Paylaş
Bu koalisyon modelinin Almanya’daki ilk denemesi 1998 yılında Sosyal Demokrat Parti ile Yeşiller arasında kurulan ve 2005’teki erken seçime kadar iki dönem devam eden ikili koalisyonla yapılmıştı aslında. Aradaki farklardan biri, Hür Demokratlar’ın da katılımıyla üçlü bir çerçeveye geçilmesidir.
Kayda değer bir diğer fark, Yeşiller’in bu kez çok daha geniş bir kitlesel desteğe ve Meclis’te sayıca daha güçlü bir gruba sahip bulunmalarının yanı sıra, buna paralel bir zeminde koalisyon protokolüne tuğralarını eskiye kıyasla daha kuvvetli bir şekilde vurmuş olmalarıdır.
Yeni koalisyonun önemi, ortak protokole de yansıdığı üzere “yeşil ekonomi”ye yönelen, bu çerçevede yenilenebilir enerji kaynaklarına öncelik veren, buna dönük bir takvim üzerinden son derece iddialı hedeflerle yola koyulmasıdır.
Üçlü koalisyon hükümetinin mutabık kalınan ayrıntılı koalisyon protokolünü hayata geçirip başarılı olması, Avrupa’da uzlaşı kültürünün iyice kökleştiğini göstermesi açısından bütün demokrasiler için değerli bir emsal oluşturacaktır.
Hükümette Yeşiller Partisi’nden Türkiye kökenli Cem Özdemir Tarım Bakanı olurken, Türk kamuoyunun yakından tanıdığı Claudia Roth da Kültür ve Medyadan sorumlu DevletBakanlığını üstlenmiştir.
Sonuçta, Almanya’daki koalisyon hükümeti Yeşiller’in siyasi hareket olarak bir yükseliş ivmesi yakaladıklarına işaret ediyor.
YEŞİLLER PARTİSİ’NİN TÜZEL KİŞİLİĞİNİ KAZANMASINDA GÜÇLÜK
Almanya’daki yeni koalisyon hükümetinin kuruluş sürecinde Yeşiller’in kazandığı konumu incelemem, Türkiye’de kurulmak istenen Yeşiller Partisi’nin karşılaştığı sorunların ne durumda olduğu hususunda merakımı da tetikledi. Geçen 7 Temmuz’da kaleme aldığım “Bir Parti Nasıl Kurulur ya da Kurulamaz?” başlıklı yazım, kuruluş aşamasında olan Yeşiller Partisi’nin önüne çıkartılan engelleri konu alıyordu.
Dün dosyaya yeniden baktığımda, aradan beş ay geçmiş olmasına karşılık partinin kuruluşunda bir ilerleme sağlanmadığını gördüm. Kısaca özetlersek meselenin hukuki zemini şöyle beliriyor:
Anayasa’nın 68’inci maddesi “Siyasi partiler demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır” dedikten sonra, “Partilerin önceden izin almadan kurulacaklarını, Anayasa ve kanun hükümleri içerisinde faaliyet göstereceklerini” belirtiyor. Burada vurgulanması gereken nokta, Anayasa’nın siyasi partilerin kurulabilmesi için önceden izin şartı aramamasıdır.
22 Nisan 1983 tarihli 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 8’inci maddesi de partilerin kuruluşunu düzenliyor. Bu maddenin üçüncü fıkrası, “Siyasi partiler belirtilen bildiri ve belgelerin İçişleri Bakanlığı’na verilmesiyle tüzel kişilik kazanırlar” hükmünü taşıyor. Maddede daha sonra bu bildiri ve belgelerin neler olduğu ayrıntılı bir şekilde sıralanıyor.
Bu maddedeki en kritik hükümlerden biri, “Bildiri ve belgeler alındığı anda, İçişleri Bakanlığı’nca bir alındı belgesi verilir” denilmesidir. Ardından, bakanlığın bu belgeler ve alındı belgesinin birer örneğini üç gün içinde Cumhuriyet Başsavcılığı ile Anayasa Mahkemesi’ne göndereceği kaydediliyor.
Sıraladığımız bütün bu hükümler, Türkiye’deki yasal çerçevenin siyasi partilerin kuruluşunu son derece kolaylaştıran bir anlayışla düzenlenmiş olduğunu gösteriyor. Partiler, belgelerin bakanlığa verilmesiyle tüzel kişiliklerini kazanıyorlar. Kanun, çok açık bir dille belgeler alındığında İçişleri Bakanlığı’nın “alındı belgesi”ni vermesini öngörüyor. Bu hüküm, Anayasa’nın siyasi partilerin kuruluşu için önceden izin şartı aramaması ilkesiyle uyumludur.
İSTİNAF MAHKEMESİ YEŞİLLER’İN İTİRAZINI KABUL ETTİ
Yeşiller Partisi’nin kurucuları, bu formaliteleri yerine getirip 21 Eylül 2020 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na gerekli başvuruyu yapmıştır. Bakanlık, bazı belgelerde eksiklikler görüp ayrıca kurucu üyelerin bazılarının farklı partilerdeki üyeliklerinden istifa belgelerini talep etmiştir. 13 Ekim 2020 tarihinde istenen yeni belgeler ve istifa belgeleri de bakanlığa iletilmiştir.
Gelgelelim belgelerin iletilmesine karşılık Siyasi Partiler Yasası’nda öngörülen alındı belgesi İçişleri Bakanlığı tarafından verilmemiştir. Bu konuda yapılan resmi bir başvuruya da yanıt verilmeyince, parti kurucuları 23 Mart 2021 tarihinde Ankara 8’inci İdare Mahkemesi’nde dava açmıştır. Mahkeme, 31 Mart 2021 tarihinde “yetkisizlik” kararı verip dosyanın hukuk mahkemelerince görülmesi gerektiğini belirtmiştir.
Dosya bunun üzerine istinafa götürülmüş, parti kurucuları karara Bölge İdare Mahkemesi’nde itiraz etmiştir. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10’uncu İdari Dava Dairesi, 20 Ekim 2021 tarihinde oybirliğiyle aldığı kararla Yeşiller Partisi’nin itirazını kabul etmiş, 8’inci İdare Mahkemesi’nin yetkisizlik kararını kaldırmıştır. Bunun üzerine dava dosyası yetkisizlik kararı veren idare mahkemesine iade edilmiştir.
Bu durumda dosya yeniden ilk mahkemenin önüne gelmiş bulunuyor.
PARTİ, RESMEN FAALİYETE GEÇEMİYOR
Bütün bu süreç ne anlama geliyor? İçişleri Bakanlığı’nın gerekli alındı belgesini vermemesi, ardından konunun yargıya intikali ve sürecin bu şekilde uzaması nedeniyle Yeşiller Partisi de tüzel kişiliğini bir türlü kazanamıyor.
Bunun sonucu, resmi bir parti gibi faaliyete geçemiyor. Örneğin, üye kabul edemiyor, teşkilatlanma faaliyeti yürütemiyor, yani il ve ilçe örgütleri açamıyor, aidat toplayamıyor. Bu faaliyetleri yürütemediği için potansiyel olarak bir seçime katılma imkânından da yoksun kalıyor.
Türkiye’de faaliyet gösteren siyasi partilerin listesi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın web sitesinde ilan ediliyor. Dün bu listenin bulunduğu sayfaya girip saydığımda Türkiye’de toplam 120 parti faaliyette görünüyordu. Listede her bir partinin ismi ve kuruluş tarihi sıralanmıştı. Geçen yaz Yeşiller Partisi hakkındaki ilk yazıyı yazdığımda bu sayı 106’ydı. Demek ki, geçen beş ay içinde 14 parti daha kurulmuş.
ALMANYA’DAN TÜRKİYE’YE BİR İZDÜŞÜMÜ
Daha önceki yazımızda da vurguladığımız üzere, Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası’nın açık hükümlerine rağmen Yeşiller Partisi’nin bir engellemeye takılması, geçen dönemde kurulan partilerden farklı bir muameleye hedef olması ayrımcılık anlamına geliyor.
Ayrıca, demokratikleşme talebinin yanı sıra iklim krizine, ekolojik dengeye, çevreyi korumaya odaklanan bir programa sahip bir partiden söz ediyoruz. Çevre sorunları üzerindeki farkındalığın bütün dünyada yükseldiği bir zamanda, bu konuda kuvvetli mesajı olan bir partinin Türkiye’deki demokratik tartışmada kendisine yer bulması, bu açıdan da demokrasinin, çok sesliliğinin bir gereğidir.
Almanya’da Yeşiller’in iktidar ortağı olmasını izlerken, konu Türkiye’ye dönük bir çağrışım yapınca bakın karşımızda nasıl bir tablo bulduk.
Paylaş