Paylaş
YAKLAŞIK üç çeyrek yüzyıllık demokrasi serüvenimiz pek çok kusur ve sorunla doludur. Demokrasimizin geçmişte sıkça askeri darbelerle sakatlanmış olması bu kusurların başında gelir. Keza yargı yoluyla yapılan bazı tartışmalı müdahaleler de yakın tarihimizde demokrasinin zaman zaman tökezlemesine neden olmuştur.
Buna karşılık Türkiye’nin demokratik tecrübesinin bu gibi sorunlardan hiç etkilenmeyen, iftihar ettiğimiz kusursuz bir alanı vardı. Tek parti rejiminin 1946 seçiminde yol açtığı büyük şaibe hariç tutulursa, Türkiye’de seçimler 1950 sonrasında genel hatlarıyla düzgün bir şekilde gerçekleştirilmiştir.
Demokrasinin en temel ilkelerinden biri olan iktidarın sandıkta barışçı yoldan el değiştirmesi, İsmet İnönü’nün 1950 seçiminden sonra iktidarı Adnan Menderes’e devretmesiyle birlikte on yıllarca aksamadan devam etmiştir.
Yerel seçimler bu geleneğin dışında kalmamıştır. Örneğin, 1994 yılında İstanbul Belediye Başkanlığı seçimini Refah Partisi’nin adayı Recep Tayyip Erdoğan kazandığında, CHP’li eski başkan Nurettin Sözen’le görev devir teslimi bizzat RP Lideri Prof. Necmettin Erbakan’ın da katıldığı bir törenle centilmence bir ortamda gerçekleşmiştir.
YSK VE DÜRÜST HAKEM ROLÜ
Bütün bu görev değişikliklerinin gerisinde önemli bir kurum rol oynuyordu: Yüksek Seçim Kurulu... YSK, Demokrat Parti döneminden itibaren yerleştirdiği uygulamalar ile Türkiye’de seçimlerin, dolayısıyla demokrasinin en değerli güvencelerinden biri olageldi. Seçimlerin sandık başında düzgün ve adil bir şekilde yapılacağı konusunda her zaman güven yarattı. YSK, stadyumda iki rakip takımın taraftarlarının da güvendiği dürüst hakem rolünü oynuyordu.
YSK, seçimlerin böyle bir güven duygusuyla yapılmasını mümkün kılan altyapıyı oluşturup, bunun üzerinden sistemin düzgün ve objektif bir şekilde işlemesini gözetiyordu. Aslında bunu sağlayan, bu kurumda görev yapan, çoğunun bugün adını bilmediğimiz titiz yargıçlardı. Onlara geçmişteki özenli mesaileri için şükran borçluyuz.
YSK’nın yakın tarihte özellikle 2017 referandumunda mühürsüz zarfların da geçerli kabul edilmesi gibi bazı tartışmalı kararları çıksa dahi, son tahlilde bu karar da sandık kurullarının hatasının seçmen iradesini engellememesi gerektiği gibi bir gerekçeye dayanıyordu.
Özetle, ülkede seçim dönemlerinde siyasi tansiyon ne kadar yüksek olursa olsun, YSK her seferinde seçim işlemlerinin bu atmosferden etkilenmeden düzgün bir şekilde yürütülüp sonuçlandırılmasını sağlayabilmiştir.
Ne yazık ki, YSK’nın önceki günkü İstanbul seçimlerini yenileme kararıyla on yıllar içinde büyük ölçüde bir konsensus halinde yerleşmiş olan bu güven duygusu ciddi bir şekilde sarsılmış bulunmaktadır. Türk demokrasisinin belki de en sağlam vasıflarından biri gölgelenmiştir.
*
YSK’nın bu kararı alırken sandık kurullarıyla ilgili öne sürdüğü gerekçeler konusunda altını çizmemiz gereken nokta, kurulun daha önce benzer itirazlar karşısında verdiği sayısız kararın oluşturduğu yerleşik içtihadını terk etmiş olmasıdır.
YSK, önceki benzer başvuruları sandık kurullarının oluşumuyla ilgili itirazların seçim takvimine göre önceden sonuçlandığını belirterek reddetmekteydi. Bu seçimde de itirazlar 2 Mart’ta kesinleşmişti. Ancak YSK bu tarihten sonraki başvuruları işleme koyarak kendisiyle çelişkiye düşmekte bir beis görmemiştir.
Önemli bir başka nokta, YSK’nın mühürsüz zarflar başlığında 2017’de getirdiği tezden de uzaklaşmasıdır. YSK, bu kararını sandık kurullarının ihmali ya da hatasının oy kullanma hakkını engellememesi gerektiği yolundaki bir teze dayandırmıştı. Son olayda da itirazlar sandık kurullarının ilçe seçim kurullarınca oluşturulması sırasındaki bazı tasarruflarla ilgili.
YSK’nın mantığını izlersek, burada sandık kurullarıyla ilgili bir hata varsa, bunun sorumluluğunun oyunu özgürce kullanmış olan seçmene çıkarılmaması gerekir.
Tabii başkanlarına itiraz edilen sandıklardan çıkan aynı zarf içindeki A) ilçe belediye meclisi, B) ilçe belediye başkanlığı ve C) muhtar seçimi pusulalarının geçerli kabul edilip, yalnızca zarftan çıkan D) büyükşehir belediye başkanlığı pusulasının sorunlu görülmesi izaha çok muhtaç bir durumdur.
Bu yolun açılmasıyla bundan sonraki seçimlerde yapılabilecek engellemeler için istismara açık bir emsal yaratılmış olmaktadır. Sandıktaki sonuçtan hoşnut olmayanlar, bu emsallere dayanarak sürekli itirazlarla sonuçları değiştirme arayışına girebilecektir.
DEMOKRASİYİ DAHA ÇOK SAHİPLENMEK
YSK’nın kararının sonuçları İstanbul’da seçimin yenilenmesiyle sınırlı kalacak değildir, bunun çok ötesinde yansımaları olacaktır. Öncelikle, iktidarın baskısı altında Türkiye’de kuvvetler ayrılığının tümüyle aşındığı yolundaki bir kanaatin uluslararası alanda güçlü bir şekilde yerleşmesine yol açacaktır. Ülkedeki hukuk düzeninin işleyişiyle ilgili böyle bir algının belirmesinin ülkeye dönük yatırım iklimini olumsuz etkileyeceği yolunda yaygın ve geçerli kaygılar söz konusudur.
Muhtemel bir diğer sonuç Türk demokrasisinin dünyadaki yeriyle ilgilidir. Türkiye çok partili demokrasiye geçmesiyle birlikte temel yönelişini demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin esas olduğu bir dünya ve bu değerleri temsil eden, savunan uluslararası kuruluşlar doğrultusunda kullanmıştır. İstanbul seçimi üzerinde ortaya çıkan tartışmalı durum bütün bu uluslararası kuruluşlarda demokrasi ve hukuk başlıklarında Türkiye’nin konumunu aşağı çekecektir.
*
Ortaya çıkan tablo ne kadar olumsuz görünse de, en büyük tehlike umutsuzluğa kapılıp demokrasi oyunundan çekilmektir. Karşımızda bir sorun varsa bunu ancak demokrasiyi daha çok sahiplenerek, daha çok yücelterek, demokratik sabırla aşabiliriz.
Demokrasimiz bizler onun için daha çok çaba sarf ettiğimiz, daha çok emek verdiğimiz oranda güçlenecektir.
Paylaş