Paylaş
Gerçekten de hükümetin özellikle Arap Baharı sürecine vicdan ve ahlaki yükümlülükleri kuvvetli bir şekilde vurgulayarak yaklaştığını söyleyebiliriz. Hükümet, Suriye’de Beşar Esad rejimine karşı aldığı sert tavrı da yine aynı ilkeler çerçevesinde formüle ediyor.
Bütün mesele, dış politikada ahlaki, vicdanı yükümlülüklerin gözetilmesinde ne kadar tutarlı davranılabildiği sorusunda karşımıza çıkıyor. Çünkü ulusal çıkarların dayattığı zorunluluklarla, vicdani, ahlaki duruşun gerekleri sıkça çatışabiliyor.
AK Parti hükümeti, İran cephesinde bu açmazı kristalize eden hassas bir sınavdan geçiyor. Bu sınav, BM’nin İran’daki insan haklarını incelemekle görevli özel temsilcisi Ahmed Shaheed’in Türkiye’yi ziyaret edebilmesinde yaşanan sıkıntılarda kendisini gösteriyor.
ABD’nin en saygın sivil insan hakları kuruluşu olan Human Rights Watch, dün yayımladığı İranlı mültecilerin durumuyla ilgili kapsamlı bir raporda, BM raportörünün Türkiye’deki İranlı mültecilerle görüşebilmek için yapmak istediği geziye Türk hükümetinin izin vermediğini belirterek, bu engelin kaldırılmasını talep etti.
Mahmud Ahmedinejad’ın 2009’da cumhurbaşkanlığına şaibeli bir şekilde yeniden seçilmesinden sonra muhalifleri acımasızca bastırması ve ardından ülkedeki insan haklarının ciddi bir şekilde kötüleşmeye başlaması üzerine, BM İnsan Hakları Konseyi 2011 yılında İran’daki hak ihlallerini inceleyip BM’yi bilgilendirmesi için özel bir temsilci görevlendirmişti.
Sorun, İran hükümetinin, BM özel temsilciliğine getirilen Maldiv Cumhuriyeti’nin eski Dışişleri Bakanı Shaheed’in ülkeyi ziyaretine izin vermemesinden kaynaklanıyor. Özel raportör, hak ihlalleri konusunda bilgi toplayabilmek için ülkeden kaçmış olan İranlı rejim muhalifleriyle ancak üçüncü ülkelerde buluşup görüşebiliyor.
İranlı mültecilerin çoğunluk ilk sığındıkları ülke Türkiye. Özellikle 2009 sonrasında rejimin baskıları nedeniyle Türkiye’ye kaçan İranlıların sayısında büyük bir artış var. Halen Türkiye’ye gelip üçüncü bir ülkeye geçmek üzere Türkiye’de BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne başvuru yapmış ve formalitelerin sonuçlanması için bekleyen İranlı mültecilerin sayısı 30 Kasım itibarıyla 6.321. Bu mülteciler, BM İran raportörü için eşsiz bir bilgi kaynağı. Gelgelelim Shaheed, Türkiye’yi ziyaret için diplomatik kanallardan yaptığı birden çok başvuruya Ankara’dan olumlu bir yanıt alamadı.
Shaheed, 6 Mart 2012 tarihinde New York’ta BM İnsan Hakları Konseyi’ne sunduğu ve İran’da hak ihlallerinin ağırlaşmakta olduğuna dikkat çektiği ilk raporunu, Türkiye’ye gelemediği için Fransa, Almanya ve Belçika’daki İranlı mültecilerle yaptığı görüşmelere dayandırdı ve ziyaretlerini kolaylaştırdıkları için bu üç ülkenin hükümetlerine teşekkür etti. BM Temsilcisi, geçen ayın sonunda da Almanya, İsveç ve Norveç’e giderek buradaki İranlılarla temas etti.
İlginç bir başka gelişme de 27 Kasım’da New York’ta BM Genel Kurulu Üçüncü Komitesi’nde İran’daki insan hakları ihlallerine dikkat çeken ve özel temsilci Shaheed’in bu raporuna da atıf yapan kararın oylamasında yaşandı. Türkiye 83 lehte oyla kabul edilen bu kararın oylamasına katılmadı. Batılı ülkeler blok olarak kararın lehinde oy kullandı. Türkiye ile birlikte oylamaya katılmayan 11 ülke arasında Myanmar, Çad, Somali ve Azerbaycan da var.
Belli ki AK Parti hükümeti, Türkiye’nin İran’daki ticari çıkarlarının zarar görmemesi ve ayrıca bu ülkeyle siyasi düzeyde -pürüzlere rağmen- yakın bir şekilde yürüyen siyasi diyaloğun etkilenmemesi için Tahran’ı rahatsız edecek, küstürecek durumlar yaratmaktan kaçınıyor.
Ancak o zaman kaçınılmaz olarak şu soru zihinlere takılıyor: BM’nin Türkiye’ye göndermek istediği özel temsilci Suriye’deki insan hakları ihlallerini incelemekle görevli olsaydı bu güçlükle karşılaşır mıydı?
Elinizi vicdanınıza koyun ve yanıt verin lütfen.
Paylaş