Kimdir Elon Musk, kısaca bir hatırlayalım. Musk, 28 Haziran 1971 tarihinde Güney Afrika’da doğdu. Annesi Kanadalı, babası ise Güney Afrikalı.
BAŞARILARI:
Kendi kendine yazılım programlayıp kodlamayı öğrendi. 12 yaşında yazdığı Blastar adındaki uzay oyununu yaklaşık 500 dolara satıp ilk parasını kazandı.
Öğrenimini Kanada ve ABD’de tamamladı. Wharton School’dan ekonomi alanında lisans, fizik alanında ise B.A. ve B.Sc. derecelerini aldı. Doktora derecesine başlamak için 1995 yılında Kaliforniya’ya taşındı ve Stanford Üniversitesi’nde, uygulamalı fizik ve malzeme bilimleri alanında yüksek lisans yaptı ancak akademik kariyer üzerinden devam etmek yerine iş kariyeri üzerinden devam etmeye karar verdi.
Web yazılım şirketi Zip2’yi, kardeşi Kimbal Musk ile birlikte kurdu. 1999’da, Compaq’ın AltaVista birimi, Zip2’yu 307 milyon dolar nakit ve 34 milyon dolarlık hisse senedi vererek satın aldı. Milyarlarca dolarlık servetin ayak sesleri de duyulmaya başlandı.
Musk bu ticaretten kazandığı gelir ile 1999 yılında sanal bir finans ve ödeme servisi olan X.com’u kurdu. Bir sene sonra X.com bir yüzde 50 birleşme anlaşmasıyla aynı büyüklükte bir açık arttırma sistemi olan Confinity ile birleşti ve PayPal doğdu.
Ekim 2002’de eBay, PayPal’ı 1.5 milyar dolarlık hisse senedi karşılığında satın aldı. Satıştan önce şirketin en büyük hissedarı olan Musk PayPal’ın yüzde 11.7’lik hissesine sahipti.
Marmara Denizi’nin Türkiye ve dünyadaki konumunu önemini değerlendirebilir misiniz?
Marmara Denizi dünyada esasında eşi benzeri olmayan çok ayrıcalıklı bir deniz. Bunun ana sebebi de Marmara Denizi’nin diğer denizlere iki boğaz sistemi ile bağlanıyor olması. Tam kapalı bir deniz değil ama tam açık deniz olarak da bunu adlandıramıyoruz. Tam manasıyla bir iç deniz. Türkiye dışında başka bir ülkenin buraya sınırı yok. Marmara ekosistemi, Akdeniz’den giren ve oksijenli suyla besleniyor. Bunun dışında Marmara Denizi’ne giren oksijen seviyesi yüksek bir su bulunmuyor. Karadeniz’den giren suyun zaten kirlilik yükü yüksek. Dolayısıyla Akdeniz dışında çok nefes alabileceği bir dışarıya bağlantısı yok ve etrafında da 25 milyondan fazla insanın yaşadığı bir deniz. Türkiye endüstrisinin yaklaşık üçte biri Marmara Denizi’nin etrafına konuşlanmış durumda. Burada endüstri, balıkçılık, tarım, turizm ve denizcilik gibi birçok sektör var. Şehirleşme çok yüksek seviyelerde ve bunun Marmara Denizi’nin üzerinde ciddi baskıları var. Marmara Denizi ekolojik anlamda bir geçiş denizi yani Karadeniz’le Akdeniz’i birbirine bağladığı için iki denizin de ekolojisinden etkileniyor. İki denizin ekolojisini yansıtıyor. Karadeniz’in düşen oksijenli sularında yaşayan türleri yansıtırken, diğer tarafta bambaşka özelliklere sahip Akdeniz’in ekolojisini de içinde barındıran bir deniz. Biz biliminsanları için de tam bir yaşayan laboratuvar diyebiliriz. Yani bugüne kadar gördüğümüz her türlü insan baskısı da bu deniz üzerinde mevcut. Bu açıdan da Marmara Denizi’ni ayrıcalıklı bir deniz olarak görüyoruz.
KİRLİLİK AZALTILMALI
Müsilajın son durumu ile ilgili bilgilendirme alabilir miyiz? Müsilaj bitti mi? Etkileri nasıl devam ediyor? Tamamen ortadan kaldırmak için neler yapılmalı ya da tamamen ortadan kaldırmak mümkün mü?
Şimdi öncelikle müsilajı tamamen ortadan kaldırmak mümkün. Ama Marmara Denizi’ndeki ana sorun sadece müsilaj değil, müsilaj bir sonuç. Bunu önemle belirtmemiz gerekiyor. Müsilaj Marmara Denizi üzerindeki baskıların bir sonucu. Bu baskılar neye sebebiyet veriyor? Her şeyden önce kirlilik baskısı, iklim baskısı, kontrolsüz ve ekosisteme dayanmayan avcılık Marmara Denizi’nin ekolojisini baştan sonra değiştirmiş durumda ve Marmara Denizi özellikle kirlilik baskısıyla 20-25 metrenin altında canlı hayatını tehdit edebilecek seviyede düşük oksijenli bir denize dönüşmüş durumda. Bütün bunların sonucu olarak müsilaj ortaya çıkıyor. Müsilaj bugün yok ama müsilaja sebebiyet verecek etkenler Marmara Denizi’nde halen mevcut. Bizim dikkat etmemiz gereken konu bu etkenlerin durumu. Nedir bunlar? Oksijen azlığı, oksijen azlığının sebepleri ne? Azot ve fosfor yüklerinin çok yüksek seviyelerde olması, bunları gözlemlememiz gerekiyor. Bunlarda da ciddi bir düşüş Marmara Denizi’nde şu anda bulunmuyor. Bunun etkileri de bütün ekosistemi etkiliyor. Ekosistemdeki canları birbirine bağlayan zincir kırılmış durumda. Belki Marmara’nın karbon tutma kapasitesi azalmış durumda. Denizin bize sağladığı servislerden gıda tedariği azalmış durumda. Tabi bu oksijensizlik bütün balık türlerini de etkiliyor. Bir de bunun üstüne ekosisteme dayalı olmayan balıkçılık faaliyetleri geliyor. Yani bunu ortadan kaldırmak için her şeyden önce giren kirliliğin azaltılması lazım. Bununla ilgili araştırmalar gerçekleştirdiğimiz DEKOSİM (Deniz Ekosistem ve İklim Araştırmaları Merkezi) ve T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile beraber yürüttüğümüz MARMOD projemiz var. Bu proje kapsamında Marmara’ya giren kirlilik yüklerini hesaplıyoruz. Bu yükler havza kaynaklı ya da şehir kaynaklı olabiliyor. Nereden ne kadar yük geliyor, bunları ne kadar azaltırsak Marmara istediğimiz sağlıklı ekosisteme ne kadar sürede ulaşır diye bakıyoruz. Ekosisteme dayalı balıkçılığı benimsemek de ilk başta almamız gereken önlemlerden. İklimin de bir baskısı var. Bunu da söylemek gerekiyor ama kısa vadede bununla ilgili çok bir şey yapamıyoruz.
DEĞİŞİM OLUYOR
Ancak bu girişimler her zaman tüketicinin lehine olmuyor. Bakın bir örnek ile anlatmaya çalışayım. Türkiye’de mobilyadan züccaciyeye, tekstilden aksesuara kendi markasıyla üretim yapan dünya devi bir market zinciri var. Bu market zinciri kendi alışveriş platformunu da oluşturmuş. İnternet mağazasına giriyorsunuz, istediğiniz ürünü mağazaya gitmeden alabiliyorsunuz. Rende, ayna, gümüşlük, kitaplık, raf aklınıza ne gelirse. Uyanık bir girişimci Türkiye’nin en büyük alışveriş platformlarından birinde bir mağaza açmış. Kendi markasıyla üretim yapan dünya devinin ürünlerini burada satışa çıkarmış. Görseller aynı, açıklamalar aynı, marka bile aynı. Tek fark var... Uyanık girişimci iki katı fiyat talep ediyor. Bu girişimciden alışveriş yaparsanız süreç şöyle işliyor... Siz siparişi onun satış yaptığı platform üzerinden veriyorsunuz. Girişimci sipariş kendi ekranına düşer düşmez dünya devinin mağazasında alıyor soluğu. Ya bizzat gidip alıyor, ya da dünya devinin alışveriş platformundan talep ediyor. O gün için topladığı tüm siparişleri toplu halde alıyor ardından sipariş sahiplerine kargoluyor. 3 liraya aldığını 6 liraya, 15 liraya aldığını 30 liraya 150 liraya aldığını 300 liraya size satmış oluyor. Aradaki fark girişimcinin kârı...
Ne var bunda diyebilirsiniz...Haklısınız, alan razı satan razı....Ben sadece tüketiciyi uyarmak isterim. Alışveriş platformlarından toplu iğne bile alsanız, markasına boyuna posuna fiyatına iyi bakın...Aynı ürün nerede kaça satılıyor incelemeden asla alışveriş yapmayın. Benden uyarması.
TÜRKİYE’YE GELEN TURİSTLER NEREDE NE HARCIYOR
ORTADOĞULU GİYİNİYOR AVRUPALI YİYİP İÇİYOR
KREDİ kartı bu çağın en önemli buluşlarından biri. Dünyada kâğıt para giderek yok oluyor. Hem fiziki hem sanal kredi kartları çoktan tahta kurulmuş durumda. Dün 2022 Mastercard Turizm Raporu’nun sonuçları ulaştı elime. Bu rapor turizmin nereye gittiğini, turistlerin en çok hangi kente harcadığını, en çok neye para harcadığı vs gösteriyor. Yani bir nevi turizm gerçeğine ışık tutuyor. Son rapora göre Türkiye’deki yabancı kart işlemleri geçen yılın aynı dönemine kıyasla TL bazında yüzde 225, dolar bazında ise yüzde 65 artış göstermiş. İstanbul, Antalya ve Muğla en çok ziyaret edilen ilk 3 il olmuş. Nevşehir ise turist harcamalarının en çok arttığı destinasyon halinde. Diğer sonuçlar daha dikkat çekici. Rapordan aynen aktarıyorum:
* Yurtdışı kartlar tarafından Türkiye’de gerçekleştirilen harcamalara bakıldığında ilk üç ülke sırasıyla; Almanya (%16), İngiltere (%14) ve ABD (%10).
* Türkiye’ye seyahat eden 10 ülke arasında; geçtiğimiz yıla kıyasla harcamalarını katlayan Suudi Arabistanlılar 9.5 kat artışla en yüksek büyüme oranına ulaştı.
Sadece vatandaş veya yatırımcı değil, ihracatçının da gözü dolar kurunda. Çünkü kurdaki yükseliş ihracatçının rekabet gücünü de etkiliyor. Kur uzun süredir yerinde sayınca ihracatçılar da rekabet gücünü yavaş yavaş kaybettiklerini söyler olmuştu. Ekonomi Gazetesi’nin aktardığına göre ihracatçının bu serzenişi Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’ye de sorulmuş. Aynen şu cevabı vermiş:
Döviz kurundan boşuna şikâyet etmesinler. Optimal noktanın çok uzağında değil. Dövizdeki artışlar benim enflasyon planımı bozar. Enflasyonu yukarı çekici etki yapabilir.
Nureddin Nebati
Sözün özü, hükümetin döviz kurlarının yükselişinin enflasyona paralel bir şekilde yükselişi için bile tahammülü yok. Enflasyonu düşürmeyi öncelikli hedef haline getiren hükümetin kurları yerinde saydırmayı bir politika olarak belirlediği ve bunun için çaba göstermeyi sürdüreceği net anlaşılıyor. 2023 global ekonomik çalkantının sürdüğü, Türkiye’nin genel seçim yaşayacağı bir yıl olacak. Kur, enflasyon, ihracat, büyüme gibi veriler önemini korumaya devam edecek.
TOSKANA’DA, TÜRK ŞİRKETTEN TÜRK DERİSİNE MADE İN ITALY DAMGASI
DÜNYANIN tüm önde gelen lüks markalarının deri mamul tasarım ve üretim tesislerinin kümelendiği Toskana bölgesinde yaptığımız bu yatırım sayesinde bir yandan mevcut müşterilerimizin tüm ihtiyaçlarına daha hızlı bir şekilde cevap vereceğiz bir yandan da yeni müşterilere ulaşacağız. Türkiye’deki üretim gücümüzü de pazara tamamen yansıtabilecek bir konumda olacağız.
Yukarıdaki sözlerin sahibi Desa CEO’su Burak Çelet. İtalya, Fransa, Çin, Hong Kong, Birleşik Krallık gibi ülkelere ihracat yapan ve dünyaca tanınmış Prada ve Chanel gibi lüks segmentteki markalarla da çalışan Desa, ihracat ağını genişletmesinin ardından Avrupa’da yeni bir hamleye hazırlanıyor. Şirket İtalya’nın Toskana bölgesinde kurduğu Ar-Ge ve üretim tesisini 2023’ün ilk çeyreğinde açacak. Dünyaca ünlü markalara üretim yapacak olan yeni tesis için personel alımı ise Ocak 2023’te başlayacak.
Türkiye’de otomobillere saçılan yüz binlerce lira dikkat çekmez ama 5-6 metrelik teknesi olan amatör denizci nedense milyoner zannedilir. Bakışları, yorumları dinleseniz karşıdakini Abramoviç sanırsınız. Otoparklara yapılan zamlar hemen gündemde yerini alır ama söz konusu marinalar olunca, yorumlar sıralanır:
“Parası olan çözümü bulur”, “marina işletmelerine ne yapması gerektiğini öğretmeye çalışmak da nedir, onlar ticari işletmedir vs.”
Bakın Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın çok güzel bir projesi var. Hedefi projenin adında yazıyor: “1 milyon amatör denizci.”
Konuyla ilgili bakanlığın internet sitesinde aynen şu ifadelere yer verilmiş:
* Cumhuriyet’imizin 100’üncü kuruluş yılı olan 2023’e kadar bir milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına denizcilik kültürünü aşılamak, verilecek denizcilik eğitimi sonrasında Amatör Denizci Belgesi düzenlemek, denizci millet denizci ülke hedefine ulaşmak, insanımızın yüzünü denizlere çevirerek ufkun ötesini görmelerini sağlamak amacıyla Bakanlığımız tarafından amatör denizcilikle ilgili temel eğitim programı başlatılmıştır.
3 yıl önce başlayan proje için dün anlamlı bir gündü. Bakan Karaismailoğlu, törenle ‘1 Milyonuncu Amatör Denizci’ye belgesini teslim etti.
Rakam müthiş. 1 milyon amatör denizcimizin bu belgeleri ‘bulunsun’ diye cüzdanlarında tutmak için almadığını umuyorum. ‘Denizci millet’ hedefine ulaşmamız için önce 1 milyon denizci belgesi sahibini denize indirmemiz gerekiyor. Otomobilin matrahını, ÖTV’sini, KDV’sini, yakıtını, bakımını dilimizden düşürmüyoruz ya, teknelerin motorlarını, fiyatlarını, bakımlarını, nereye bağlanacaklarını konuşmamızın tam da sırasıdır.
Daha önce sadece yazları görmeye alıştığımız Rus turistler bir bölümü gayrimenkul alarak ya da kiralayarak kalıcı hale geldi. Bu özellikle sahil kentlerinde gayrimenkul fiyatlarında ve kiralarında artışa neden oldu. Eğlence ve yeme içme sektörünün de Ruslar sayesinde yüzü güldü. Cirolar arttı, birçok mekânda yer bulunmaz hale geldi. İşte bu Rus bolluğundan nasibini alan bir diğer sektör de marinacılık oldu. Batılı ülkelerin Ruslara karşı takındığı tavır ve Rus teknelerine, yatlarına el koyması, limanlarına almaması üzerine rotalar Türkiye’ye çevrildi. Sıcak yaz günlerinde açıklara demirleyen binlerce Rus teknesi, yatı kış kapıya dayanınca soluğu marinalarda aldı. Akın sürerken marina fiyatları da tırmanmaya başladı. Nasıl tırmanmasın marina önlerinde onlarca tekne kuyruk olursa gelen talep karşısında en küçük demirleyecek alan bile kıymete bindi. Marina sahiplerinin yüzünün güldüğü bir gerçek. Peki ya Türk tekne, yat sahipleri ne halde?
Dün bir okurum yollamış. Geçen yıl 9 metrelik teknesi için Akdeniz’deki bir marinaya yıllık toplamda 25 bin TL ödemiş. Bu yıl kendisinden istenen rakam 100 bin liraya ulaşmış. Tekne sahibi isyanda:
Tekne denilince aklınıza milyon dolar gelmesin. Benim teknem bugün bir ev parası bile etmiyor. Yaşam biçimi olarak tercih ettiğim için aldım. Marina sahipleri aşırı ilgi karşısında aşırı zam yaptı. Tamam enflasyon yüksek ama yüzde 300 de değil. Geçen yıl 1700 Euro karşılığı kira istenmişti. Şimdi 5 bin Euro karşılığı isteniyor. Türk kara sularındaki bir marinanın Euro karşılığı kira istemesi de aslında yasal değil. Son aşamada kur TL’ye çevrilip kira TL olarak tahsil ediliyor. 1700 Euro karşılığı kira isteler yine razı olacağız da bir de Euro bazında yüzde 200 zam yapmak neyin nesi anlaşılmaz. Rusların çok parası var diye bize resmen git diyorlar. Mecburen köylere, koylara bağlayıp kışlamaya çalışacağız. Hava, güvenlik vs nedenlerle huzursuzuz bu kış.
Rus ilgisi şüphesiz birilerinin yüzünü güldürüyor. Ancak marinaların tutumunu da gözden geçirmesi şart. Yıllardır müşterileri olan Türk denizcilere karşı daha insaflı olmaları gerekmez mi?
KALİFİYE TÜRK MÜRETTEBAT KAPIŞ KAPIŞ
Son dönemde Rus teknelerinin Avrupa’daki marinalara girememesi ve bu teknelerde Avrupalı personelin çalışmasına yasak getirilmesi Türkiye’yi etkiledi. Türkiye’deki marinalara gelen Rus tekneleri Türk mürettebatları almaya başladı. Özellikle kalifiye mürettebat da Rus teknelerini tercih ediyor. Şu anda tekne ve yatlarda ciddi bir eleman sıkıntısı yaşanıyor.
1 TEKNE 2 MİLYON TL BIRAKIYOR
Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde genelde doğru seçilen hisse senetleri yatırımcısına da iyi kazandırır. Çünkü getirileri enflasyonun altında kalmaz. Gelişmiş piyasalarda hisse senetleri hem geleceğe yönelik olumlu beklentileri nedeniyle hem de temettü yani kâr payı potansiyelleri ile tercih edilir. Biz de ise temel tercih nedeni “dedikodu”dur. O hisse uçacak bu kaçacak derken üç kuruş kâr edeceğim diyerek girilen borsadan 5 kuruş zararla çıkılması şaşırtmaz.
Son dönemde hakkında en çok konuşulan iki hisse ise Sasa ve Hektaş oldu. Hatta halk arasında şöyle söylemler yayıldı:
- Tektaş alma Hektaş al.
- Sasa’sı olanın tasası olmaz.
Talep patlaması yaşayınca Hektaş hissesi 51.3 TL’ye kadar fırladı. Sonra birden satış dalgası geldi ve fiyat dün en son baktığımda 35.4 TL’ye kadar düştü. Kayıp yüzde 30’dan fazlaydı.
Sasa’da da benzer bir durum yaşandı. Taleple birlikte Sasa hisseleri 189.1 TL’yi gördü. Tablo öyle bir hale geldi ki piyasa değeri bakımından ilk sıraya yerleşti. Sasa hisseleri son 2 yılda yüzde 1.763 (19 kat) son bir yılda yüzde 868, sadece son bir ayda yüzde 83 artış kaydetmişti.
Hatta ikinci sıradaki Koç Holding ve ve üçüncü sıradaki THY’yi toplasan bile piyasa değeri bakımından bir Sasa etmiyordu. Ardından hızla satışlar başladı. Dün baktığımda Sasa 125.9 TL’ye kadar gerilemişti. Kayıp yüzde 33’ü buldu.
Şirketin durumunu en iyi başındakiler değerlendirir. Öyle ya şirketin satışlarını, kârını, ihracatını, borcunu onlardan daha iyi bilecek değiliz ya...
BİR tespitle başlayayım. Otellerin banyoları modernleştikçe daha karmaşık hale geliyor. Soğuk su, sıcak su hangi taraftadır, ne taraftan açılır, nasıl ayarlanır, duş başlığına yönlendirme nasıl yapılır... Banyolardaki aksesuarların hepsi ayrı telden çalıyor. Türk markası Vitra ile dünyanın en önemli tasarımcılarından Tom Dixon bir araya gelerek bu önemli soruna pratik çözümler üretmekle kalmadı aynı zamanda Liquid adında şık bir koleksiyona da imza attı. Tom Dixon ile Eczacıbaşı Holding’in davetlisi olarak gittiğimiz Londra’da dünyada metrekare başına en çok tasarımcı ve mimarın düştüğü Clerkenwell’de bir araya geldik.
Yaratıcı endüstrilerin merkezi olarak anılan tarihi bölgede hizmete giren Vitra Showroom’unda, İngiliz tasarım ikonu Tom Dixon’ın Liquid serisinin de aralarında bulunduğu en yeni koleksiyonlar sergileniyor. VitrA London olarak adlandırılan showroom’un tanıtımı amacıyla düzenlenen toplantıda konuşan Eczacıbaşı Topluluğu yetkilerinin anlattıklarına geleceğim. Ama önce gelin Tom Dixon nasıl bir tasarıma imza attığını anlatsın:
- Moda değiştikçe değiştirilmek istenmeyen, modası geçmeyen tasarımları önceledik. Modern banyolara girdiğimizde ne yapacağımızı bilemiyoruz. Bu yüzden kullanımı kolay ve geleceği önemseyen tasarımlar yaptık.
SUYUN HAREKETİ İLHAM VERDİ!
Daha sonra gezdiğimiz Tom Dixon’ın atölyesindeki ürünlerden de net anladık ki ürünlerinde yuvarlaklık çok önemli bir yer tutuyor. Dixon, Liquid serisini planlarken de yuvarlıklığı ön planda tutmuş ve suyun aktığı yerdeki hareketinden ilham almış. Banyo ürünlerinin kolay temizlenebilir olmasını ve hijyeni ise ayrıca dikkate almış.
* Eczacıbaşı 2022 itibarıyla Topluluk gelirlerinin yüzde 60’ını ihracattan ve yurtdışındaki bağlı ortaklıklardan elde ediyor. Peki ama bu noktaya nasıl gelindi, sözü Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı’na verelim: