizli’nin hayat boyu süren, Allah gecinden versin ama öldükten sonra da süreceği belli olan zamana yayılmış itibarına karşılık, bir gecelik sevinç.
Belki cep telefonlarında o görüntüleri paylaşıp, keyiflerini köpürtmüşlerdir. Boynu devrilesice “sosyal medyada” yaşanacak sevincin ömrü ne ki? Bir tıkla başlayıp, bir tıkla biter.
“Biz senin ne olduğunu biliriz” pankartının sebeb-i hikmeti de Mustafa Denizli’nin futbol geceleri yaptığı yorumlar.
O yorumları “şahsi görüş” saymayıp, altında komplo teorileri aramalar.
Paranoyak ruh halimizin “patolojik geçmişi” eskidir.
Osmanlı’nın imparatorluk genişliğindeki ruh halinden çıkıp, cumhuriyetin gergin ruh halimize girdiğimizden beri “birbirimizin paranoyasını” besler, hayali düşmanlara karşı tedbir alır, olmayan komploları bozmaya çalışırız.
GİZLİ PARANOYA
Teee 12 Mart dönemiydi. Amerikalı bir general, Doğu Anadolu’da yapılan adı yıldırımlı, şimşekli bir tatbikatımız için NATO gözlemcisi olarak Ağrı’da.
Bizim komutanın odasında misafir olarak ağırlanıyor.
Sohbet olsun diye “Sınırın öte yakasındaki Sovyet Birlikleri’nin durumu nedir?” gibisinden bir şey soruyor.
Bizim general tam cevap verecek, karşısında duran kurmay albayımız kaşıyla gözüyle, “Aman komutanım söyleme, ağzımızdan laf alacak” işaretleri yapıyor ve Amerikalı general de bunu yakalıyor:
Bu sahneyi sonradan yazdığı raporuna “Türklerin en belirgin özellikleri paranoyaları, herkesi düşman sanmaları” diye başlayıp, şöyle devam ediyor:
“Sohbet olsun diye sorduğum soruya bir albay cevap verdirmedi.
Üstelik generalin arkasında bölgenin koca bir haritası asılıydı.
O haritanın üzerinde de sınırın öte yakasındaki Rus birlikleri görülüyordu.”
Nasıl iyi mi?
Bir de gene-ralin raporundaki “altın vuruşu” okuyun, öyle karar verin:
“O haritada yer alan Rus birliklerinin yerlerini onlara gösteren de bizdik.”
BÜYÜK TARAFTAR
Bastırmaya çalışıp zapt edemediğimiz ortak paranoyamız, kafamızın karıştığı her durumda ortaya çıkar. Mustafa Denizli gibilere zulmeder.
“Biz senin ne olduğunu biliriz” şeklinde dışa vurulan toplu komplo paranoyasının tam karşılığı da “Biz de sizin ne oldu-ğunuzu biliriz” şeklindedir.
Mustafa Denizli terbiyeli, rint adamdır. Kızsa da bunu yüzlerine vurmaz ama ben dillendireyim.
Bizim spor geçmişimizde “Taraftar dostluğu” diye bir şey yoktur. “İyi gün dostu taraftar” vardır.
İşler iyiyken abartısızca öven odur.
Elini taşın altına koyması icap etmediğinde en fedakâr odur.
En küçük bir aksilikte ilk kaçan ve küfrü basan da odur.
Ben hayati düşman kabul ettikleri İngiltere’ye karşı milli maçı 5-1 kaybeden İskoç Milli Takımı taraftarının arasındaydım.
“Ne olursa olsun hep yanınızdayız” diye şarkı söylüyorlardı.
Taraftar onlar.
Birinci ligden, iki yıl içinde üçüncü lige düşen İngiliz takımları yine de “dolu tribünler” önünde oynuyorlar.
Taraftar, onlara Şampiyonlar Ligi galibi muamelesi yapanlardır.
Bizim örneğimiz sahalardan da çıkmaz sokaklardan da.
Adnan Menderes’i o zamanların bir milyon nüfusu bile olmayan İzmir’de, ihtilalden iki gün önce, 250 bin kişi karşılamıştı. İdam edildiği gün, protesto için bir cam kıran yandaşı çıkmadı.
Futbolumuzun abide adamı Mustafa Denizli, kendini birilerine anlatmaya hiç çalışmasın.
O pankartın parasını cebinden verecek kadar “davasına inanmış” karşıtları olmadığını bilsin, yeter.
Onlar ki Çakma İmparatorlara karşı kulluk gösterisi yaparlar.
Mustafa Denizli gibi kimseye yalakalık yapmayıp, her daim dik duran adamlar için de “ayak divanı” isterler.
Biz Mustafa Denizli’nin değerini biliyoruz.
Tıpkı “En büyük taraftar, geriye kalanı sahtekâr” diye bağıranların da kim olduğunu bildiğimiz gibi.
Paylaş