Paylaş
Ampul Partisi’nin kongresini NTV’nin canlı yayınında izlemeye çalıştım. O kadar cansız ve sıkıcıydı ki bir ara uyandığımda çayım buz gibi olmuştu.
NTV’nin haberlerdeki yüzü Oğuz Haktanır’ı partinin önemli isimleri ile canlı mülakat yaparken izlemek, kongreyi izlemekten daha eğlenceliydi.
Oğuz Haktanır, kendi kendine bir konuşma yöntemi icat etmiş. Bu konuşma tarzı ile diğer televizyon adamlarından farklı görünmeyi umuyor, şöhretini katlama konusunda o tekniğe güveniyor.
Tekniği şöyle.
Cümleye başlıyor, herhangi bir kelimeye geldiğinde durup iki saniye kameraya bakıyor, sonra kaldığı yerden devam ediyor.
* * *
Vaktiyle, eski başbakanlardan Mesut Yılmaz böyle konuşurdu. Konuşmasını taksitlendirirdi. Ancak onun konuşmasına “es” verdiği yerler cümle sonlarına denk gelirdi.
Teknik olarak, Mesut Yılmaz’ın iki cümlesi arasına reklam almak mümkündü.
Oğuz Haktanır’ın icat ettiği yeni konuşma tekniğinde “es” vermek için cümle sonları beklenmiyor.
Herhangi bir sözcüğün, herhangi bir yerinde “es” verilebiliyor. Temsil “Çorbacıdan çıkarken öldürüldü” diyecek. “Çorba” dedikten sonra “es” veriyor. Dinleyen de yemek sipariş edecekmiş de ana yemekte kararsız kalmış duygusuna kapılıyor. Seyrederken bana eğlenceli gelmesi bu yüzden.
EĞER TAVŞAN DAĞA KÜSERSE
Ampul Partisi’nin yöneticilerinden biri “Türkiye’nin 90’lı yılların ceberut devlet anlayışına dönmesi artık mümkün değil” derken, ekrandan başka türlü bir altyazı geçiyor:
“Darbe teşebbüsünden yargılanan Çarşı Grubu beraat etti.”
Aynı yönetici iddiasını açıklamaya devam ediyor:
“Demokrasimiz o kadar ilerlemiştir ki o yılların kafasıyla Türkiye’yi yönetmek mümkün değildir.”
Elifi elifine değil ama cümlesi mealen böyle. Yine aşağıdan haber bandı geçiyor. Haber sekiz gündür kimsenin giremediği ve çıkamadığı Cizre’ye dair.
“Cizre’deki sıkıyönetimin kalktığı açıklandı.”
Kongre görüntülerinin en eğlencelilerinden biri de koltuğunu kaybetmiş olanların ekrana çıkıp bunu içlerine sindirmiş gibi yaptıkları anlar.
“Bizde küslük olmaz.”
“Peki, ne olur efendibaba?”
“Bizde verilen görev en iyi şekilde yapılır.”
“Heee! Çok inandırıcı.”
* * *
Kongre günü gazeteler “Onun listesi. Bunun listesi” başlıklarıyla çıktı. Söylentiler havada uçuşuyor. Rivayete göre, Başbakan bir liste yapmış. O listenin açıklamasını “Seferberlik ilan edeceği” kongrenin birinci gününe bırakmış.
Lakin, bu listelerin yapılması partinin genel başkanına bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir, diye düşünen Ak Saraylı Büyük Usta işe karışmış.
“Ver hele şu listeni” demiş. Listeye bakması ile yarısının ismini çizmesi bir olmuş.
“Hatalı olduklarında itiraf edenler ile haklı olduklarında susanlar” listede kalmış.
SOPA DEMOKRASİYİ YENER
Parti içinde fazla öne çıkanların tırpanlanmış olması “Tilkiyi canından eden parlak postu” lafını akıllara getiriyor.
Sosyal medyada en çok Süreyya Sırrı’nın 1911 ve 1912 seçimlerini kıyaslarken ettiği laflar dolanıyor.
O seçimde İstanbul’u muhaliflerine kaptıran İttihatçılar, yani Enver, Talat ve şürekâsı, Meclis’i bir şekilde feshettirdiler. 1912 seçimlerinde her sandığın başına yirmi-otuz eli sopalı koydular.
Bastılar muhaliflere sopayı.
Seçimleri yüzde 94 oranında oy alarak kazandılar. O vakitler “seçim anketi” denen şey icat edilmediğinden, sopanın demokrasiye ne oranda katkı yaptığı, oyları ne oranda arttırdığı bilinmiyor.
Sopayı bolca kullanan İttihat ve Terakki Partisi’nin 270 milletvekilinden 264’ünü kazandığını biliyoruz.
* * *
O sopalı rejimin organizasyonunu partinin örgütlenmesinden sorumlu Doktor Nâzım yapmıştı.
Paris’te sürgündeyken, demokrasi ve hürriyet adına en iri lafları eden adamdı.
“Devlet kendi terörünü hukuka dayamak için kanun çıkarırsa o kanun adamı Allah korkusundan dahi uzaklaştırır” diyen oydu.
O da sonunda kendi terörünü ahaliye dayattı ve siyasi hayatı böylece bitti.
Paylaş