Paylaş
TKİ derken, Soma’da 301 vatandaşımızın öldüğü maden ocağından sorumlu olan devlet kurumundan söz ediyorum. Bu madeni özel bir şirkete kiralayan ama oradaki yerleşik kontrol teşkilatı aracılığıyla işletmedeki faaliyeti 365 gün yerinde izleyen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı devlet kurumu...
* * *
TKİ, Türkiye’deki linyit yataklarının işletilmesinden sorumlu. Bir de taşkömürü rezervlerinin işletilmesinden sorumlu olan Zonguldak merkezli Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) var ki, üretimi TKİ’nin bir hayli altında kalan bu kurum yazımızın konusu dışında kalıyor.
TKİ’nin Türkiye’nin farklı noktalarında bulunan başlıca sekiz işletmesi var ve 2012 yılında bu işletmelere bağlı maden ocaklarındaki linyit üretimi 42.7 milyon ton olarak gerçekleşti. Bu üretimin işlemden geçtikten sonra kalan “satılabilir” bölümü ise 33.3 milyon ton.
Burada önemli bir ayrıntıya dikkat çekelim. Linyit iki yöntemle çıkarılıyor. Birincisi, yeraltına inmeden toprağın üstünden yapılan açık üretim. Bu, riski çok daha az olan bir yöntem ancak Türkiye’nin açık linyit rezervleri tükeniyor. İkincisi ise yeraltı işletmeciliği.
Türkiye’de 2012 yılındaki linyit üretiminin 31.7 milyon tonu yerüstü işletmeciliği ile çıkarıldı. Yeraltından çıkarılan kömürün miktarı ise 11 milyon tonda kaldı. Yeraltı üretimini Soma’daki rezervlerin bağlı olduğu Ege Linyitleri İşletmesi ile Kütahya Tavşanlı'daki Garp Linyitleri İşletmesi yapıyor.
Bu arada, üretilen linyit kömürün yüzde 80’inin termik santrallara verildiğini, ayrıca 2012 yılında 2.1 milyon ton kömürün de yaklaşık 2 milyon aileye hükümet tarafından yardım olarak dağıtıldığını belirtelim.
* * *
Bu yazıda yer alan TKİ 2012 faaliyet raporunun 11’inci sayfasından aldığımız grafik, yeraltından yapılan üretimin AK Parti’nin 2002 sonunda iktidara gelişinden sonraki seyrini gösteriyor.
AK Parti’nin birinci yılında TKİ yeraltındaki linyiti taşerona vermeden kendi imkânları ile çıkarmış. Nitekim 2003 yılındaki 1.1 milyon tonluk üretimin tümü bu şekilde gerçekleştirilmiş. Ancak özellikle 2005 yılından itibaren madenlerin ‘hizmet alımı sözleşmeleri’ ve ‘rödovans’ yöntemleriyle kiralanması suretiyle kömür üretiminde önemli bir artışın kaydedildiği ortaya çıkıyor. 2003 yılında 1.1 milyon ton olan üretim 2012 sonunda 11 milyon 68 bin tona yükselmiş.
Salı günkü yazımızda anlattığımız gibi, ‘hizmet sözleşmesi’ yönteminde TKİ ihaleye çıkarak madenin işletme imtiyazını –alım garantisi vererek- kömürü kendisine ton başına en düşük fiyatla satacak şirkete devrediyor. ‘Rödovans’ yönteminde ise TKİ ne üretime ne de kömürün satışına karışıyor, madeni kiraladığı şirketten kömür satışından rödovans denilen bir kâr hissesi alıyor. TKİ, ihaleyi kendisine satıştan en yüksek rödovans payını taahhüt eden şirkete veriyor. Aslında her iki modelde de TKİ üretimden olduğu gibi çekiliyor, üretim taşeron şirketlerin kontrolüne geçiyor.
* * *
Faaliyet raporundaki tablolara baktığımızda taşeronlaşma sonucu TKİ’nin personel harcamalarını da önemli ölçüde aşağı çektiğini görüyoruz. 2003 yılında 12 bin 986 olan çalışan sayısı 2012 sonunda 6 bin 539’a düşmüş.
2002-2012 arasındaki on yıllık dönemde TKİ’nin yeraltı ve yerüstü “satılabilir” toplam üretimi de 25.7 milyon tondan 33.3 milyon tona çıkmış. Yerüstü rezervleri gerilerken artışın büyük bölümünün yeraltı madenlerindeki üretim artışından kaynaklandığı anlaşılıyor.
Buna karşılık kâr/zarar bilançosuna baktığımızda dikkat çekici bir durumla karşılaşıyoruz. TKİ’nin 2003 yılında 87.7 milyon lira olan kârı, özellikle 2008 sonrasında önemli bir sıçrama göstererek istikrarlı bir yükselme trendine giriyor. Kâr miktarı 2009’da 424 milyon, 2011’de 513.8 milyon ve 2012’de 860 milyon liraya yükseliyor. Yani on yıllık bir dönem içinde TKİ’nin kârı 10 kat artmış.
Bütün mesele de burada karşımıza çıkıyor. Üretimi rödovans ve hizmet sözleşmeleri yoluyla özel şirketlere devrederek yüksek bir kârlılık hedefi yakalayan TKİ, konu madenlerdeki üretimin modernizasyonu, çalışanların can güvenliği ve etkin bir denetim olduğunda sınıfta kalıyor. İşletme kârı insan hayatının önüne geçiyor.
Buradaki bakış zaten Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın maden kazalarının kaçınılmazlığıyla ilgili verdiği bazı örneklerdeki zaman kesitine tekabül eden 19’uncu yüzyıla ait bir zihniyeti temsil etmektedir.
Paylaş