Paylaş
Rus savaş uçaklarının önceki gün Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) kökenli Feylak eş Şam isimli örgütün sınır bölgesinde Hatay’ın 9 kilometre kadar karşısındaki Duveyle köyünde bulunan eğitim kampına düzenlediği hava saldırısını kastediyoruz. Bu saldırıda 78 kişi hayatını kaybederken, 90 kişi de yaralanmıştı.
Sahadan gelen haberlere bakılırsa, İdlib’deki silahlı muhalif gruplar bu saldırıya dün Esad ordusunun konuşlandığı noktaları hedef alan yoğun bir topçu ve roket atışıyla kuvvetli bir karşılık verdi.
RUSYA CERABLUS’A BALİSTİK FÜZE ATINCA
İdlib saldırısı, aslında niteliği itibarıyla yakın zaman kesitindeki bir ilk değildi. Fotoğrafın bütününü görebilmek için İdlib’deki saldırının üç gün öncesine gitmek gerekiyor. Geçen cuma günü Suriye’nin kuzeyinde uluslararası camiada dikkat çekmeyen bir başka hava saldırısı meydana geldi.
Saldırı, Cerablus’un kırsalında Küse yerleşiminin hemen dışında iptidai mazot rafinerileri ve mazot pazarının bulunduğu bir alanı hedef aldı. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SİHG), patlamalarda yedi sivilin öldüğünü, 20 kişinin de yaralandığını duyurdu. Sosyal medyadaki paylaşımlarda olay yerindeki yanmış akaryakıt tankerlerinin görüntülerine rastlamak mümkün.
Harekâtın nasıl düzenlendiği konusunda çelişik bilgiler var. SİHG, saldırının Rusların Akdeniz sahilindeki Lazkiye yakınlarında bulunan Hmeymim hava üssünden ateşledikleri roketlerle yapıldığını ileri sürdü.
Buna karşılık Anadolu Ajansı, bu konuda geçtiği haberde, saldırının Lazkiye’deki Rus donanmasından iki balistik füze atılması suretiyle düzenlendiğini duyurdu. Bazı haberlerde ise balistik füzelerin daha güneydeki kıyı şehri Tartus’un açıklarındaki bir Rus savaş gemisinden ateşlendiği belirtildi.
FIRAT KALKANI BÖLGESİ HEDEFTE
Hmeymim üssü ile Cerablus arasında 250 kilometre bir mesafe var. Balistik füzeler Tartus civarından ateşlendiyse menzil 280 kilometrenin de üstüne çıkıyor.
Cerablus, Fırat Nehri’nin Türkiye’den Suriye topraklarına giriş yaptığı noktadaki Karkamış’ın hemen karşısına düşen Suriye tarafındaki kasaba. Aynı zamanda Türkiye’nin Fırat Kalkanı harekât bölgesinin doğudaki en uç noktasını gösteriyor. Cerablus’ta saha kontrolünü büyük ölçüde ÖSO kökenli gruplar yürütüyor.
Rusya’nın bu saldırısında, bir mazot pazarı vurularak silahlı muhalefetin kontrolündeki bir bölgede yaşayan bütün insanların çok temel ihtiyaçlarının hedef alınması söz konusu.
Gerek Cerablus gerek İdlib saldırılarının ortak yönü, Birleşmiş Milletler tarafından ‘terörist örgütler’ olarak tanımlanan El Kaide ya da IŞİD değil, doğrudan silahlı Suriye muhalefetinin hedefe konmasıdır. Tabii vurulan yerin Türkiye’nin Suriye’deki harekât alanı içinde olmasının Ankara’ya dönük taşıdığı mesajlar da var.
İLİŞKİLER KIRILGAN ZEMİNDE
Rusya’nın icra ettiği bu iki saldırının birbiri ardına meydana gelmiş olması, Türkiye’nin bu ülke ile ilişkilerinin bugünlerde ne kadar kırılgan bir zeminde yürüdüğünü göstermeye yetiyor.
İki ülke arasındaki ilişkilerin Dağlık Karabağ’daki çatışmalarda Türkiye’nin Azerbaycan’a verdiği kuvvetli destek nedeniyle belli bir basınç altına girdiği bir dönemde, Rusya’nın yaptığı bu hamlelerle Suriye’yi de bir karşı ağırlık olarak bu sürece ilişkin denkleme yerleştirdiğini söylemek mümkün.
Bu noktada 14 Ekim tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya lideri Vladimir Putin arasında gerçekleşen telefon konuşmasını da kısaca hatırlamakta yarar var.
Görüşmeden sonra Kremlin’den yapılan açıklamada, her iki tarafın akan kanın durdurulması ve Dağlık Karabağ sorununda barışçı bir çözüme doğru harekete geçilmesi için “ivedi bir ihtiyaç bulunduğunu” vurguladıkları belirtildi. Bu husus iki tarafın ortak bir pozisyonu olarak beliriyor.
Rus tarafının açıklamasında vurgulanan iki unsur dikkat çekiyor. Bunlardan birincisi, Türkiye’nin “çatışmada gerilimin aşağı çekilmesi için yapıcı bir rol oynaması umudu”nun ifade edilmesidir. İkincisi ise metinde “Vladimir Putin, Ortadoğu’dan gelen savaşçıların askeri çatışmalara dahil olması konusunda ciddi kaygı ifade etti” cümlesine yer verilmesidir.
Buna karşılık Ankara’da Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada “Erdoğan’ın (Putin’e) Azerbaycan topraklarına saldırarak yeni bir kriz çıkaran Ermenistan’ın yaklaşık 30 yıldır süren işgalini kalıcı hale getirmeye çalıştığını belirterek, Türkiye’nin gerek Minsk grubu içindeki statüsü gerekse ikili ilişkileri çerçevesinde bu meselenin kalıcı bir çözüme kavuşturulmasından yana olduğunu ifade ettiği” kaydediliyor.
Fark edileceği gibi, iki tarafın açıklamalarının vurguları her noktada aynı yönde şekillenmiyor.
MOSKOVA İLE ÇATIŞARAK İŞBİRLİĞİ MODELİ
Aslında gelinen noktada Rus tarafı, dünkü yazımızda altını çizdiğimiz üzere, Ankara ile görüş ayrılığı yaşandığını gizleme ihtiyacı duymuyor. Bu çerçevede Rusya’nın düzenlediği son iki saldırıyla Suriye’yi de masaya getirerek, Kafkasya ile ilgili kritik müzakerelerde Türkiye’ye karşı ek bir pazarlık gücü kazanmaya çalıştığını tahmin etmek güç değil.
Bu yönüyle bakıldığında, Türk-Rus ilişkilerinde bir ucunda Suriye, diğer ucunda Kafkasya’nın yer aldığı bir ‘birleşik kaplar’ denkleminin yerleşmekte olduğu öne sürülebilir. Aslında Libya’yı da dahil ederek bu denklemi üçlü bir çerçevede de tanımlayabiliriz. Ancak Libya’da şimdilik işlerin kısmen barışçı bir müzakere zeminine doğru girmiş olması, iki tarafın sahada savaşan farklı grupları desteklediği bu anlaşmazlığın Ankara-Moskova diyaloğunda yarattığı tansiyonu kısmen aşağı çekiyor.
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerde yakın zamanlarda tarafların ciddi bir şekilde çatıştıkları, karşı karşıya geldikleri pek çok kriz yaşandı. Geçen şubat ayı sonunda İdlib’de yaşanan çatışmalar bunun en uç örneğiydi. Buna karşılık girilen bütün türbülanslarda her seferinde Erdoğan ile Putin arasında bulunan uzlaşı formülleriyle bu krizler bir şekilde atlatılabildi. ‘Çatışarak işbirliği yapmak ve rekabet etmek’ şeklinde nitelendirebileceğimiz kendine özgü bir ilişki modeli yerleşiyor Ankara ile Moskova arasında.
Bakalım bundan önceki krizlerde yerleşen bu kalıp Güney Kafkasya konusunda da kendisini tekrarlayacak mı? Türkiye ile Rusya bu aşamada bir uzlaşı noktasına yakın gibi görünmüyorlar. Galiba bir süre nefeslerimizi tutmamız gerekecek.
Paylaş