SON dönemde bu konuyla ilgili o kadar çok okur mektubu aldım ki araştırmak şart oldu. E-ticaret şirketlerinin kampanyalarından alınan malların geç teslim edildiğine ilişkin iddialar üzerine yaptığım çalışma gösterdi ki Türkiye’deki kargocular e-ticaretin hızına yetişemiyor. Peki ama sorunun kaynağı ne? Gelin adım adım gidelim.
E-ticaret baş döndürücü bir hızla büyüyor... Teknolojideki her yeni gelişme oturduğumuz yerden alışveriş yapma imkanını artırıyor. Düşünsenize, TV, buzdolabı, deterjan, kıyafet, ayakkabı vs almak için mağaza mağaza gezerdik. Şimdi cep telefonu ya da bilgisayarınızdan yapacağınız 5 dakikalık bir araştırma, istediğiniz şeyin en ucuzu neredeyse hemen ortaya çıkarıyor. Karar verdiğiniz anda eğer daha önce bilgileriniz de kayıtlıysa istediniz ürünü almanız saniyeler sürüyor. Üstelik bu ürün kapınıza kadar teslim ediliyor. Pazardaki rakamlar her şeyi anlatıyor. Bakın bu verileri TÜSİAD’ın hazırladığı ‘Dijitalleşen Dünyada Ekonominin İtici Gücü: e-Ticaret’ raporundan aldım...
1.6 TRİLYON DOLAR
- Küresel e-ticaretin hacmi son 4 yılda 630 milyar dolardan 1.6 trilyon dolara, toplam perakende içerisindeki payı ise yüzde 4.2’den yüzde 8.5’e ulaştı. 2021 yılında bu oranın yüzde 13 seviyesine ulaşması bekleniyor.
- Türkiye’de e-ticaretin hacmi 2016 itibarıyla 17.5 milyar TL’ye ulaştı. 2012 yılında yüzde 1,7 olan e-ticaretin toplam perakendedeki payı ise yüzde 3,5’e yükseldi.
- Türkiye’de internet kullanan her 3 kişiden 1’i online alışveriş yapıyor. Online alışverişin tercih edilmesindeki en önemli etken ise uygun fiyat beklentisi.
Tüm bunlar gösteriyor ki bu hızla gidersek yakın bir gelecekte e-ticaret klasik ticaretin yani gidip almanın yerini geçecek. İyi de bu sektörün tüm paydaşları buna hazır mı? Kesinlikle değil.
Başta da belirttiğim gibi kargocular bu hızlı büyüme karşısında çuvallamış durumda. Öyle ki bazı e-ticaret siteleri kendi kargo şirketlerini kurdu. Kargo nedeniyle yaşanan gecikmelerin ve sorunların haksız bir biçimde kendilerinden kaynaklandığı algısına neden olduğunu öne süren e-ticaret şirketleri, “Kargo şirketleriyle çalışmamız gösteriyor ki aslında yüzde 80’e yakın taahhütler yerine getiriliyor. Ancak yüzde 20 çok yüksek bir oran. Özellikle özel kampanya dönemlerinde sektörün günlük gönderileri neredeyse 5-10’a katlanıyor” görüşünde.
HANİ bazı ortamlarda bulunmak içinizi ısıtır, enerji ve mutluluk verir... İşte öylesine bir buluşmaydı bizimkisi. Büyük Young Guru Academy (YGA) ailesiyle iki hafta önce hınca hınç dolu 2 bin 300 kişilik bir salonda tanıştım. Türkiye’nin zirvesine çıkmış iş insanları, bilim insanları, yöneticiler lise ve üniversite öğrencileri ile beraber olmak tecrübelerini aktarmak, çift kanatlı gençlerin yetişmesine katkı sağlamak için koşa koşa gelmişti. Çift kanatlı gençler... Aslında biraz sonra okuyacaklarınızı bir cümle ile özetlemem gerekirse işte bu. İki ayrı buluşmada en çok bunu duydum Sinan Yaman’dan. Kendisi Unilever’de global inovasyon takımının 22 ülkeden sorumlu yöneticisiyken ayrılmış. Anne öğretmen, baba hakim bir ailede yetişince Sinan Yaman’ın giderek başkalaşan bir adama tahammülü olmamış ve kariyerini bir kenara bırakıp kendisini eğitime adamış. Özel okul, üniversite, vakıf falan değil, uluslararası bir sivil toplum örgütü olan Young Guru Academy’nin (YGA) kurucusu ve ilk başkanı Sinan Yaman. Onun, arkadaşlarının, gönüllülerin, mentorların kısacası YGA Ailesi’nin büyük bir amacı var artık. Çift kanatlı gençlerin yetişmesi...Peki ama çift kanatlı genç ne demek?
Çift kanatlı bir gencin ilk kanadında vicdanlı hayaller var. YGA’ya seçilecek gençler önce vicdanlı olacak. Amacı uğruna birilerini ezen, gözünü para bürümüş hayalleri olanlara geçit yok burada... Diğer kanatta donanım ve yetenek var. Kendini yetiştirmiş ya da yetişmeye aday, dinleyen, öğrenen, üreten bir gençlik hedef...
Sadece bu da değil. Yani çift kanatlı gençlerin yetişmesiyle bitmiyor YGA’nın amacı. Nihai hedefte bu çift kanatlı gençlerin birlikte uçması var. Yani takım oyunu oynamayan, bireysel başarı peşinde koşanların da yeri yok YGA’da...
YGA’LILAR NASIL YETİŞİYOR
YGA’ya her yıl 50 binin üzerinde lise ve üniversite öğrencisi başvuruyor. 5 aşamalı mülakatla 50 kişi seçiliyor. Seçilen YGA’lılar bilim insanı, akademisyen ve uluslararası tecrübesi olan üst düzey yöneticilerden oluşan; aralarında Prof. Aziz Sancar, Prof. Kristi Raube, Faruk Eczacıbaşı, Prof. Mehmet Toner, Ali Koç, Prof. Doğan Cüceloğlu gibi isimlerin olduğu YGA Hayal Ortaklarından besleniyor. Öğretilerini YGA’nın sosyal inovasyonlarında 5 bin saatin üzerinde gönüllü çalışırken içselleştiriyorlar. YGA’nın global partnerleri Harvard, MIT, Duke ve UC Berkeley ile yapılan stratejik ortaklık kapsamında bu üniversitelerden gelen öğrenciler de sahada YGA’lılarla birlikte çalışıyor.
3 AŞAMALI PROGRAM
YIL sonu yaklaşıyor. Son dönemde etrafımda sık sık kredi kartı aidatlarından serzenişler duymaya başladım. Bu konuda okurlardan da e-postalar yağmaya başlayınca konuyu tekrar ele almakta fayda gördüm. Tam mevzuatı inceliyordum ki aklıma kendi kredi kartlarımı kontrol etmek geldi. Bir bankanın kasım ayı ekstreme ‘yıllık üyelik ücreti’ yansıttığını fark ettim. Bana gelen e-postalarda vatandaşlar bankalarını aradıklarını, bankaların bazen şart öne sürüp bazen de sürmeden bu ücretleri iptal ettiğini aktarıyordu. Ben de bankanın müşteri temsilcisini aradım. Ücretin iptal edilmesini istedim. Aksi halde kartımı iptal etmeyi düşünebileceğimi de belirttim. Müşteri temsilcisi benim eski ve iyi müşterileri olduğumu, ödemelerimi düzenli yaptığımı aktarıp “Ücretin iptalini sağlıyorum” dedi. Kredi kartıma yansıtılan yaklaşık 100 liralık ücret iptal oldu.
Ekonomi servisinden bir diğer arkadaşım bu kez başka bir bankayı aradı. Benzer diyaloglar sonrasında kendisine iptal için iki yol önerildi. Ya alışveriş yaparak topladığı puanlardan tahsilat yapılacak yetmezse puan borçlanacaktı, ya da 15 Mart 2018’de kadar kartından en az 750 lira harcama sözü verecekti. Kendisi ikisini de kabul etmedi ve kartının iptalini istedi. Müşteri temsilcisi bu kez “Harcama sözü alalım, ücreti iptal edelim. Harcama yapmazsanız 3 ay sonra bu ücret tekrar yansır. Yine bizi arayıp 10 yıl ve üzeri müşteri olduğunuzu söyleyin o zaman ücreti tamamen iptal edelim” dedi. Arkadaşım bu öneriyi kabul etti. Yani onun da ücreti ‘şimdilik’ iptal oldu.
Sanırım sorunu anladınız. Kredi kartınıza bakıp yıllık ücreti fark ederseniz bankanızla pazarlığa girmeniz gerekiyor. Bu pazarlıklar sonunda bir şekilde, bazen şartlı, bazen şartsız ücretler iptal ediliyor.
Ancak bazı bankalar da kredi kartı yıllık aidatını alma konusunda herhangi bir pazarlığı kabul etmiyor ve eğer yıllık kart aidatının tahsil edilmesini istemiyorsanız isteğiniz doğrultusunda kartınızı iptal edebiliriz diyor.
Ücret alınması haklıydı-haksızdı tartışmasını bir tarafa bırakıyorum. Çünkü bankalara kredi kartından yıllık ücret alınması için yasal hak tanındı. Yani bankanızın sizden kredi kartı ücreti alması normal. Normal olmayan “fark et, ara, pazarlık yap, iptal olsun” düzeni. Kredi kartı sahiplerinin yaş, eğitim, bilgi düzeyi vs uygun olacak. Ekstrelerini sürekli kontrol edecekler, banka ile pazarlığa geçip ücreti ödeyecek veya ödemeyecekler. Sizce bu düzende sıkıntı yok mu? Bankaların arayan aramayan her müşterisine adil davranması gerekmez mi? İmkan varsa bankaların ‘iptal’ koşullarıyla ilgili bilgilendirme yapıp tüm müşterilerine eşit mesafede durması beklenmez mi?
TÜKETİCİNİN HAKKI NE?
TAKSİCİLİK dünyanın en zor mesleklerinden biri. Tanımadığınız kişileri araca almak, saatlerce direksiyon sallamak, bazı günler müşteri bulamamak, trafik sıkışıklıklarıyla cebelleşmek... Bu liste uzayıp gider. Biraz sonra yazacağım olay her gün evine ekmek götürmek için direksiyon sallayan dürüst taksiciler için de çok önemli. Yazının konusu onlar değil ama eminim onlar da bu sorunun farkındadır.
Önceki gece Beşiktaş civarından bir taksiye bindim. Bahçeşehir’e gitmek istediğimi söyledim. Güzergâha hiç müdahale etmedim. Orta yaşın üzerindeki taksici açık bağlantı yollarını tercih ederek Mahmutbey’e kadar geldi. Mahmutbey gişelerinden geçerek TEM otoyoluna girdi. Sorunsuz bir şekilde Bahçeşehir gişelerinden çıktı ve beni evime ulaştırdı.
Ayna üzerindeki taksimetreye baktığımda 87 TL’yi gördüm. Ancak gişelerden de geçmiştik o yüzden “Borcum ne” diye sordum. “87 lira taksimetre, 10 lira da paralı geçiş 97 lira” cevabını aldım.
Her gün geçtiğim Mahmutbey-Bahçeşehir otobanın 2.5 TL olduğunu bildiğimden “10 liralık paralı geçişi nasıl yaptık” diye sordum. Taksiciden aldığım cevap çok enteresandı. “Yukarıdan geçişlerden geçtik. Bir tanesi Vatan Caddesi’deydi. Biri Mahmutbey’de diğeri de zaten Bahçeşehir gişeleriydi. Hepsi 10 TL” dedi.
PARALI VATAN CADDESİ!
“Vatan Caddesi’nin paralı olduğunu bilmiyordum, yeni mi yaptılar” diye sormam üzerine, “Havaya kuruyorlar. Vatan Caddesi’ne de kurdular” dedi. Güldüm... “Güvenlik kameralarını, radarları HGS gişesi yaptın, benden de her geçiş için para istiyorsun. Ayıp oldu” dedim. Çıkışıma bozulan Taksici, “Karıştırdım herhalde kusura bakma. O zaman 90 TL ver, yeter” dedi. Ödemeyi yaptım, fişimi de aldım.
Yaşadığım olayı taksici-müşteri dolandırıcılık olayı gibi görebilirsiniz. Müşterisinden özellikle de yabancılardan fazla para almaya çalışan, gerçek parayı sahte para ile değiştiren yüzlerce hikayeyi okumuş ya da bizzat yaşamış olabilirsiniz. Yaşadığım olayın bir dolandırıcılık tarafı var, bunu bir tarafa koyun. Asıl derdim paralı yollara kurulan havadan ücretli geçiş, hız kontrol, radar, trafik uyarı hepsinin birbirine benzemesi ve hangisinin ne olduğunu vatandaşın ayırt etmesinin mümkün olmaması...
NE ÖDÜYORUZ BİLMİYORUZ
İşte tam da bu kısır döngüyü aşmak için yeni açılımları tetikleyecek bir zirvenin hayali ile başladı ‘Türkiye Finans Forumu’ yolculuğumuz. Çalışma arkadaşlarımın özverili yoğun mesaisiyle çok kısa bir sürede gerçeğe dönüştü...
KATKININ SİNYALLERİ
Hürriyet Yayın Yönetmeni Fikret Bila’nın açılış konuşmasında vurguladığı gibi gelenekselleşen, fikirlerin havada uçuştuğu, somut kararların ortaya çıkmasına vesile olacak ‘Türkiye Finans Forumu’nun ilkini dün gerçekleştirdik. Başbakan Yardımcımız Mehmet Şimşek’in açılış konuşmasında vurguladığı gibi bu forumun her yıl yapılacak olması hem finans sektörüne hem de finans sektörünün paydaşı olan iş dünyasına büyük katkı sağlayacak.
Dünkü toplantıda konuşulan bugün ayrıntılarını sayfalarımızda ve hurriyet.com.tr’de okuyacağınız konular aslında bu katkının ilk sinyallerini verdi. Pozitif önerilerin, basit düzenlemelerin sektörlere nasıl iyi yönde etkileyeceğini de ele aldık, dijitalleşme ile çağa uymak ve rekabet etmek için yapılması gerekenleri de...
GELİŞEREK BÜYÜYECEK
İş ve finans dünyasının büyük katılım gösterdiği ‘Türkiye Finans Forumu’ eminim ki her yıl gelişerek büyüyecek.
Dün Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın sunumları gösterdi ki her türlü çalkantıya rağmen ekonomimizin temelleri sağlam. Yeter ki büyümeyi engelleyen yavaşlamaya neden olan unsurları yok edecek reformları bir bir hayata geçirelim... Yeter ki dün oturumlarımıza katılan finans piyasaları ve ilgili sektörlerin gelişmesine katkı sağlayacak somut önerilerde bulunan konuşmacıların sesi duyulsun...
Bankacılar, sigortacılar, finansal kuruluş temsilcileri ve iş insanlarının dün her göz göze gelişimizde tekrarladıkları temenniyle bitireyim.. Gelecek yıl
BİR CEO 10 yıl önce günlerdir masasında duran bir dosyayı tekrar eline alır. Dosyada devasa bir alanda yer alan nikel madeni vardır. Daha önce olmaz gözüyle baktığı yatırımı değerlendirmek üzere Londra’ya gönderir. Oradan aldığı olumlu raporu patronun önüne koyar. Patronun cevabı nettir: “Sen tamam diyorsan yap bu işi.” Sonrasında ne mi olur? O gün yapılan fizibilitede tonu 33 bin dolar olan nikel yatırım sonrasında 11 bin dolarlara kadar düşer. “Tam bir fiyasko” dediğinizi duyar gibiyim. Ancak öyle olmaz. Sonraki gelişmeler CEO’nun nikel öngörüsünün ne kadar haklı olduğunu gösterir. Grubun sabırla süren yatırımları sırasında yaşanan teknolojik gelişmeler, elektrikli araçların kalbinde yer alan nikelin yıldızının parlayacağının işaretidir.
Bahsettiğim CEO Zorlu Holding CEO’su Ömer Yüngül. Patronu da Ahmet Nazif Zorlu…
Türkiye’nin otomobilini yapacak 5 babayiğitten biri olan Zorlu Grubu’na ait Meta Nikel, yüksek katma değerli ürün üretmek için kolları sıvadı. Zorlu Holding CEO’su Yüngül, davetlisi olarak gittiğimiz Gördes’te, Meta Nikel’in teknolojisi ve proses yönetimi ile dünyadaki ilk 10 tesis içinde yer aldığını ve Kuzey Yarım Küre’de tek olduğuna dikkat çekti. Yüngül, “İlk faz için 600 milyon dolar yatırım yaptık. 2015-2023 yıllarını kapsayan ikinci faz ile toplam yatırım 860 milyon dolara ulaşacak. Yatırımların sonunda şirketimizin 10 bin ton nikel metal kapasitesi 20 bin tona çıkacak. Yarattığımız ekosistem ile yaklaşık 5 bin kişiye istihdam olanağı doğacak. Nikelin katma değeri yüksek formalarının ihracat ile cari açığın daraltılmasına katkı sağlayacağız. Meta’nın şu an yıllık 120 milyon dolar ihracat yapıyor” dedi.
HER ALANDA NİKEL
Yüngül, nikelin hayatın bir çok alanında kullanıldığını ifade ederek, şunları söyledi: “Elektrikli otomobil ve bataryasında, rüzgar türbinlerinde, uçak motorlarında, kimyada kısaca her alanda nikel var. Geleceğin araçları elektrikli otomobiller. Bu araçların kalbi batarya. Bataryanın kalbi de nikel. Elektikli araç bataryalarında nikelin kullanım oranı yüzde 23. Elektrikli araç sayısı 10 yılda 10 kat artacak. Nikel tüketiminin de 2025’e kadar 5 kat artması bekleniyor. Yine 3D printerlarda metal dönemi hızlanacak. Bunda da nikel önemli bir yere sahip. Yani printerın kartuşu nikel olacak.”
Dünya genelinde yıllık bazda nikel pazarının cirosu (lojistik, finansal işlemler, çelik ve alaşım üretim miktarları, kesme, şekil verme, paketleme, dağıtım gibi ilgili maliyet kalemleri eklemeleri hariç) yaklaşık 20 milyar dolar civarında.
BİR süredir yazılı ve görsel basında yer alan bir haber tam 5 milyon kişiyi yakından ilgilendiriyor. Yani çok önemli. Duymayanlara da ben buradan aktarayım. 27 Aralık 2017’de büyük bir boykot hazırlığı var. Tüm Restoranlar Lokantalar Ve Tedarikçiler Derneği (TÜRES) üyesi restoranlar o gün yemek kartlarıyla ile ödeme kabul etmeyecek. Boykotun nedenlerine geçmeden önce bilmeyenler için yemek kartı sistemini anlatayım.
Yemek kartı kendi bünyesinde, çalışanlarına yemek vermeyen işletmelerin kullandığı bir ödeme aracı aslında. İşletmeler çalışanlarına limitler belirleyip günlük ya da aylık yemek kartı veriyor. Çalışanlar da bu kartların geçerli olduğu restoranlara gidip para veya kredi kartı yerine bu kartlar aracılığı ile ödeme yapıyor. Günlük limitin üzerinde harcama yapan kartlarını erken bitiriyor, az harcayanın ise cebine kalıyor.
Günlük limit 15.12 TL’nin üzerindeyse gelir vergisi ve damga vergisiyle brütleşmesi gerekiyor. Bu yüzden genelde şu anda günlük yemek limitleri 10-15 TL arasında. Ortalamanın ise 13 TL olduğuna dikkat çekiliyor. İşin vatandaş yani çalışan tarafında görünen yüzü böyle. Yani yemek kartı aslında basit bir ödeme aracı. Ancak perde arkasında yaşananlar bu kadar basit değil. Çünkü perde arkasında büyük bir kavga var. Şimdi gelin vatandaşın yani çalışanın altı üstü 13 TL’lik yemek kartının ardında nasıl bir savaş yaşanıyor birlikte bakalım.
PATRON İNDİRİM İSTİYOR
Yemek kartı şirketlerinin neredeyse tamamı yabancı sermayeli. Çalışanlarına yemek kartı dağıtacak işletme sahibi yani patron önce bu şirketlerin kapısını çalıyor ve tek tek teklif alıyor. Kendisine en fazla indirim yapan yemek kartı şirketini tercih ediyor. Her bir çalışanına ayda 325 liralık yemek fişi dağıtan bir işletme aslında yemek kartı şirketine örneğin yüzde 5 indirimle 310 lira ödüyor. Diğer bir değişle 15 lira patronun cebine kalıyor. Yemek kartı şirketleri 325 liralık fişi 310 liraya sattığına göre bundan zarar edecek değil mi? Hayır zarar etmiyor. Yemek kartı şirketi de gidiyor restoran sahibinden yüzde 10 komisyon istiyor! Yani 32.5 lira!
Restoranlar için yüzde 10 bugünkü kâr marjları düşünülürse az bir rakam. O ne yapıyor derseniz, ya az kazanca razı oluyor ya da olduğundan daha kalitesiz malzemelerle, eksik porsiyonlarla açığını kapatmaya çalışıyor. Tüm bu sistemden zararı kim görüyor? Çalışan yani vatandaş!
İTO KARAR ÇIKARDI
CNNTürk Meteoroloji Editörü dostum Bünyamin Sürmeli tahminleri açıkladı... Önümüzdeki hafta başı, önce fırtına, yağış ardından da soğuklar kendini iyice hissetirecek. Marmara’da yüksek kesimler kara merhaba diyecek. Bolu’da şehir içine kar yağma ihtimali bile var. Özetle kara kış kapıda. Soğuk kendini iyice hissettirince sobası olan oduna, kömüre, doğalgazı olan da kombilere yüklenecek...
Gelin biz de bu hafta doğalgaz faturanızı nasıl düşürebilirsiniz ona bir bakalım.
Doğalgaz faturalarının azalması hane bütçesi için önem taşıdığı kadar ülke için de önem taşıyor. Çünkü biz doğalgaz ithalatçısı bir ülkeyiz.
Daha az gaz tüketmemiz ithalat faturamızı da düşürüyor. Doğalgaz faturamız ne kadar diye sorarsanız açıklayalım. 2016 yılında Türkiye toplam doğalgaz ithalatı 16 milyar dolar oldu. Bu tutarın yüzde 25’inin hane halkı tarafından evlerde kullanıldığı öngörülüyor. Nereden baksanız doğalgaza 4 milyar doları yani yaklaşık 15 milyar TL’yi ev faturalarıyla ödüyoruz. Bu yüzden her m3 doğalgaz tasarrufu çok önemli.
İlk etapta doğalgaz faturanızı düşürmek için bazı noktalara dikkat etmeniz gerekiyor. Önce bu noktaları sıralayalım.
* Kombi tercihlerinin yoğuşmalı kombilerden yana yapılması
* Kombi bakımlarının düzenli olarak yaptırılması
* Oda termostatı kullanılması