Paylaş
Ancak bunun nedenine geçmeden önce raporun perde arkasına bakalım. DDK raporu, Sivas’ın -o dönemdeki- BBP’li Belediye Başkanı Doğan Ürgüp’ün bu ildeki 114 sivil toplum kuruluşunu temsil eden bir heyetle birlikte 2012 yılı kasım ayında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü ziyaret ederek ilettiği bir talep üzerine başlayan bir sürecin sonucu. Gül, bu talep üzerine kendisine bağlı DDK’yı, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta 37 kişinin ölümüyle sonuçlanan Madımak hadisesini incelemekle görevlendirmiştir.
DDK, bir buçuk yılı bulan çalışmasını 24 Mart 2014 tarihinde sonuçlandırmış, ardından 1402 sayfalık bir rapor halinde Cumhurbaşkanı Gül’e sunmuştur. Gül, bu raporu 26 Haziran 2014 tarihinde onaylayarak Başbakanlığa göndermiştir. Raporun 76 sayfalık özeti geçen hafta Cumhurbaşkanlığı’nın web sitesine konmuştur.
* * *
DDK raporu Madımak hadisesinin “sebep ve faillerini” -görünen
ve yargılanıp mahkûm olan failler dışında- iki ana eksende ortaya koyuyor. Bunlardan birincisi, aslında kamuoyunda da itiraz görmeyecek olan saptamadır. Birinci sorumlu, “Kamu yönetiminin olaylardaki rolü ve oluşan toplumsal krizi yönetmekteki basiretsiz uygulamalarıdır”.
Bu bağlamda olaylardan sonra etkin bir adli ve idari soruşturma yönetilmemiş, bir anlamda buradaki sorumluluğun üzeri örtülmüştür. O tarihte Sivas’ın emniyet, asayiş ve genel yönetiminden sorumlu olup da adli takibata maruz kalan, disiplin cezası alan tek bir kamu görevlisi bile yoktur.
DDK, “sebep ve failleri” ikinci eksen olarak “Sivas olaylarına ilişkin kolektif hafıza gruplarının tutum ve yaklaşımlarında aramak gerekir” diyor. Bu hadisede “kolektif hafıza grupları”nı ağırlıklı olarak Madımak tartışmasına katılan Alevi ve Sünni kesimler olarak algılamamız gerekiyor.
Tam bu noktada “Kolektif hafızalar arasında çatışmalı bir alana girip... tarafsızlığını yitirecek şekilde başka bir kolektif hafızaya ait bir etkinliği düzenleme ve heykel dikimi gibi sair işlere girişen... kamu yönetimi unsurları” da sorumlu gösteriliyor DDK raporunda.
Yani dönemin Kültür Bakanı SHP’li Fikri Sağlar da Sivas’ta Pir Sultan Abdal heykeli diktiği için kusurlu bulunmuş oluyor. Peki Kültür Bakanlığı Sünni inancı temsil eden bir kültürel etkinliği desteklenmiş olsaydı, DDK bu suçlamayı yapacak mıydı?
DDK, daha sonra “sebep ve faillik” konusunda kolektif hafıza gruplarını da aşan “müşterek bir sorumluluğu” ön plana çıkarıyor, birinci çoğul şahıs öznesi üzerinden “hep birlikte oluşumuna katkıda bulunduğumuz Madımak katliamı” ifadesini kullanıyor. Bu ortak sorumluluk içinde -başka pek çok faktörün yanı sıra- hoşgörü eksikliği de var, tek tipleştirme de var, kutsalın korunmasında evrensel standartlarla örtüşmeyen hukuk normları da...
Kuşkusuz sorumluluğun ortaklaştırılarak çok geniş bir alana teşmil edilmesi, Madımak’ın önünde toplanıp içerideki insanları ateşe veren kitlenin sorumluluğunu da göreceli olarak azalacaktır. Geliştirilen anlatı genel söyleme yerleştiğinde, bu kitle giderek gözden uzaklaşacaktır.
* * *
Zaten rapordaki temel sorunlardan biri alt tema olarak Madımak katliamına hafifletici nedenler bulma gibi bir çabayı yansıtmasıdır. Özetle, metinde yer yer, kutsallara saygı gösterilseydi, Aziz Nesin Sivas’a gitmeseydi, Pir Sultan heykeli Sivas’a dikilmeseydi bu hadise hiç yaşanmazdı gibi bir bakışla karşılaşıyoruz.
Raporun düşündürücü bir diğer tarafı, son tahlilde bir teftiş kurulu olan DDK’nın neyin ahlaki olup neyin olmadığını tespit etmek konusunda kendisini yetkili görmüş olmasıdır. Bundan Madımak’ta komplo arayan Sünni kolektif hafıza yaklaşımları da payını alıyor, olayı “Kerbela travması” ile açıklamaya çalışan Alevi kolektif yaklaşımları da... Bu çabaları ahlaki bir tutum olarak bulmuyor DDK.
Madımak’ın mağduru olan Alevilerin bu katliamla Kerbela hadisesi arasında paralellik kurmasında ahlaki olmayan nedir, bunu anlamak zordur. Rapor bu bölümde maksadını fazlasıyla aşmıştır.
* * *
Ayrıca Anayasa’nın 108’inci maddesinde açıkça “Yargı organları, Devlet Denetleme Kurulu’nun görev alanı dışındadır” demesine karşılık, DDK, Sivas olaylarıyla ilgili yargılama sürecini mahkeme aşamasından Yargıtay’daki temyize kadar büyüteç altına yatırıyor ve bir dizi eleştiri getiriyor.
DDK, buna ek olarak Madımak hadisesini açıklamaya çalışırken bir hayli iddialı sosyolojik ve siyasi kavramsal analizlere giriyor, hatta tarih yazıcılığının nasıl olması gerektiği konusunda tezlere de başvuruyor. Bu yönleriyle DDK raporunun bazı bölümleri daha çok akademik terminolojiyle kaleme alınmış bir doktora tezini çağrıştırıyor.
Gül’ün Köşk’teki son dönemine rastlayan bu raporda, kuşkusuz muhafazakâr Sünni kesimleri rahatsız edecek unsurlar, bakış açıları da var. Ama genel dengesine bakıldığında, raporun, Madımak olayının özellikle köktendinci kesimler üzerinde yerleştirdiği olumsuzluğu kısmen törpüleyen bir işlev göreceğini söylemek mümkündür.
Paylaş