Paylaş
Başkan Johnson, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale etmesini önlemek amacıyla gönderdiği mektupta açıkça tehdit yöntemine başvurmuştu. Türkiye’nin Kıbrıs’a tek taraflı müdahalesi halinde Sovyetler Birliği de bu krize karışırsa, NATO’nun Türkiye’yi koruma güvencesinin işlemeyebileceğini söylemişti.
Bu mektup, Türk kamuoyunun Batı’ya bakışını köklü bir şekilde sarsan, Türkiye-ABD ilişkilerinde derin izler bırakan bir dönüm noktası olmuştur.
Bu kez bir mektup değil, bütün dünya kamuoyu ile paylaşılan bir tweet mesajı söz konusu. Türkiye’yi kastederek “Kürtlere saldırırlarsa” diyor Başkan Trump, “Türk ekonomisini mahvederiz”. Bu arada, “20 mil genişliğinde bir güvenli bölge (safe zone) kurulması”ndan da söz ediyor.
*
Bir müttefik ülkenin başkanı, aleni bir şekilde bir diğer müttefik ülkeyi ‘ekonomisine zarar vermekle’ tehdit ediyor.
Kaldı ki, bu yöntemi geçen yaz Türkiye’ye karşı gerçekten kullandığı için Trump’ın mesajını blöf olarak da görmemek gerekiyor. Kendisi, böyle bir yola başvurabilecek tıynette bir ABD Başkanı.
Hatırlanacağı gibi, Trump, rahip Andrew Brunson’ın geçen temmuz ayında serbest bırakılmaması üzerine 26 Temmuz günü yine bir tweet mesajı atarak Türkiye’ye ekonomik yaptırımlar uygulayacağını açıklamış, ardından bir dizi yaptırımı uygulamaya koymaktan da çekinmemişti.
Sonraki günlerde Türk Lirası’nın Trump’ın yaptırımlarından nasıl etkilendiğine ve bu durumun ekonomideki kırılganlıkla birleşerek kuru nasıl yükselttiğine hep birlikte tanıklık ettik.
*
Trump’ın son tehdidi, uzunca bir zamandır bu köşede savunduğumuz Türkiye ile ABD’nin artık stratejik ortak ve müttefik olarak görülemeyecekleri yolundaki görüşümüzü bir kez daha teyit eden bir içerik taşıyor.
ABD Başkanı, bu çıkışıyla Fırat’ın doğusu meselesini içinden çıkılması daha da zor bir hale sokmuştur. Trump’ın 19 Aralık tarihinde ABD’nin Suriye’den çıkacağını duyurduğu açıklamasıyla Ankara ile Washington arasında beliren bahar havası, yaklaşık bir ay sonra yerini yeni bir krize bırakmıştır.
Bu yönüyle, Trump’ın Suriye’den çıkma kararının tam bir kördüğüme dönüşmekte olduğunu, bu gidişle ABD askerlerinin çekilmesi sürecinin tahmin edilenden de sancılı ve sorunlu geçeceğini ve belki de gözle görülebilir bir gelecekte tamamlanmayacağını öne sürebiliriz.
*
Bu kez işi daha da belirsizliğe sokan Trump’ın ‘güvenli bölge’ye ilişkin ifadeleridir. Trump, bu düşünceyi, başı sonu belli olmayan, öznesi bulunmayan bir cümle şeklinde ortaya atmıştır.
Bu kavram 19 Aralık’tan sonra Senatör Lindsey Graham tarafından 30 Aralık tarihinde Başkan Trump’ı Beyaz Saray’da ziyaretinden sonra yaptığı bir açıklamayla ortaya çıkmıştı. Graham, Trump’a atfen “tampon bölge”den söz etmişti.
ABD Dışişleri Bakanı Michael Pompeo, dün ‘güvenli bölge’yi tarif ederken “IŞİD’e karşı savaşan grupların güvenliğinin sağlanması”, aynı zamanda “Suriye’den Türkiye’ye herhangi bir saldırının önlenmesi” hedeflerine birlikte vurgu yapmıştır.
*
Trump’ın tweet mesajı Pompeo’nun ve Graham’ın sözleriyle birlikte değerlendirildiğinde, kurulmak istenen güvenli bölgenin işlevlerinden birinin de Türkiye’yi caydırmak olacağı anlaşılıyor.
O zaman ABD Fırat’ın doğusundan çekilecekse, kurulacak tampon bölgede kimin görev yapacağı sorusu gündeme geliyor. ABD güvenli bölgede görevlendirmek üzere geride asker bırakacaksa, o zaman bu durum zaten çekilme hedefiyle bağdaşmayacaktır.
Yoksa, bu bölge ‘uçuşa yasak hava sahası’ şeklinde mi uygulanacaktır? Geçen ay ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, BM çerçevesinde bunun düşünülebileceğini söylemişti.
Son günlerde bazı spekülasyonlarda konu olan ihtimaller de bir ‘Arap Gücü’nün ya da ‘Peşmerge Gücü’nün devreye sokulmasıdır.
Güvenli bölge Türkiye’yi caydırmak amacıyla bu formüller üzerinden tasarlandığı takdirde, Türkiye-ABD ilişkilerinin bunun getireceği ek basıncı taşıyabilmesi mümkün değildir.
Görünen, Trump’ın asker çekme kararının süratle kendi başına yeni bir kriz odağına dönüşmekte olduğudur.
Paylaş