Paylaş
Önce bu gelişmenin Türkiye-ABD ilişkilerine dönük muhtemel etkileri ve bu çerçevede Kabil Havalimanı’nın durumu ile başlayalım. Hatırlanacağı gibi, havalimanının işletilmesi dosyası son dönemde yokuş aşağı gitmekte olan Türkiye-ABD ilişkilerinin onarılması açısından önemli bir imkân olarak görülüyordu Ankara cephesinde. Bir bakıma, Türkiye’nin önemini ABD nezdinde yeniden tescil edecek stratejik bir anahtar gibi değerlendiriliyordu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden’ın geçen 14 Haziran’da NATO’da yaptıkları görüşmede Kabil Havalimanı’nın güvenliğinin sağlanmasında Türkiye’nin öncü bir rol oynaması konusunda ilke olarak anlaştıkları açıklanmıştı. Varılan mutabakat, beraberinde Türk ve ABD askeri makamları arasında bu görevin, finansal yönü ve güvenlik gibi unsurlarını içeren yoğun bir müzakere sürecini başlatmıştı.
Buna karşılık geçen pazar günü Kabil’de ortaya çıkan yeni durum, müzakerelerin yapıldığı çerçeveyi ciddi bir şekilde değiştirdi. Şöyle ki, Türkiye’nin bu rolü üstlenmesi düşüncesi, ABD Afganistan’dan çekilirken her şeyin planlandığı gibi gittiği, Afgan hükümetinin önce iş başında kalıp ardından bir geçiş dönemi yönetiminin şekilleneceği kısmen iyimser bir senaryo üzerine inşa edilmişti. Kabil’deki büyükelçiliklerin açık kalacağı ve havalimanının da Kabil’in dünyayla bağlantısını koruyacağı varsayımı geçerliydi.
Oysa son iki-üç hafta içinde Taliban’ın muazzam bir süratle sahada hâkimiyet kurması ve Afgan ordusunun çökmesiyle Kabil’in geçen pazar günü hiç hesapta olmayan şekilde düşmesi yepyeni bir durum yarattı. Kaos ortamında çok sayıda büyükelçilik güvenlik gerekçesiyle zaten kapatıldı.
Ortaya çıkan yeni koşulların ABD ile yürütülen müzakereleri belli ölçülerde etkilemesi kaçınılmazdır. Kabul edelim ki, artık Kabil’de kararları vermek konumunda olan otorite bizzat Taliban’ın kendisidir.
AKAR: AFGANİSTAN’IN TÜMÜNÜ KUCAKLIYORUZ
Burada önemli olan husus, sahadaki ani değişikliğe karşılık Ankara’nın Kabil Havalimanı’nın güvenliğini üstlenme konusundaki kararında herhangi bir değişikliğin olmamasıdır. Kabil’de ipler olduğu gibi Taliban’ın eline geçmiş olsa da, Ankara bu rolü oynama niyetinden vazgeçmiş değildir.
Ankara’nın yeni döneme bakışını Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın dün Sabah’ın Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu’na yaptığı açıklamalardan okuyoruz. Akar, “Biz, finansal, askeri ve diplomatik destek verildiği takdirde Kabil Havalimanı’nın güvenliği ve işletilmesi görevini sürdürürüz” diyor ve “Afgan kardeşlerimiz istemezse 24 saatte orayı terk ederiz” diye ekliyor.
İlginç bir diğer nokta, Akar’ın Taliban’la diyalog kanalları oluşturulması gerektiğini hissettirerek, “Biz Türkiye olarak ayrım yapılmaksızın tüm Afganistan’ı kucaklıyoruz. Taliban ‘Müslüman olmayan ülke istemiyoruz’ açıklamasını yaptı. Bu durumda seçenek olarak sadece Türkiye kalıyor” diye konuşması.
Akar’ın ifadelerinden, geçen hafta gittiği İslamabad’da görüştüğü Pakistanlı muhataplarının Türkiye’nin bu görüşlerini Taliban’a doğrudan yönelterek, örgütü ikna etmesini önerdikleri anlaşılıyor. Bu durumda Türkiye’nin bu günlerde muhtelif kanallar üzerinden Taliban’a bu mesajları iletmekte olduğunu tahmin etmek mümkün.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da geçenlerde Kanal D/CNN Türk’e mülakatında bazı kurumların Taliban ile görüşmeler konusunda çalıştıklarını belirterek “Hatta belki benim bile onların lideri durumunda olacak olanı kabul etme durumum olabilir” diye konuşmuştu.
TALİBAN DAHA ÖNCE ANKARA’YA SICAK DEĞİLDİ
Bütün bu açıklamalar, Kabil’deki yeni iktidar denklemi üzerinden okunduğunda, havalimanıyla ilgili nihai kararın artık Taliban’ın yetki alanına geçmiş olduğunun bir ifadesidir. Taliban, bu aşamada bir havalimanı çalıştırma, işletme becerisine sahip kadroları olmadığına göre, dünyayla temas içinde kalmak istediği takdirde üçüncü bir ülkeden yardım istemek durumundadır. O ülke kim olacaktır?
Taliban, daha önce yaptığı açıklamalarda ABD ile varılan anlaşma çerçevesinde bütün yabancı askeri güçlerin Afganistan’dan çekilmesi çağrısını yaparken, Türkiye’nin de bir NATO üyesi olarak ülkeden çıkmasını talep etmişti. Şimdi havalimanında Türkiye yönünde bir tercih kullanması, Taliban açısından kayda değer bir tutum değişikliğini gerekli kılacaktır.
TÜRKİYE’NİN YENİ REJİMİ TANIMASI GÜNDEME GELİNCE...
Tabii Türkiye’nin bu rolü üstlenebilmesi, zaten temas içinde olduğu örgüte dönük bir dizi adım atmasını da gerektirebilecektir. Örneğin, öncelikle önümüzdeki dönemde açıklanacak yeni yönetimin resmen tanınması buna dahildir. Bu noktada uluslararası camianın tanıma konusunda nasıl bir tutum alacağı da önem kazanıyor.
Vurgulanması gereken bir husus, Ankara’daki karar vericilerin Afganistan’da beliren yeni durumu Batı ile ilişkisinde Türkiye’yi önemli ve işlevsel gösterecek bir fırsat olarak değerlendirmek istemeleridir. Batı faktörü dışında, Ankara’nın muhtemel bir göç dalgasının kontrolü açısından da Afganistan denklemi içine girmek istediği düşünülebilir.
Bu sırada Batı dünyasından da Türkiye’nin genelde mülteci meselesi de dahil olmak üzere Afganistan konusunda oynayabileceği role sıcak bakan bazı mesajlar gelmekte oluşu not edilmelidir. Almanya Şansölyesi Angela Merkel, önceki gün muhtemel bir sığınmacı dalgasından söz ederken “Türkiye ile yakın çalışılması gerektiğini” söylemiştir. Belli ki Almanya, Afganistan’dan kaynaklanacak yeni bir sığınmacı dalgasının Avrupa kapılarına kadar gelmesi ihtimalinden kaygılıdır ve bir kez daha Türkiye’yi bu tehlikenin engellenmesi açısından kritik görmektedir.
Bir başka gelişme, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın önceki gün NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrel ve İngiltere Dışişleri Bakanın Dominic Raab’ın yanı sıra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nu da aramasıdır. ABD Dışişleri Sözcüsü’nün açıklamasına göre, Blinken AB, NATO, Türkiye ve Birleşik Krallık’a Afganistan’daki çabalarından dolayı “derin takdirlerini” iletmiştir.
TÜRKİYE’NİN ÜZERİNDE YÜRÜYECEĞİ İNCE ÇİZGİ
Türkiye’nin Afganistan’da oynayabileceği rolün sınırları önemli ölçüde Taliban’ın bundan sonra atacağı adımlarla da yakından ilişkilidir. Yirmi yıl sürdürdüğü bir savaşı kazanan Taliban şimdi Afganistan’ı yönetmek durumundadır. Bu da mantıken bir dizi rasyonel karar almasını gerektirecektir.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun dün Ürdün’de yaptığı açıklamada Taliban’ın şu ana kadar yabancılara, diplomatik misyonlara ve kendi halkına yönelik verdiği mesajları “olumlu karşıladıklarını” söylemesi dikkat çekicidir. Çavuşoğlu, “Umarım eylemlerde de bunu görürüz” diye konuşmuştur.
Rejimin kendi ideolojisini yansıtan katı uygulamalarını sürdürmesi, uluslararası camianın, özellikle Batı dünyasının Kabil’de şekillenecek yeni rejimle ilişkilerini ciddi bir baskı altına alacaktır. Bu noktada insan hakları ihlalleri ve kadınların maruz kalacakları sistematik baskıların ve kötü muamelenin devamı potansiyel olarak en sorunlu alanların başında beliriyor. Taliban’ın terör örgütleri karşısındaki himayeci tutumu bir başka sorunlu alandır.
Türkiye yeni dönemde havalimanında rol alması halinde ister istemez Taliban rejimiyle yakın bir mesai içine girecektir. Ancak Türkiye burada son derece ince bir çizginin üzerinde yürümek durumundadır. Bununla, muhtemel bir işbirliğinin Taliban’la hissedilir bir mesafe korunarak yürütülmesi ihtiyacını kastediyorum.
Tabii Taliban’ın Türkiye ile işbirliğine kapılarını kapatması da önümüzdeki senaryolardan biridir. O takdirde ele aldığımız ihtimallerin çoğu gündemden düşecektir.
Paylaş